Скачать книгу

et,” demekti. Sopa hemen hücuma geçip saldırganlara vurur, ip ise hepsini bağlardı.

      Dört Fakir oturmuş, bu eşyalar için tartışıyorlardı. Biri “Ben şunu istiyorum,” derken, diğeri “Olmaz, onu ben alacağım,” diye karşı çıkıyordu. Böylece tartışıp duruyorlardı.

      Raja’nın oğlu onlara dönüp dedi ki: “Bu eşyalar için kavga etmeyin. Okumu atacağım, ilk kim yetişirse birinci eşyayı yani yatağı o alacak. İkinci oka ulaşan kişi, ikinci eşyayı yani çantayı alacak. Üçüncü oka kim yetişirse, kâse onun olacak. Son olarak, dördüncü oka yetişen, sopa ve ipi alacak.” Kabul ettiler. Prens, ilk okunu fırlattı. Fakirler oku almak için yarıştılar. İlk oku getirdiler. Bu sefer prens, ikinci oku fırlattı. Onu da bulup getirdiklerinde, üçüncüsünü ve son olarak da dördüncü oku attı.

      Uzaklarda dördüncü oku aradıkları sırada Raja’nın oğlu, atını ormana saldı. Kendisi ise kâse, çanta ve sopa ile ipi yanına alarak yatağa oturdu. Sonra dedi ki: “Yatak! Beni Prenses Labam’ın ülkesine götür.” Küçük yatak birden göklere yükseldi, Prenses Labam’ın ülkesine ulaşana dek uçup orada yere indi. Raja’nın oğlu gördüğü birkaç adama sordu: “Burası kimin ülkesi?”

      “Prenses Labam’ın ülkesi,” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Prens yoluna devam etti. Nihayet bir eve vardı. Burada yaşlı bir kadın oturuyordu.

      “Sen kimsin?” dedi kadın. “Nereden geliyorsun?”

      “Uzak diyarlardan geliyorum,” dedi Prens, “Bu gece sizinle kalabilir miyim?”

      “Hayır,” diye yanıt verdi yaşlı kadın, “benimle kalamazsın. Zira kralımızın emri var: Başka ülkeden gelen adamlar onun ülkesinde kalamazlar. Bu yüzden evimde misafir edemem seni.”

      “Teyzem sayılırsın,” dedi Prens, “ne olur, bu gecelik kalayım. Görüyorsun ya, akşam oldu. Şimdi ormana gidersem vahşi hayvanlar beni yer.”

      “Pekâlâ, bu akşamlık burada kalabilirsin ama yarın sabah erkenden gitmen gerek. Kral, geceyi evimde geçirdiğini duyacak olursa beni yakalatıp hapse attırır.”

      Kadın, Prens’i evine aldı. Raja’nın oğlu çok mutluydu. Yaşlı kadın yemek hazırlamaya koyuldu ama Prens onu durdurdu. “Teyzecim,” dedi, “ben sana yiyecek veririm.” Elini çantasına sokup “Çanta! Akşam yemeği istiyorum,” dedi. Çantanın içinden hemen iki altın tepsiye konmuş leziz bir akşam yemeği çıktı. Yaşlı kadın ve Raja’nın oğlu birlikte yemek yediler.

      Yemekleri bitince, yaşlı kadın dedi ki: “Şimdi biraz su getireyim.”

      “Dur, zahmet etme,” dedi Prens. “Dilediğin kadar su gelecek önüne.” Kâsesini çıkarıp şu sözleri söyledi: “Kâse! Biraz su istiyorum.” Bu sözlerin ardından kâse suyla doldu. Ağzına kadar dolunca Prens, “Kâse, dur!” diye bağırdı, kâse hemen durdu. “Gördün mü, teyzecim. Bu kâse yanımda oldukça dilediğim kadar su içebilirim.”

      Gece olmuştu. “Teyzecim,” dedi Raja’nın oğlu, “lambayı neden yakmıyorsun?”

      “Gerek yok,” dedi yaşlı kadın. “Kralımız, ülkesinde lamba yakılmasını yasaklamıştır çünkü karanlık çöker çökmez kızı Prenses Labam sarayın çatısına çıkar. Öyle güzel parlar ki bütün ülke ve evlerimiz onun ışığıyla dolar. Sanki gündüzmüş gibi her tarafı görebiliriz.”

      Karanlık iyice çökünce Prenses uyandı. En güzel elbiselerini giyinip mücevherlerini taktı, saçlarını topladı, başına inciler ve elmaslardan bir bant taktı. Sonra gökteki ay misali ışıldamaya başladı. Güzelliğiyle geceyi, gündüze çevirdi. Odasından çıkıp sarayının çatısına oturdu. Gündüzleri evden dışarı adım atmazdı. Yalnızca geceleri çıkardı. Babasının ülkesindeki bütün insanlar da böylece işlerini bitirirlerdi.

      Raja’nın oğlu, Prenses’i sessiz sedasız izledi. Çok mutluydu. Kendi kendine, “Ne kadar güzel!” dedi.

      Gece yarısı olup herkes yatınca kız, çatıdan inip kendi odasına gitti. Prenses yatağına girip uyuduğu sırada Raja’nın oğlu yavaşça kalkarak kendi sihirli yatağına oturdu. “Yatak!” dedi, “Beni Prenses Labam’ın yatak odasına götür.” Küçük yatak onu Prenses’in uyuduğu odaya götürdü.

      Genç Prens çantasını çıkarıp seslendi: “Bir sürü betel4 yaprağı istiyorum.” Hemen önünde onlarca betel yaprağı bitiverdi. Bunları Prenses’in yatağının yanına koydu. Sonra küçük yatağına binip yine yaşlı kadının evine gitti.

      Ertesi sabah Prenses’in hizmetkârları betel yapraklarını buldular ve yaprakları yemeye koyuldular. “Bunca betel yaprağını nereden buldunuz?” diye sordu Prenses.

      “Yatağınızın yanındaydı,” diye cevap verdi hizmetkârlar. Hiç kimse Prens’in gece gelip yaprakları oraya bıraktığını bilmiyordu.

      Sabah olunca yaşlı kadın, Raja’nın oğlunun yanına gitti. “Artık sabah oldu,” dedi, “gitmen lazım. Kral senin için yaptıklarımı öğrenirse beni yakalatır.”

      “Hastalandım, teyzecim,” diye cevap verdi Prens. “Ne olur, bir gün daha kalayım.”

      “Peki, o zaman,” dedi yaşlı kadın. Böylece kadının evinde misafirliğe devam etti. Yine çantadan çıkan akşam yemeğiyle karınlarını doyurup kâsenin verdiği suyla da susuzluklarını giderdiler.

      Gece olunca, Prenses ayağa kalktı ve tekrar sarayın çatısına oturdu. Saat gece yarısını vurunca, herkes yataklarına geçti, Prenses de odasına gitti ve çok geçmeden uykuya daldı. Sonra Raja’nın oğlu yine küçük yatağına binip Prenses’in yanına gitti. Çantasını çıkardı: “Çanta! Senden çok güzel bir şal istiyorum.” Çantadan harikulade bir şal çıktı ve uykudaki Prenses’in üzerine serildi. Sonra Raja’nın oğlu yaşlı kadının evine dönüp sabaha kadar orada uyudu.

      Sabah olunca şalı gören Prenses çok sevindi. “Baksana, anne,” dedi, “bu şalı bana Tanrı göndermiş olmalı. Gerçekten çok güzel.” Annesi de çok mutlu olmuştu.

      “Evet, kızım,” dedi, “Sana bu muhteşem şalı Tanrı göndermiş olmalı.”

      Gün doğunca ihtiyar kadın yine Raja’nın oğluna gitti: “Artık gitmen gerek.”

      “Teyzecim, daha iyileşmedim. Birkaç gün daha kalayım, lütfen. Evinde saklanırım, kimse burada olduğumu bilmez.” Bu sözler üzerine yaşlı kadın, Prens’in kalmasına razı oldu.

      Hava kararıp gece olunca Prenses, en güzel giysilerini giyip mücevherlerini taktı ve yine çatıya oturdu. Gece yarısı odasına gidip uykuya daldı. Sonra Raja’nın oğlu yine yatağına oturup kızın odasına uçtu. Çantaya döndü: “Çanta, senden çok ama çok güzel bir yüzük istiyorum.” Bunun üzerine çantadan muhteşem bir yüzük çıktı. Prens, Prenses Labam’ın elini alıp yüzüğü nazikçe parmağına taktı. Kız, korkuyla uyandı.

      “Kimsiniz siz?” diye sordu Prens’e. “Nereden geliyorsunuz? Odamda ne işiniz var?”

      “Korkmayın Prenses,” dedi Raja’nın oğlu. “Hırsız falan değilim. Ben büyük bir Raja’nın oğluyum. Avlanmaya gittiğim ormanda yaşayan Hiraman papağanı, bana sizin adınızı söyledi. Ben de annemi babamı bırakıp sizi görmeye geldim.”

      “Madem büyük bir Raja’nın oğlusunuz, sizi öldürtmeyeceğim. Annemle babama, sizinle evlenmek istediğimi söyleyeceğim,” dedi Prenses.

      Bunun üzerine Prens, yaşlı kadının evine geri döndü. Güzel Prenses ise sabah olunca annesine gitti: “Büyük bir Raja’nın oğlu ülkemize gelmiş.

Скачать книгу


<p>4</p>

Hindistan, Çin ve Tayvan gibi Uzak Doğu ülkelerinde geleneksel içecek ve yiyeceklere eklenerek veya çiğnenerek tüketilen, özellikle ritüellerde sıkça yer alan keyif verici bir bitki. (e.n.)