Скачать книгу

hiç şüpheleri kalmadı. Ateş üzerinde kızgın bir ızgarada oturur gibi yerlerinde duramaz oldular.

      Şimdi ne yapsınlar? Şaşkın bir çurçur gibi gider gitmez oltaya yakalanmak… Bu, Muhsin’in zekâvetine yaraşır mı? Ne oldu? Nasıl tutuldu? Soruşturmada, kendisini şurada kahvede bekleyen iki arkadaşı olduğunu haber vermek ahmaklığında bulunmasın? İlk adımda üç yüz lira çırpmak âlâ fakat böyle başlangıçta yakalanmak ne bela…

      Tahsin Efendi: “Tanıdığım bir polis vardı. Bu işin ne olduğunu ondan sordum: ‘Merak etmeyiniz, tavcılardan ve Yavuzlar Çetesi’nden iki kişi yakalandıktan sonra ötekileri elde etmek kolaydır. Görürsünüz yarına kalmaz çete reisi yakalanır.’ dedi.”

      Aziz: “Bu mübarek adamın tutulduğunu haber alınca gidip hürmetle elini öpeceğim.”

      Kahvede herkesin ağzından bir kötüleme gürültüsü koptu:

      “Ulan habis, haydutluğa mı özeniyorsun? Nerede varsa öyle kanlı eşkıyaları Allah kahır ismiyle kahretsin, Ümmet-i Muhammed’i şerlerinden korusun.”

      Aziz: “Âmin. Fakat bu adamların yaradılışlarında ben bir başkalık görüyorum. Cesaretine güvenerek bütün insanlara harp ilan etmek şunun bunun yapacağı bir iş değil…”

      Yarı sahi, yarı şaka Aziz’in arkasına birkaç kuvvetli yumruk indi. Oğlanın vücudu kafes gibi güm güm inledi.

      Yine kapı açıldı. Muhsin gözüktü. Kahvede bekleyen iki delikanlının yüreklerine birdenbire su serpildi. Meraktan, düşünceden çatılmış, buruşmuş suratlarına bir gülümseme geldi. Hemen yerlerinden fırladılar.

      Veysi kahve parasını verip dışarıya çıkacağı sırada Aziz’e dönerek: “Birader hafif bir yükümüz var, Aksaray’a götürürsen seni memnun ederiz.”

      Aziz biraz duralayarak: “Cerrahpaşa’ya, Taşkasap’a, Yenibahçe’ye kadar Aksaray derler.”

      Veysi: “Yok, yok korkma. Gideceğimiz yer Laleli’nin altında…”

      Aziz: “Peşin anlatayım, ben arka hamalı değilim. Semerim yoktur.”

      Veysi: “Uzun etme canım. Senin ne kadar yük taşımaya dayanacağını çakar boydanız. Elde gidecek ufak bir şey taşıtacağız.”

      Aziz birdenbire yerinden sekti. Güreşe hazırlanan bir pehlivan gibi vücudunu geri aldı, boynunu ileri uzattı. Kavgadan evvel birbirini koklayan kediler gibi az bir zaman burun buruna, göz göze geldiler. Sanki yürekten anlaştılar, seziştiler. Arkadaşlarıyla beraber Veysi dışarı çıktı. Aziz’i arkasından mıknatıs gibi çekti.

      Sokaktan ıssız bir arsaya yürüyüp dört genç halka oldular. Aziz hangi yükü taşıyacağını anlamak ister bir merakla, şaşkın şaşkın bu yabancı çehrelere bakıp dururken Veysi hemen onun bileğinden kavradı, suratını suratına yaklaştırarak: “Oğlum, gözümün içine bir daha bak, bütün dikkatinle bak…”

      Aziz bileğini kurtarmak için hafifçe kıvırarak: “Ağabey, kulampara mısın?44 Eğer öyleysen uzlaşamayız. Yemin ederim ki o huyum yoktur.”

      Veysi: “Hayır… O pis lakırtıyı ağzından bırak…”

      Aziz: “Ne bileyim ben… Böyle bir teklifle birkaç defa daha beni viraneye çağırdılar da…”

      Veysi avucunun içindeki bileği şiddetle sarsarak: “İyi baktın mı bana?”

      “Baktım.”

      “Kimim ben?”

      “Gözlerin yüreğime ürküntü veriyor.”

      “Ben Yavuzlar Çetesi’nin reisiyim.”

      Aziz yere kapanarak: “Aman şahım…”

      “Seni boklu çocuk taşımak sefaletinden kurtaracağım.”

      “Emret.”

      “Cesaret, sadakat, fedakârlık isterim.”

      “Bana para ver, her şeyi iste.”

      Maşuk’la Muhsin kendi kendisini reis yapan bu arkadaşlarının yüzüne şaşkınlıkla bakıyordu. Yavuzlar Çetesi deminden kendilerinin uydurdukları bir hayal işiydi. İnsanları olmayan çetenin reisi olur mu? Besbelli Veysi sokaklardan böyle it, ipsiz toplayarak bir takım düzecekti. Ama böyle ilk rastlanan haytaya güvenilmek nasıl caiz olabilirdi?

      Veysi, arkadaşlarının bakışlarından gönüllerinden geçenleri anlayarak ikisinin de birer birer kulaklarına eğilip: “Beni bozmayınız. İşin içinde iş var, sonra anlarsınız.”

      Aziz’e dönerek: “Oğlum, teklifimi kabul ediyor musun? Seni çeteye yazıyorum.”

      “Velinimet, Allah ömrünüze bin bin bereket versin. Hiç kabul etmemek olur mu? Namınızı duyduğum dakikada size kulaktan vuruldum. Yerinizi bileydim, aranıza kabulüm için gelip istida45 verecektim.”

      “Okuyup yazman var mı?”

      “Okurum… Bütün cinayet kitaplarını ezberledim. Yazıya gelince imlama alışırsanız siz de beni okursunuz.”

      “Katlin var mı? Korkma açıl.”

      “Hayır ağabeyciğim… Adam öldürmeye gelince daha yüreğim yufka. Geçenlerde bir konağın kümesinden bir kaz çaldım. Zevzek hayvan yolda kaçarken koltuğumun altından gak gak bağırır… Baktım olmayacak, boğup sesini kestim. Başka cana kıymadım.”

      “Kimsen var mı?”

      “Bir kocakarı anamla, bir kız kardeşim var. Üçümüz de evin dışında çalışırız. Anam yaşına uygun gelen sanatı yapar. Kız kardeşim güzelcedir, aç kalmaz.”

      “Sıhhatin nasıl?”

      “Domuz gibi her cefaya dayanır.”

      “Gözlerin?”

      “Gece karanlığında sansar gibi görür.”

      “Kulakların?”

      “Yastığımda pire gezindiğini duyarım.”

      “Çevikliğin?”

      “Maymun gibi düz duvara çıkarım.”

      “Nasıl yaşamak istersin?”

      “Zenginin kasasından…”

      “Pek gençsin, sevdaya ateşin nasıl?”

      “Naza, kendini satmaya gelmem. Mart kedileri gibi nöbet beklemem. Parasız elime ne geçerse eyvallah, tığlar gönlümü hoş ederim.”

      “Aziz…”

      “Efendimin efendisi…”

      “Belki sen şimdi içinden dersin ki…”

      “Ne derim?”

      “Bu herifler ne ahmak şeyler, kahvede ilk rastladıkları benim gibi bir kopuğa açıldılar. Şimdi şurada, iki adım ötede polisin kulağına bu işi fısıldayıversem bunların üçünü de deliğe tıkarlar. Aziz, sen bizim tırnağımızın altında bir pire gibisin. Nasıl can verdiğini kendin bile duymazsın.”

      “Malum ağabey, malum… Bu işin bir ‘can pazarı’ olduğunu biliyorum. Size sadakat göstersem hükûmete hainlik etmiş olurum. Hükûmete sadakat göstersem sizi ele vermiş olurum. Hangi tarafa kımıldasam ceza var. Ölüm var. İnsan, kendisini şeytana sattıktan sonra artık şeytan kalmalıdır. Polise niçin haber vereceğim? Sadakatimi beğenip de beni nefer kaydetsinler diye mi? Biz de polis yazılırsak zabıta kiminle uğraşacak? Kimi kovalayacak? Kimi deliğe tıkacak? Hapisanede kimleri oturtacak? Hasılı polisin, jandarmanın

Скачать книгу


<p>44</p>

Kulampara: Oğlancı. (e.n.)

<p>45</p>

İstida: Dilekçe. (e.n.)