Скачать книгу

beri.” diye cevap verdi Bay Hobbs. “Bu sokağa ilk çıktığında altı haftalıktın.”

      “Ah.” dedi Cedric içini çekerek. “O zamanlar kont olacağım aklıma gelir miydi hiç!”

      “Ne diyorsun!” dedi Bay Hobbs. “Bu işten kaçarın yok mu?”

      “Maalesef.” diye cevapladı Cedric. “Annem diyor ki babam da böyle olsun istermiş. Kont olmam gerekiyorsa yapabileceğim tek bir şey var: İyi bir kont olmak. Zorbanın teki olmayacağım. Eğer Amerika ile yeniden savaş çıkarsa onu durdurmak için elimden geleni yaparım.”

      Bay Hobbs ile uzun ve ciddi bir konuşma yaptılar. Bay Hobbs ilk şoku atlattıktan sonra beklendiği kadar da hiddetli bir tavır göstermedi; durumu kabullenmeye çalıştı ve en sonunda bir sürü soru sordu. Cedric bu soruların bir kısmını cevaplayabildiği için kendi sorularını kendi cevaplamaya başladı ve kontlar, markiler, büyük malları mülkleri hakkında öyle şeyler söyledi ve bunları öyle bir açıkladı ki Bay Havisham duysaydı ağzı açık kalırdı.

      Zaten Bay Havisham’ı şaşırtan bir sürü şey vardı. Hayatını İngiltere’de sürdürmüştü, Amerikalılara ve Amerikan âdetlerine alışkın değildi. Yaklaşık kırk yıldır Dorincourt kontunun ailesi ile bağı profesyonelceydi ve tüm büyük mülklerini, büyük servetini ve bunların önemini biliyordu; gelecekte bunların tamamının yöneticisi ve sahibi olacak olan küçük çocukla, müstakbel Dorincourt kontuyla, soğuk duygularla ve iş icabı ilgileniyordu. Yaşlı kontun büyük oğullarıyla ilgili hayal kırıklıklarını, Captain Cedric’in bir Amerikalı ile evlenmesine duyduğu öfkeyi, hâlâ o küçük, narin, dul kızdan nefret ettiğini ve ondan daima iğneli acı sözlerle bahsedeceğini biliyordu. Onun, bir kont çocuğu olduğunu bildiği için ne yapıp edip oğlunu kendisiyle evlenmeye ikna eden basit bir Amerikalı kız olduğu konusunda ısrarcıydı. Yaşlı avukat da buna az çok inanıyordu. Hayatında birçok bencil, paragöz insan görmüştü ve Amerikalıları da gözü hiç tutmamıştı. O basit sokağa girdiğinde ve arabası o basit küçük evin önünde durduğunda gerçekten afallamıştı. Dorincourt Şatosu’nun, Wyndham Kuleleri’nin, Chorlworth’un ve diğer görkemli mülklerin müstakbel sahibinin, köşesinde manav bulunan bir sokakta, böylesine derme çatma bir evde doğup büyüdüğünü düşünmek onu dehşete düşürmüştü. Kim bilir çocuk ve annesi neye benziyorlardır, diye düşünmüştü. Yüzlerini bile göresi yoktu. Uzun yıllar yasal işleriyle ilgilendiği hanedan ile gurur duyuyordu; görgüsüz ve servet düşkünü olarak gördüğü, merhum kocasının ülkesine ve adının itibarına saygısı olmayan bir kadınla ilgileneceği düşüncesi onu rahatsız ediyordu. Onlarınki çok eski ve haşmetli bir addı ve her ne kadar kendisi sadece soğuk, zeki, ciddi ve yaşlı bir avukat olsa da Bay Havisham’ın bu ada sonsuz saygısı vardı.

      Mary onu küçük salona aldığında etrafına eleştiren gözlerle bakmıştı. Sade bir şekilde döşenmişti, ama sıcak bir havası vardı; ucuz, basit süsler ve pahalı olmayan, cafcaflı resimler yoktu; duvardaki birkaç dekor zevkle seçilmişti ve odada bir kadının elinden çıkmış olması muhtemel bir sürü güzel şey bulunuyordu.

      O kadar da fena değilmiş! dedi kendi kendine. Ama belki de çoğu Captain Cedric’in zevkidir. Fakat Bayan Errol odaya girince bunlara onun da elinin değmiş olabileceğini düşündü. Az konuşan ve katı bir adam olmasaydı muhtemelen onu görünce irkilirdi. İnce bedenini saran sade siyah elbisesinin içinde yedi yaşındaki bir çocuk annesi olmaktan ziyade genç bir kıza benziyordu. Güzel ve mahzun bir yüzü, narin ve masum bakışlı kocaman kahverengi gözleri vardı; o üzgün bakışlar kocasının vefatından beri onu terk etmemişti. Cedric o bakışlara alışmıştı; o bakışların kaybolduğu tek zaman onunla oynadığı veya konuştuğu, büyük adam gibi laflar ettiği, gazeteden veya Bay Hobbs ile yaptığı konuşmalardan seçtiği uzun kelimeleri kullandığı zamanlardı. Uzun kelimelere bayılırdı ve bu kelimeler annesini güldürdüğünde mutlu olurdu; gerçi onun neden güldüğünü bir türlü çözemezdi, çünkü bunlar onun için önemli konulardı. Deneyimleri avukata insanların karakterlerini becerikli bir şekilde incelemeyi öğretmişti ve Cedric’in annesini görür görmez kontun onun görgüsüz, servet düşkünü bir kadın olduğunu düşünmekle hata ettiğini fark etti. Bay Havisham hiç evlenmemişti, âşık dahi olmamıştı, ancak tatlı sesli ve üzgün bakışlı bu sevimli küçük yaratığın Captain Errol ile yalnızca onu tüm kalbiyle sevdiği için evlendiğini ve onun bir kontun oğlu olmasının sağlayacağı menfaatleri aklından bile geçirmediğini hissetti. Onunla hiçbir sorun yaşamayacağını düşündü ve belki de küçük Lord Fauntleroy hanedanın başına dert olmazdı. Captain yakışıklı bir adamdı, genç anne de çok güzeldi, kim bilir belki çocuğun da eli yüzü düzgündü.

      Bayan Errol’a neden geldiğini anlattığında kadının rengi soldu.

      “Ah!” dedi. “Onu benden koparıp götürecek misiniz? Birbirimizi çok seviyoruz! O benim mutluluk kaynağım! Ondan başka hiç kimsem yok. Daima ona iyi bir anne olmaya çalıştım.” Sonra tatlı, genç sesi titredi ve gözlerinden yaşlar boşandı. “Onun benim için ne demek olduğunu bilemezsiniz!” dedi.

      Avukat boğazını temizledi.

      “Size söylemeliyim ki…” dedi. “Dorincourt kontu size karşı pek dostane duygular beslemiyor. O yaşlı bir adam ve ön yargıları oldukça kuvvetli. Özellikle Amerika ve Amerikalılardan hiç hazzetmez ve oğlunun evliliği onu iyice çileden çıkardı. Böyle nahoş bir haberleşmede aracı olduğum için üzgünüm, ancak sizi katiyen görmek istemiyor. Lord Fauntleroy’un kendi kontrolü altında eğitim almasını ve kendisiyle yaşamasını planlıyor. Kontun yeri Dorincourt Şatosu, vaktinin çoğunu orada geçirir. İltihabik gut hastası ve Londra’dan pek hazzetmez. Kont size gayet hoş bir yerde olan ve şatonun da uzağında bulunmayan Saltanat Köşkü’nü sunuyor. Aynı zamanda da münasip bir gelir. Lord Fauntleroy sizi ziyaret edebilecek; bir tek kural var, siz onu ziyaret etmeyecek ve koru kapısını geçmeyeceksiniz. Gördüğünüz üzere aslında oğlunuzdan ayrılmıyorsunuz, sizi temin ederim hanımefendi, kurallar o kadar da sert değil. Eminim siz de takdir edersiniz ki Lord Fauntleroy müthiş bir çevreye ve eğitime sahip olacak.”

      Avukat, birçok kadının yapacağı gibi ağlayıp olay çıkaracak diye biraz huzursuzlandı. Kadınları ağlarken görmek onu utandırır ve rahatsız ederdi.

      Ama öyle olmadı. Pencereye yürüdü, bir süre yüzü dönük bir şekilde durdu, kendini toparlamaya çalıştı.

      “Captain Errol, Dorincourt’u çok severdi.” dedi sonunda. “İngiltere’yi ve İngiltere ile ilgili her şeyi severdi. Evinden uzaklaştırılmış olmak onu daima üzerdi. Yurduyla ve adıyla gurur duyardı. Eminim o da oğlunun o eski güzelim yerleri öğrenmesini, gelecekteki konumu için en uygun şekilde yetiştirilmesini isterdi.”

      Sonra masaya doğru geldi ve Bay Havisham’a kibarca bakarak durdu.

      “Eşim böyle olsun isterdi.” dedi. “Küçük oğlum için en iyisi bu olacaktır. Biliyorum, hatta eminim kont ona benden nefret etmeyi öğretecek kadar kalpsiz değildir ve biliyorum ki -bunu denese bile-küçük oğlum da babası gibi güçlüdür. Onun sıcak, vefalı bir doğası ve kocaman bir kalbi var. Beni görmese de sevmeye devam eder ve birbirimizi görmeye devam ettiğimiz sürece çok acı çekmem.”

      Bencillik etmiyor, diye düşündü avukat. Kendinden hiç bahsetmiyor.

      “Hanımefendi!” dedi yüksek sesle. “Oğlunuzu düşünmenize saygı duyuyorum. Büyüdüğünde size teşekkür edecektir. Sizi temin ederim ki Lord Fauntleroy’a çok iyi bakılacak ve onun mutlu olması için tüm imkânlar sağlanacaktır. Dorincourt kontu onun rahatı ve iyiliği için en az sizin kadar duyarlı olacaktır.”

      “Umarım…”

Скачать книгу