Скачать книгу

öğretmeninden bile daha ciddi görünen ve herkesin hayranlığını kazanan bir müzik kutusunun değerini bilmeyen bir adamda ne bulduğunu anlamıyordu. Israrla: “Hayır Binoy Babu.” dedi. “Benimle gelmek zorundasınız.”

      Binoy’un teslim bayrağını çekmesi fazla uzun sürmedi. Duygularındaki çatışmaya ve mantığının itirazına karşın, tutsak alındı ve oğlanın elini tutarak 78 numaraya doğru yürümeye başladı. Birmanya’dan gelen değerli meyveleri onunla paylaşmaları ve böyle özel bir günde onu aralarında görmek istemeleri onu çok mutlu etmişti.

      Pareş Babu’nun evine yaklaştığında, Lila’nın doğum gününü kutlamaya gelen tanımadığı birkaç kişiyle birlikte evden çıkan Haran’ı gördü. Haran Babu onu görmezlikten geldi ve yanından geçip gitti.

      Binoy içeri girerken koşuşturan insanların ayak sesleriyle kahkahalar duydu. Sudhir, Labonya’nın albümünü sakladığı çekmecenin anahtarını çalmıştı. Edebiyat dünyasının ünlü adlarından biri olmak isteyen genç kızın albümünde onu herkesin diline düşürecek birkaç şiir vardı ve Sudhir kızı, bu şiirleri konukların önünde okumakla tehdit ediyordu. Binoy savaş alanına geldiğinde iki taraf arasındaki çatışma en ateşli noktasındaydı. Labonya ile yandaşları onu görür görmez bir anda ortadan kayboldular, eğlenceyi kaçırmak istemeyen Satiş de arkalarından koştu. Sonra Suçarita içeri girdi. “Annem biraz beklemenizi istiyor, az sonra burada olacak.” dedi. “Babam, Anat Babu’yu çağırmaya gitti, o da birazdan döner.”

      Binoy’u biraz olsun rahatlatmak için Gora’dan söz etmeye başladı. “Herhâlde bir daha bize gelmez!” dedi gülerek.

      “Neden böyle düşünüyorsunuz?” diye sordu Binoy.

      “Bu evde kızların erkek içine çıktığını görünce dehşete kapıldı.” diye karşılık verdi Suçarita. “Onun, kendilerini evlerine adayan kadınların dışında hiçbir kadına saygı duymadığından eminim.”

      Binoy bu görüşe karşı söyleyecek bir şey bulmakta zorlandı. Kızın söylediğini yalanlamak isterdi ama doğru olan bir şeyi nasıl yalanlayabilirdi? Yalnızca şunu söyleyebildi: “Sanırım Gora, kendilerini tamamen ev işlerine vermeyen kızların ailelerine karşı görevlerini eksiksiz bir biçimde yerine getiremediklerini düşünüyor.”

      “Öyleyse kadınlarla erkeklerin görevlerinin tamamen birbirinden ayrılması daha doğru olmaz mı?” diye sordu Suçarita. “Erkeğin eve girmesine izin verilirse, dış dünyayla arasındaki bağ zayıflayabilir! Siz de arkadaşınızla aynı görüşte misiniz?”

      Binoy o ana kadar kadınların toplum içindeki yerlerini belirleyen kurallar konusunda Gora ile aynı görüşteydi. Gazeteler için bu konuyla ilgili yazılar bile yazmıştı. Ama şimdi bu görüşü savunamazdı. “Görmüyor musunuz?” dedi. “Bu konularda hepimiz geleneklerin tutsağıyız. Her şeyden önce, kadını evinin dışında görmekten büyük bir rahatsızlık duyuyoruz çünkü buna alışkın değiliz. Sonra da kendimizi haklı çıkarmak için bunun ahlak kurallarına aykırı, uygunsuz bir şey olduğunu söylüyoruz. Her şeyin temelinde gelenekler vardır, savunulan düşünceler yalnızca bahanedir.”

      Suçarita soruları ve görüşleriyle her fırsatta sözü Gora’ya getirdi ve Binoy, arkadaşının hakkında söyleyebileceği her şeyi içtenlikle ona söyledi. Daha önce hiç bu kadar inandırıcı bir konuşma yapmamıştı. Gora bile kendi ilkelerini böyle açık ve anlaşılır bir biçimde aktaramayabilirdi. Hiç beklenmedik bir anda kendini gösteren kıvrak zekâsıyla anlatım gücünden etkilenen Binoy içinde, yüzüne yansıyan bir mutluluk duydu. “Kutsal metinlerimiz şöyle der.” dedi. “Kendini bil çünkü bilgi özgürlüktür. Size şu kadarını söyleyebilirim, arkadaşım Gora Hindistan’ın bilincinin canlı örneğidir. O hiçbir zaman sıradan bir insan olamaz. Biz, çekiciliğiyle aklımızı çelen değersiz şeylerin ya da yeniliklerin peşinde koşarken, Gora onu yoldan çıkaracak her şeyden uzak durur ve gök gürültüsünü andıran sesiyle mantrasını tekrarlar: “Kendini bil!”

      Suçarita onu can kulağıyla dinlediği için konuşma uzuyordu ama beklenmedik bir anda yandaki odadan şiir okuyan Satiş’in tiz sesi geldi:

      Acı sözlerle bana bunu söylemeyin,

      Yaşam yalnızca boş bir düştür demeyin.

      Zavallı Satiş’e hiçbir zaman konukların önünde yeteneklerini sergileme fırsatı verilmezdi. Konuklar hemen hemen her gelişlerinde can sıkıntılarını gizlemeye çalışarak Lila’nın İngilizce şiirlerini dinlemek zorunda kalırlardı. Baroda iki çocuğun arasında her konuda bir rekabet olduğunu bilmesine karşın, Satiş’e hiç şiir okutmazdı. Oğlanın en büyük zevki, bulduğu her fırsatta Lila’nın gururunu kıracak bir şey yapmaktı. Binoy’un bir önceki gelişinde onun karşısına Lila çıkarılmıştı ve Satiş’e yeteneğini kanıtlama şansı verilmemişti. Bu konuda ısrarcı davranırsa azar işiteceğini biliyordu. Bunu kendine yediremeyen oğlan dışarıdaki konuklardan habersizmiş gibi, yandaki odada şiirini okumaya başlayınca Suçarita kendini tutamayıp güldü.

      O sırada Lila örgülü saçlarını sallayarak içeri girdi, koşarak Suçarita’nın yanına gitti ve kulağına bir şey fısıldadı.

      Onlar konuşurken saat dördü vurdu. Binoy, Pareş Babu’nun evine gelirken oradan erken kalkıp Gora’ya gitmeye karar vermişti ve arkadaşından söz ettikçe onu görme isteği artmıştı. Saat çalınca telaşla yerinden kalktı.

      “Hemen gitmek zorunda mısınız?” dedi Suçarita. “Annem size çay yapıyor. Biraz daha kalsanız olmaz mı?”

      Bu Binoy için bir soru değil, buyruktu, hiç karşı çıkmadan yerine oturdu. Sonra Labonya, üzerinde güzel bir ipek elbiseyle içeri geldi, çayın hazır olduğunu ve annelerinin onları terasta beklediğini söyledi.

      Binoy çayını içerken, Bayan Baroda onu oyalamak için hiçbir ayrıntıyı atlamadan bütün çocuklarının yaşam öyküsünü anlattı. Lolita, Suçarita’yı içeri götürmüştü, geride yalnızca kendini örgüsüne vermiş olan Labonya kalmıştı. Bir gün örgü örerken ustalıkla kullandığı ince parmakları için övgü alan kız, o günden sonra gelen her konuğun karşısında eline örgüsünü almayı alışkanlık hâline getirmişti.

      Güneş batarken eve dönen Pareş Babu, Brahmo Samaj’ın pazar ayinine gitmeleri gerektiğini söyledi. Bayan Baroda bir itirazı yoksa Binoy’u aralarında görmekten mutluluk duyacaklarını belirtince, Binoy hiçbir şey söyleyemeden onlarla gitmek zorunda kaldı.

      İki arabaya bindiler ve Samaj’a doğru yola çıktılar. Ayinden sonra arabalara binmeye hazırlanırlarken, Suçarita irkilerek bir çığlık attı: “Bakın, Gourmohan Babu burada!”

      Hiç kuşkusuz, Gora onları görmüştü ama görmezlikten geldi ve oradan uzaklaştı. Arkadaşının kabalığı Binoy’u utandırıyordu ama onun telaşla kaçıp gitmesinin nedenini hemen anlamıştı. Gora grubun içinde onu görmüştü. O ana kadar bütün dünyasını aydınlatan mutluluk bir anda söndü. Binoy’un düşüncelerini okumakta gecikmeyen Suçarita onu üzen şeyin ne olduğunu hemen anladı. Sırf Brahmolara karşı ön yargılı olduğu için Binoy gibi bir arkadaşa böyle bir haksızlık yapmasına dayanamayan kızın öfkesi tekrar kabardı ve her zamankinden daha büyük bir hırsla, onun bütün yaşamında başarısız olmasını diledi.

      14

      Gora öğle yemeğine başlarken, bunun kafasını kurcalayan konuyu açmak için iyi bir fırsat olduğunu düşünen Anandamoyi: “Bu sabah Binoy geldi.” diyerek öylesine bir şey söylermiş gibi söze başladı. “Onu görmedin mi?”

      Gora gözlerini tabağından

Скачать книгу