Скачать книгу

İki gün önce Bayan Patty kendisine uğramamı rica ettiği bir not yolladı. Sonra da hediyesini sana getirmemi istedi. Patty’nin yerinden en çok ne isterdin Anne?”

      “Bayan Patty bana porselen köpeklerini mi yolladı yoksa?”

      “Tam üstüne bastın. Şu anda sandığımın içindeler. Sana da bir mektup getirdim. Bir saniye bekle de getireyim.”

      “Sevgili Bayan Shirley…” yazmıştı Bayan Patty. “Maria ve ben yakında evleneceğinizi duyduk. Size en iyi dileklerimizi yolluyoruz. Maria ve ben hiç evlenmedik ama başka insanların evlenmelerine karşı değiliz. Porselen köpekleri size yolluyoruz. Onları çok sevdiğiniz için vasiyetimde size miras bırakmayı düşünüyordum. Ama Maria ile birlikte uzun süre daha yaşamaya kararlıyız ve siz hâlâ gençken köpekleri size vermek istiyoruz. Gog’un sağ tarafa, Magog’un sol tarafa baktığını unutmayınız.”

      “O eski köpeklerin hayaller evimin şöminesinin hemen yanında oturduğunu düşünüyorum da…” dedi Anne kendinden geçercesine. “Bu kadar güzel bir şey beklemiyordum.”

      O akşam Green Gables’ı ertesi günün telaşı sardı. Ama Anne, alaca karanlıkta sıvışmayı başardı. Genç kızlığının son gününde ziyaret etmesi gereken bir yer vardı ve bunu tek başına yapmalıydı. Matthew’un mezarına gitti. Matthew ebedî uykusuna kavakların gölgelediği Avonlea mezarlığında yatmıştı. Eski hatıralar ve ölümsüz sevgilerle dolu bir buluşma oldu.

      “Eğer Matthew burada olsaydı kim bilir ne kadar mutlu olurdu.” diye fısıldadı. “Ama sanırım biliyor ve mutlu oluyor. Başka bir yerlerde sadece. ‘Ölülerimiz biz onları unutmadan ölmüş sayılmazlar.’ diye bir şey okumuştum. Matthew benim için asla ölmeyecek çünkü onu asla unutmayacağım.”

      Yanında getirdiği çiçekleri Matthew’un mezarına bıraktı ve uzun yamaçtan aşağı doğru yavaş yavaş yürümeye başladı. Hoş gölgeler ve ışıklarla dolu tatlı bir akşamdı. Batı taraflarında, kızıl ve kehribar tonlarında bulutlar vardı, elma yeşili gökyüzü şerit şerit aralarından geçiyordu. Deniz, alaca karanlık güneşinin ışığıyla parlıyordu ve dalgaların bitmez tükenmez sesleri geliyordu. Kırsalın güzel sessizliği ve uzun zamandır tanıyıp sevdiği ağaçlar çevrelemişti etrafını.

      Anne, Blytheların bahçe kapısından geçerken “Tarih tekerrürden ibarettir.” diyen Gilbert, nişanlısına eşlik etti. “Bu yamaçtan ilk kez yürüdüğümüz zamanı hatırlıyor musun Anne? Yani ilk beraber yürüyüşümüzü?”

      “Alaca karanlık vaktinde Matthew’un mezarından eve dönüyordum. Sen dış kapıdan çıktın ve ben gururumu bir kenara bırakıp seninle konuştum.”

      “Ve bana cennetin kapılarını açtın.” diye devam etti Gilbert. “O andan sonra yarını dört gözle bekledim hep. O gece seni evine bırakıp eve döndüğümde dünyadaki en mutlu kişiydim. Sen beni affetmiştin.”

      “Sanırım asıl affetmesi gereken sendin. Ben çok nankör bir haylazdım. Hele de gölette hayatımı kurtardıktan sonra. O mecburiyetten ilk başlarda nasıl da tiksinmiştim hâlbuki! Ben bu mutluluğu hak etmiyorum.”

      Gilbert güldü ve nişan yüzüğünü takan çocuksu eli sıkıca tuttu. Anne’in nişan yüzüğü incilerle çevrelenmişti. Elmas yüzük takmayı reddediyordu.

      “Elmasların hayal ettiğim gibi mor renkli olmadıklarını öğrendiğimden beri elmas sevmiyorum. Bana hep uğradığım hayal kırıklığını hatırlatacaklar.”

      “Ama eski bir efsaneye göre inciler gözyaşları içindir.” diyerek itiraz etti Gilbert.

      “Ben bundan korkmuyorum. Ayrıca gözyaşları hüzün kadar mutluluk ifadesi de olabilirler. Hayatımdaki en mutlu anlarımda gözlerim yaşlarla doluydu hep: Marilla Green Gables’da kalabileceğimi söylediğinde, Matthew bana ilk güzel elbisemi hediye ettiğinde, senin ateşi atlattığını duyduğumda gözlerimde yaşlar vardı. Sen de nişan yüzüğü olarak inci vermiş oldun. Ben de hayatın hüznünü de neşesiyle birlikte kabul etmeye seve seve razıyım.”

      Ancak o gece âşıklar sadece neşeyi düşündüler ve hüzün akıllarının ucundan bile geçmedi. Çünkü yarın düğün günleriydi ve hayallerin evi Four Winds Limanı’nın menekşe rengi puslu kıyılarında onları bekliyordu.

      BÖLÜM 4

      GREEN GABLES’IN İLK GELİNİ

      Anne düğün sabahı uyandığında odasının penceresinden güneşin göz kırptığını ve Eylül esintisinin perdelerini hareketlendirdiğini gördü.

      “Güneşin üzerimde parlayacak olması beni mutlu ediyor.” diye düşündü sevinçle.

      Anne, veranda üzerindeki küçük odasında uyandığı ilk günü hatırladı. Güneş ışığı, Kar Kraliçesi’nin tomurcukları arasından süzülerek içeri vuruyordu. O sabah mutlu bir sabah değildi çünkü bir önceki gecenin burukluğunu da yanında getirmişti. Ama küçük odası, o zamandan beri birçok çocukluk hayali ve genç kızlık düşleriyle kutsanmıştı. Evden ayrı kaldığı zamanlarda odasına her dönüşü coşkulu bir kutlama anıydı. Gilbert’ın öleceğini sandığı gece pencere kenarında acıyla diz çöküp beklemişti. Nişan gecesi o pencerenin kenarında büyük bir mutlulukla oturmuştu. Bazen neşeden bazen de hüzünden uyuyamadığı gecelerde hep o odadaydı ve o sabah sonsuza kadar ayrılmak zorunda kalacaktı odasından. Artık odası onun olmayacaktı. Anne evlenince odası on beş yaşındaki Dora’nın olacaktı. Anne de başka türlüsünü istemezdi zaten. Çünkü oda Anne’in çocukluk ve genç kızlık anılarıyla kutsanmış bir odaydı. Hayatında o gün itibariyle kapanacak bir sayfaya aitti. Artık evlilik sayfasını açıyordu.

      O gün Green Gables hem neşeli hem de meşgul bir yerdi. Diana, küçük Fred ve minik Anne Cordelia ile beraber erkenden gelmişti yardım etmek için. Green Gables ikizleri Davy ve Dora, çocukları bahçeye kaçırmışlardı.

      “Anne Cordelia’nın elbisesini kirletmesine izin vermeyin.” diye uyardı Diana endişeyle.

      “Çocuklarını Dora’ya gözü kapalı emanet edebilirsin.” dedi Marilla. “Dora tanıdığım birçok anneden daha aklı başında ve dikkatli. Bazı konularda olağanüstü. Yetiştirdiğim diğer vurdumduymazın aksine…”

      Marilla, vurdumduymazları daha çok sevdiğini düşündürürcesine Anne’e gülümsedi.

      Bayan Rachel, çocuklar uzaklaşınca, “İkizler çok iyiler.” dedi. “Dora çok anaç ve yardımcı. Davy ise aklı başında bir delikanlı olmaya başladı. Eskiden olduğu gibi ele avuca sığmaz bir haylaz değil.”

      “Buraya geldiği ilk altı ay boyunca o kadar yoğundum ki böylesini daha önce hiç yaşamadım.” dedi Marilla. “Ama sonrasında ona alıştım sanırım. Bugünlerde çiftçiliğe iyice merak saldı ve gelecek yıl çiftliği yönetmesine izin vermemi istiyor. Herhâlde ona emanet ederim diye düşünüyorum çünkü Bay Barry artık çiftliği kiralamak istemiyor. Yeni düzenlemeler yapmamız lazım.”

      “Neyse, düğünün için gerçekten de çok güzel bir gün.” dedi Diana. İpek elbisesinin üzerine kocaman bir önlük taktığı sırada. “Eaton’s’dan sipariş etsen bu kadar güzel olmazdı herhâlde.”

      “Gerçekten de Eaton’s denilen yere adadan çok para gidiyor.” dedi Bayan Lynde öfkeyle. Çok şubeli dükkânlara dair keskin fikirleri vardı ve fırsatını buldukça rahatsızlığını dile getirmekten geri kalmazdı. “Hele bir de katalogları yok mu… Avonlea kızları kutsal kitap niyetine o katalogları okuyacak neredeyse. Pazar günleri İncil okumak yerine kataloğa gömüyorlar kafalarını.”

      “Ama çocukları

Скачать книгу