Скачать книгу

bu, bu akşam olmayacak bir şey!”

      Elvira hiddetle kocasının kolları arasından fırladı.

      “Ben İmparator için hayatımı tehlikeye attım. Bu önemli maceradan sonra, düşmanlarıma karşı kendimi hiçbir zaman şerefsiz ve muvaffakiyetsiz bir kadın mevkisinde bulundurmak istemem.”

      Agripas tekrar itiraz etti:

      “Israr etme, Elvira!”

      “Hayır, dediğim olacak.”

      “Bu gece sırası değil.”

      “Eğlencenin sırası olur mu?”

      “İmparator hiddetli.”

      “Bana ne!”

      “Onun neşesi yokken…”

      “Benim neşem var!”

      “İmparator kızarsa?”

      “Ben cevap veririm.”

      Agripas ağzını kapadı. Karısı devam etti:

      “Klio’dan hariç bütün dostlarımızı hemen davet et. Hizmetçiler de içki sofrasını hazırlasınlar.”

      Agripas, karısının çok kıskanç bir kadın olduğunu biliyordu.

      “Klio’yu çağırmadan ziyafet verilir mi?” dedi.

      Elvira kaşlarını çatarak düşündü. Sonra birden, hatırına önemli bir şey gelmiş gibi kocasını omzundan tuttu.

      “Kıskançlığımdan çağırmak istemiyorum zannediyorsun, öyle değil mi?”

      “Şüphesiz.”

      “Bu akşam yalnız Anivas’ı çağıracağız. Gizlice ona söyleyeceğim sözlerin yalnız seni ve beni değil, bütün Bizanslıları alakadar edeceğini göreceksin!”

      “O hâlde bana şimdiden anlatmanı istiyorum.”

      “Ona söyleyeceğim sözleri şimdiden öğrenirsen, meseleyi İmparatora ihbar edersin!”

      “Ben, karımı felakete sürükleyecek kadar sefil ruhlu bir ajan değilim.”

      “Israr etme!”

      Elvira’nın odasında kadın erkek on beş kişi kadar davetli vardı.

      Anivas içki masasının başında, başka bir arkadaşının karısı ile konuşuyordu.

      Agripas ayağa kalktı.

      “Karımın sıhhati şerefine!” dedi.

      Bütün davetliler ayağa kalkarak kadehlerini uzattılar ve güzel kadının şerefine içtiler.

      Herkes birbiriyle yavaş yavaş konuşuyordu. Ziyafete İmparatordan gizli olarak katılmışlardı.

      Elvira’nın hayranları, bu sevimli ve güzel kadının şerefine kadehlerini sık sık doldurup boşaltmaya başladılar.

      Odanın bir köşesinden davetlilerin haletiruhiyelerini incelemekte olan Agripas, karısının bu ziyafeti vermekte gizli bir maksadı olduğunu keşfetmişti.

      Elvira, kafalar dumanlanmaya başladığı bir sırada kimse farkında değil zannederek Anivas’la konuşma fırsatını bulmuştu.

      “Anivas!”

      “Elvira…”

      “Niçin bu kadar durgun ve mahzun görünüyorsun?”

      “Benim böyle olmamı sen istemedin mi?”

      “Ben hayata bu gece yeniden kavuşmuş bir insanım. Bütün dostlarımın neşelenmesini isterim.”

      Anivas neşesizliğinin sebebini söylemeye fırsat buldu:

      “Dostlarınızın hepsi neşelidir.”

      “Ya siz?”

      “Beni dostlar sırasında çağırmadınız ki…”

      “Niçin? Ne demek istediğini bir türlü anlamıyorum. Ben dostlarımı ayırmadan çağırdım.”

      “Yalan söylüyorsun, Elvira!”

      “Ben mi?”

      “Evet.”

      “Yalan söylemeye sebep ne?”

      “Ben de bilmiyorum ve akşamdan beri bu muammayı çözemediğim için merakımdan çatlıyorum.”

      Anivas, güzel kadının kulağına eğilerek devam etti.

      “Elvira, artık sabrım tükendi. Bu mecliste bir kimsenin eksikliğini hissetmiyor musun?”

      Elvira kahkahayla cevap verdi:

      “Hayır!”

      Ve etrafına bakınarak yapay bir merakla inceledi.

      “Bütün dostlarım burada, Anivas!”

      “Biraz daha dikkat et bakalım.”

      “Ediyorum, fakat…”

      “Klio’yu bir türlü burada görmek istemiyorsun, değil mi?”

      Odanın köşesinden ikinci bir kahkaha daha yükseldi. Fakat bu kahkaha, evvelkinden çok daha mânâlı ve alaycı idi.

      Anivas asabi bir gençti.

      “Rica ederim benimle alay etme,” dedi. “Başkaları hissederse, bu çirkin hareketine karşılık vermeye mecbur kalacağım.”

      Elvira, sarhoş bir kadın edasıyla elindeki şarap kadehini Anivas’ın üzerine fırlattı ve arkasını dönerek misafirlerinin yanına doğru yürüdü.

      Agripas, garip olduğu kadar da mânâsız bulduğu bu manzaradan, Klio’nun bir kıskançlık neticesi olarak davet edilmediğine hükmetmişti.

      “Acaba Elvira ile Anivas arasında gizli bir ilişki mi vardı?” Agripas, zihnini kurcalayan bu soruyu kendi kendine tekrarlayıp duruyordu. Klio’yu niçin çağırmamışlardı?

      Ziyafette kadınsız bir erkek yok gibiydi. Yalnız, saray kâtiplerinden ihtiyar ve bekâr bir adam vardı.

      İhtiyar zaten göze çarpan bir şahsiyet değildi. Karısı çoktan ölmüştü. Elli beşlik saray kâtibine herkesin hürmeti vardı. Bilhassa Agripas’ın…

      Saray kâtibi, Elvira ile Agripas’a İmparatorun en gizli haberleşmelerini bile haber verirdi. Onun dışında, Anivas’tan başka ziyafette göze çarpan kadınsız erkek yoktu. Kâtip, Anivas’ın yanına gidip,

      “Seninki nerede?” dedi.

      Genç asker, Elvira’nın yüzüne bakarak:

      “Rahatsız olduğu için gelemedi,” diye cevap verdi. Davetlilerden bazıları,

      “Öyleyse Klio’nun sıhhatine de içelim,” dediler ve şarap kadehlerini doldurdular.

      Fakat tam bu sırada çok çirkin görünen bir hadise oldu. Elvira, Klio’nun şerefine şarap içilmesini teklif eden misafirlerinin kadehlerine çarparak hepsini yere devirdi ve çılgınca bağırdı:

      “Hayır! Sizi men ederim! Onun şerefine, benim odamda bir yudum su bile içemezsiniz!”

      Halbuki Klio bir kıskançlık yüzünden Teofilos tarafından zindana atılmıştı. Ve bu esnada Klio’nun yattığı zindan, sebepsiz ve esrarengiz hadiselere sahne oluyordu.

      Klio, Anivas’ın idam edildiğini zannettiği günden beri zindanda hasta ve şuursuz bir insan gibi ne yaptığını, ne söylediğini bilmeyerek yaşıyordu.

      Bir sabah gözlerini açtığı zaman, kendisini tehdit eden siyah hançerli meçhul bir elin göğsüne doğru

Скачать книгу