Скачать книгу

yaptıktan sonra hukukçu arkadaşı:

      – Burada çok kalacak mıyız? diye sordu.

      – Sanırım ki yukarıdaki yaşlı adam ölünceye kadar kalmamız gerekecek.

      B. Brass:

      – Hah-hah-ha! diye güldü. O! Çok iyi.

      Quilp:

      – İç şu tütünü, diye bağırdı. Hiç durma. Piponu içerken konuşabilirsin. Vakit kaybetme.

      Brass, yine o yorucu pipoyla uğraşmaya başlarken:

      – Hah-hah-ha! diye haykırdı. Peki, ya adam iyileşmeye yüz tutacak olursa ne yapacağız, Bay Quilp?

      Cüce:

      – O zaman da iyileşinceye kadar kalırız, daha fazla değil, diye karşılık verdi.

      Brass:

      – O zamana kadar beklemeniz ne büyük bir iyilik! dedi. Başkası olsa, efendim, eşyayı kaldırır ya da satardı… Hem de kanun onlara bu yetkiyi verir vermez yaparlar bunu vallahi! Kimisi de, efendim… Şey ederdi…

      Cüce:

      – Senin gibi bir papağanın saçmalarını dinlemekten kendini kurtarırdı! diye onun sözünü kesti.

      Brass:

      – Hah-hah-ha! diye bağırdı. Öyle neşelisiniz ki!

      Kapı yanındaki pipo içme görevlisi konuşmanın bu bölümünde araya girdi, piposunu dudaklarının arasından çekmeden:

      – İşte kız geliyor! diye homurdandı.

      Quilp:

      – Kim geliyor, köpek herif? diye sordu.

      Oğlan:

      – Gız, dedi. Sağır mısın?

      Quilp, sanki çorba içiyormuş gibi büyük bir iştahla soluğunu içine çekerek:

      – Ah, dedi. Seninle ikimiz yakında öyle bir hesaplaşacağız ki! Senin için dağarcığımda öyle tırmık, yara hazırlığı var ki, genç dostum! Aha, Nelly’miş. Şimdi nasıl acaba benim elmasım?

      Çocuk, ağlayarak:

      – Dedem çok kötü, dedi.

      Quilp:

      – Ne de güzel bir Nelly’sin sen! dedi.

      Brass:

      – A, güzel, efendim, gerçekten güzel! dedi. Çok da sevimli.

      Cüce, sözüm ona yumuşatıcı, tatlı bir sesle konuştu:

      – Quilp’inin dizinde oturmaya mı geldi, yoksa burada o küçücük odasında yatmaya mı? Nelly’cik bunların hangisini yapacak?

      Brass, sanki kendisiyle tavan arasında gizli kalması gereken bir sırmış gibi:

      – Çocuklarla nasıl da güzel geçiniyor! diye mırıldandı. Onun konuşmasını dinlemek insana iç huzuru veriyor, vallahi!

      Nelly:

      – Ben burada hiç kalmayacağım ki, dedi. Odadan bir iki şey almak istiyorum yalnız. Ondan sonra da ben… Ben bir daha buraya gelmeyeceğim.

      Çocuk içeri girerken cüce odaya bakarak:

      – Ah, ne de güzel, küçük bir oda! dedi. Tam bir kameriye. Burasını bir daha kullanmayacağına, buraya bir daha gelmeyeceğine emin misin, Nelly?

      Çocuk, almaya geldiği birkaç parça giyim eşyasını kavradığı gibi oradan telaşla uzaklaşırken:

      – Eminim! Bir daha asla gelmeyeceğim, asla gelmeyeceğim! diye bağırdı.

      Quilp, çocuğun arkasından bakarak:

      – Çok duygulu! dedi. Çok duygulu. Yazık, çok yazık! Yatak hemen hemen benim boyuma göre. Burasını kendime oda yapacağım ben galiba.

      Brass bu düşünceyi destekledi, cüceden gelecek her düşünceyi benimsemek zorundaydı çünkü. Bunun üzerine, cüce de içeri girip bu işi bir denemek istedi. Ağzında piposuyla kendini sırtüstü yatağa attı. Sonra, yatağı tekmeleyerek, hırsla piposunu içmeye koyuldu. Brass bu manzarayı pek beğendi, yatağı yumuşacık, pek rahat bulduğu için Quilp burasını geceleri yatak, gündüzleri divan olarak kullanmaya niyetlendi. Bu durumda, yatağın divan görevine hemen başlamasında bir sakınca görmediği için olduğu yerde kaldı, piposunu içti. Hukukçu bey de artık yarı kendinden geçmiş, düşünme kabiliyetini hemen kaybetmiş bir hâlde (tütün adamın sinir sistemini etkiliyordu) birazcık açık havaya çıkmak fırsatını elde etti. Biraz sonra da, yüzü eski rengine aşağı yukarı kavuşmuş bir hâlde, geri döndü. Çok geçmeden de kötü niyetli cüce onu pipo içmeye zorladı. Brass, bu durumda sedirin üzerinde uykuya daldı, sabaha kadar uyudu.

      İşte, Quilp’in yeni evine girer girmez yaptıkları bunlardı. Birkaç gün de, işleri yüzünden, gösteriş yapmaya pek vakit bulamadı; Brass’ın yardımıyla, buradaki eşyanın tek tek listesini çıkarmak, öbür işlerini hâlletmeye gitmek hemen hemen bütün vaktini alıyordu. Yalnız, şimdi kuşkuları, kuruntuları iyicene uyanmış olduğu için, evden bir gece bile uzak kalmıyordu. Yaşlı adamın düzensizliğinin iyi ya da kötü bir şekilde sona erdirilmesi hevesi de zaman geçtikçe açıktan açığa mırıldanmalar, sabırsızlık işareti, bağırıp çağırmalar şeklinde ortaya çıkmaya başladı.

      Nelly, cücenin konuşma teşebbüslerinden ürkek bir tavırla kaçmaya çalışıyor, adamın daha sesini duyar duymaz ortadan kayboluyordu. Avukatın gülümsemeleri de Quilp’in surat asmalarından daha az korkunç değildi. Merdivende, koridorda ikisinden birine rastlayıvermek korkusundan ötürü kızcağız dedesinin odasından bir yere kıpırdamıyor, gecenin geç saatlerinden önce odadan dışarı pek seyrek çıkıyordu. Ancak bu saatlerde sessizlik ona dışarı gidip bir boş odanın temiz havasını solumak cesaretini veriyordu.

      Bir gece Nelly, her zamanki penceresinin önüne geçmiş, pek tasalı bir hâlde oturuyordu. Tasalıydı, çünkü o gün yaşlı adam her zamankinden daha kötü durumdaydı. Yavrucak, pencerenin önünde otururken, sokaktan birinin kendisine seslendiğini duydu. Aşağıya bakınca bunun Kit olduğunu gördü. Çocuğun ona kendini göstermek için sarfettiği çaba küçük kızı tasalı düşüncelerden uzaklaştırmıştı.

      Oğlan alçak bir sesle:

      – Küçük hanım!

      Kızcağız, bu sözde suçluyla temas kurup kurmaması gerektiğinden şüpheye düştüğü hâlde yine de eski göz ağrısına yakınlık duyarak:

      – Efendim, dedi. Ne istiyorsun?

      Oğlan:

      – Sana çoktandır bir şey söylemek istiyordum ama, dedi. Aşağıdakiler beni buradan kovdular, seni görmeme izin vermediler. Bu şekilde saf dışı edilmeyi hak ettiğime inşallah sen inanmıyorsundur, değil mi, küçük hanım?

      Nelly:

      – İnanmak zorundayım, dedi. Yoksa, dedem sana niye o kadar kızmış olsun?

      Kit:

      – Bilmiyorum, dedi. Ondan böyle bir muamele görmeyi hak etmediğimi biliyorum, senden de öyle. Hiç değilse bunu dosdoğru söyleyebiliyorum. Ya sadece eski efendimin durumunu sormaya geldiğim hâlde kapıdan kovuluşum…

      Nelly:

      – Bana bundan hiç söz etmediler, dedi. Gerçekten, bilmiyordum. Bilseydim, bunu yapmalarına dünyada izin vermezdim.

      Kit:

      – Eksik olma, küçük hanım, dedi. Senin bunu söylemen bana huzur verdi. Zaten bunun senin marifetin olduğuna da hiçbir zaman inanmayacağımı söyledim.

      Kızcağız, hararetle:

      – Çok

Скачать книгу