Скачать книгу

Klio’nun dikkatini çekti.

      Şair diyordu ki:

      Tanrı’ya yaklaşmak için kadın göğsünü mukaddes bir basamak addeden azizler, asrımızın peygamberleri oldular!

      Klio, bu esrarengiz kitabın bir sayfasını daha çevirdi. Şair durmadan papazlara hücum ediyordu. Okudu:

      Kadınlar o kadar güzelleşti ve erkekler o derece inceldi ki, artık evlerimizdeki hizmetçilerin hükmüne katlanmayı bile kadınlara karşı bir nezaket borcu addediyoruz. Fakat hayır! Hakikat böyle değil. Herkesin hukuku ayrı ve vazifeleri bellidir. Evlerimize kadar giren despotizm akideleri, kiliselerden gelen sahte ve cali bir imandan başka bir şey değildir.

      Siz zavallı mahluklar! Bu saçmalıklara daha ne vakte kadar inanacaksınız?

      Papazların esaretinden kurtulmak için Bizans’ın düşmesini mi bekleyelim?

      Klio kitabı kapadı ve düşünmeye başladı:

      “Priamos’u öldürmezlerse geleceğin en büyük adamı olacak. Tehlikeyi ondan başka gören ve söyleyen yok. Fakat çok tuhaf şey! Bu tehlikeli kitabın elden ele dolaşmasına İmparator nasıl müsaade etti? İşte hayret edilecek nokta burası.”

      Klio, genç ve ateşli şairi candan seviyordu.

      Klio’nun bir hastalığı vardı: Genç kız lüzumundan fazla ihtişam meraklısı idi. Edirne’ye gidip geldikten sonra bu hastalığı daha fazla kökleşmiş, ilerlemişti.

      Anivas, parlak mevkisi olan ve gösterişli bir hayat yaşayan zengin, asil bir askerdi.

      Anivas’ın mevkisi ve serveti Klio’yu ona bağlamaya yeterliydi. Fakat Klio, eski âşığı ile de meşgul olmaktan kendini alamıyor, ona karşı kalbinde sönmez bir muhabbet besliyordu.

      Anivas, sevgilisinin kalbini açık bir kitap okur gibi okumuştu. Onun bütün endişesi, Priamos’un son eserlerinin Klio’nun eline geçmesiydi.

      Şair Priamos hakkında Bizanslıların sarsılmaz fikirleri vardı: Priamos hakikati görür. Priamos gördüğünü yazar. Priamos satın alınmaz. Priamos insanüstü bir adamdır.

      Bu hassas ve ateşli şairi halk bu nedenle seviyordu.

      Klio da Priamos’u öyle tanımış ve bütün kadınlar gibi onu sevmişti.

      Anivas, şairin meydana çıkardığı bu son eseriyle onu biraz daha yükselmiş görmekten kendini alamıyordu.

      Priamos…

      “İşte, Bizans tarihinde en büyük rolü oynamaya aday bir adam,” diyordu.

      Priamos, son kitabı ile halk arasında eskisinden çok daha samimi bir ilgi ve sevgiyle karşılanmış büyük yol göstericiler sırasına geçmişti.

      Genç şairi rakipleri de sevmeye ve alkışlamaya başladılar.

      Saraydan halk arasına yayılan son şiirleri ağızdan ağıza dolaşıyor, hararetle okunuyordu.

      Bu cereyan karşısında Anivas’ın yegâne vazifesi, sevgilisini gözlemek ve merak etmekti.

      Klio saraydan çıkıp terar Priamos’un kucağına atılacak olursa, bu onun için tahammül edilmez bir felaket olacaktı. Saraydaki bütün kızlar Anivas’la alay edeceklerdi. Bu rezalet karşısında intihar etmekten başka bir kurtuluş çaresi düşünülemezdi. Klio’yu bu endişeyle gece gündüz takip ediyordu.

      O gün Kardinal İzidor memleketine dönmüştü. Bizans papazları dediklerini yapmışlardı. Ayasofya Kilisesi’nde büyük ayinler yapılıyor, kiliselerin istiklal ve baskısına el uzatan ecnebilere boyun eğilmeyeceği ilan oluyordu.

      İmparator Konstantin kiliseler hakimiyeti karşısında kendi nüfuz ve kudretinin hiçten ibaret olduğunu anlamıştı.

      O gün Ayasofya’da ve diğer kiliselerde papazlar fikirlerini yüksek sesle söylerken, sarayda da önemli bir toplantı yapılmaktaydı.

      Bizans tarihinde mühim bir anlamı olan bu gizli toplantıda dört kişi vardı: İmparator Konstantin, Lukas Notaras, Teofilos ve Orhan Çelebi.

      Orhan Çelebi, İkinci Sultan Murat‘ın kardeşiydi. Sultan Mehmed‘le arası açık olduğundan Bizans’a sığınmıştı.

      Konstantin bu gizli toplantıda Orhan Çelebi’yi tahrik etmek maksadıyla dedi ki:

      “Padişahın son günlerde size karşı çok insafsızca hareket etmeye başladığını görüyorum. Aidatınız hakkında Edirne’ye gönderdiğim mektubu okumadan fırlattığını oraya giden memurum söyledi.

      Sultan Mehmed son günlerde bize karşı tamamıyla dostluğu bozacak tarzda hareket etmeye başladı. Bütün civar köylüler şikâyetçidir. Bu hâle bir son vermek düşüncesiyle sizi buraya davet ettik.”

      Orhan Bey, İmparatorun kendisinden yardım beklediğini hayretle gördü.

      “Buna karşılık siz de devlet adamlarıyla görüşüp esaslı tedbirler almadınız mı?”

      Bu söze Lukas Notaras cevap verdi:

      “Sultan Mehmed burnumuzun dibinde inşasına başladığı muazzam kalenin bitirilmesinden başka bir işle meşgul değil. Bize gelince… Türk askerlerinin fazlalığı karşısında, ecnebi bir devletle ittifak etmekten başka çare kalmamıştır.”

      İmparator, gözlerini açarak maksadını izah etti:

      “Bu işi Orhan Çelebi halledecek.”

      “Benim elimden ne gelir, İmparator hazretleri?”

      “Sizin ufak bir hareketiniz Padişahı büyük endişeye düşürebilir.”

      Lukas Notaras ve Teofilos, İmparatorla daha evvel bu mesele hakkında görüşmüşler ve Orhan Bey’i Türkler aleyhinde hareket ettirmeye karar vermişlerdi.

      Her ikisi de susuyordu. Konstantin sözüne devam etti:

      “Orhan Bey, vaziyet çok hassastır. Herhangi bir ecnebi devletle ittifak akdi için müzakere kapısı açmaya vakit yok. Pekâlâ biliyorsunuz ki, Sultan Mehmed sizden fevkalade çekiniyor. Ben bu meseleyi kökünden halletmek ve kendimizi Türklere karşı emin bir vaziyette bulundurabilmek için size biraz serbestlik ve hürriyet vermek istiyorum. Bizim lehimize hareket etmeyi vaat eder misiniz?”

      Orhan Çelebi, İmparatorun maksadını tamamıyla anlamıştı. Bizanslılarla iyi geçinmek mecburiyetindeydi.

      “Müsaade ediniz de biraz düşüneyim. Herhalde size faydalı olmak ve tehlikelerin önüne geçmek isterim,” dedi.

      Orhan Bey saraydan çıktıktan sonra, Lukas ve Teofilos, İmparatorun nezdinde müzakereye devam ettiler.

      Konstantin, Kardinal İzidor’un dönüşünde kiliselerin birleşmiş olduğunu ilan etmiş ve Papa V. Nikola’ya bu yolda haberler göndermişti.

      Konstantin, Bizanslıların arzularına rağmen, ikiyüzlü siyaset takip etmekten kendini alamıyordu.

      Kiliseler üzerinde büyük bir güç sahibi olan Genadiyos gün geçtikçe Bizans’ı karıştırıyor ve halkı heyecana düşürmekten çekinmiyordu.

      Lukas Notaras, halka karşı şiddet göstermek taraftarı idi. İmparatorla konuşurken dedi ki:

      “Haşmetmeab! Halkın isyanına karşı bu derece lakayt ve merhametli görünmeniz hiç de doğru değildir.”

      “Ne yapmalı?”

      “Ayasofya Meydanı’na toplanmış olan birtakım kopuk alayını hassa askerleriyle derhâl dağıtmak imkânı varken, niçin buna mani olmuyorsunuz?”

      “Ahalinin büsbütün nefretini kazanmış olmaz mıyım?”

      “Bilakis!

Скачать книгу