Скачать книгу

sivillerin ve rahiplerin katledilmesi emredildi.

      Almanlar, Müttefiklerle ilk defa 23 Ağustos 1914’te karşı karşıya geldiler, bunlar Belçika’nın Fransız sınırına yakın Mons şehrindeki İngiliz Seferi Kuvvetleri’ydi. Sayısal olarak üstün olan Alman ordusu, İngilizleri Paris’in doğusundaki Marne Nehri’ne çekilmeye zorladı.

Marne Muharebesi

      Almanlar, Fransız Hükümeti’ni başkenti terk etmeye zorlamak için Paris’in 50 kilometre kadar yakınına geldiler. Fransız keşif pilotları, Alman General Alexander von Kluck’ün, Marne Nehri’ne doğru geri çekilmekte olan Müttefik Kuvvetlerin peşinden giderken Schlieffen Planı’nı terk ederek Paris’in batı tarafı yerine doğusuna doğru giden birliklerini gördüler. Almanya’nın birinci ve ikinci orduları arasında bir boşluk oluşmuştu ve Fransız komutan Joseph Joffre, 5 Eylül 1914’te onlara Müttefiklerin altıncı ordusuyla bir karşı saldırı yapma şansı yakalayarak von Kluck kuvvetlerinin sağ kanadını vurdu. Lorraine’deki doğu cephesinde bulunan Fransız yedek kuvvetleri altıncı orduyu desteklemek ve Almanları kuzeye doğru sürmeye yardım etmek için demiryoluyla Paris’e, sonra da arabalarla cepheye gönderildiler. Bir hafta süren şiddetli çarpışmaların ardından Almanlar, Aisne Nehri’nin çevresinde siper kazarak mevzilendiler.

      Savaşın bu ilk büyük muharebesi Almanya’nın ilerleyişini durdurmuş ve Paris’i kurtarmıştı; ancak savaşta daha önce görülmemiş sayıda, 300.000’den fazla kişinin can kaybına yol açmıştı. Sonraki iki ay içinde her iki taraf da birbirine üstünlük sağlamak için Kuzey Denizi’ne gitgide daha da yaklaşarak bir dizi muharebeye girdiler. Bu “Denize Doğru Yarış”, Flanders kıyısı ile (tarafsız) İsviçre arasında, çatışmayı Batı Cephesi’nde dört yıllık bir çıkmaza sokacak olan 640 kilometrelik bir savunma siper ağı yarattı.

Flanders Tarlaları

      “Denize Doğru Yarış”, 19 Ekim ve 22 Kasım 1914 tarihleri arasında Batı Flanders’de (Kuzeybatı Belçika) yıkıcı Birinci Ypres Muharebesi’nde doruğa ulaştı. Her iki taraf da kendilerine, birbirine bakan, dikenli tellerle ve dar bir tarafsız bölge şeridiyle ayrılmış olan siperler kazdılar. Askerler saldırılarla kendi pozisyonlarını koruyor; çamur, bit, sıçan, dondurucu havaların korkunç şartları ve keskin nişancı ateşi, top mermileri ve siper saldırılarının tehlikesi altında yemek yiyor ve uyuyorlardı. Topçu ateşi ve makineli tüfeklerin hâkim olduğu, ölülerle dolu savaş alanında her iki taraf da diğerini geçerek ilerlemeye çalışıyordu. İngiliz, Fransız ve Belçikalı birlikler, sayısal üstünlüğe sahip olmasalar da, Almanya’nın, savaş sırasında Fransa ve Belçika’ya mühimmat sağlamak için hayati önem taşıyan Manş Denizi limanlarına doğru ilerlemesini durdurmayı başardılar.

      Kasım 1914’te bütün ordular moralini yitirmişti. Girilen çıkmazın sona ermemesi, herkesin umduğu gibi savaşın Noel’de sona ermeyeceği anlamına geliyordu. Kısa bir erteleme yapıldı: Noel Günü’nde, her iki tarafta bulunan Batı Cephesi askerleri kendi kendilerine ateşkes yaptılar, siperlerinden çıkıp futbol oynadılar ve savaşın vahşi ortamında sosyalleştiler.

      Ypres sürekli savaşların merkezi haline geldi. İkinci Ypres Muharebesi (22 Nisan-25 Mayıs 1915) sırasında Almanlar, Fransız sömürge ve Kanada birliklerine karşı zehirli klor gazı kullandılar. Rüzgâr tarafından yayılan ve siperlere nüfuz eden gaz, tahrip edici bir etkiye sahipti ve Müttefikleri kendi kimyasal silahlarını ve gaz maskelerini geliştirmeye teşvik etti.

      Temmuz ile Kasım 1917 arasındaki Üçüncü Ypres Muharebesi (Passchendaele Muharebesi) Almanların daha da fazla ölümcül hardal gazı kullanmaları nedeniyle, şiddetli ağustos yağışlarının neden olduğu bir çamur batağında devam eden Flanders muharebelerinin en uzunu ve can kaybı açısından en yüksek bedel ödeneni oldu. İngiliz kumandan Douglas Haig’in komutası altındaki İngiliz ve Kanada kuvvetleri Ypres yakınlarındaki yıkılmış Passchendaele köyünü işgal ettiler, her iki tarafın vermiş olduğu 850.000’den fazla can kaybına karşılık, çok küçük bir kazanımdı bu.

      Bir Kanadalı asker-şair John McCrae (1872-1918) şunları yazmıştı:

      Gelincikler açar Flanders tarlalarında,

      Yattığımız yeri işaret ederler,

      Sıra sıra dizili haçlar arasında,

      Ve tarla kuşları uçar gökyüzünde, hâlâ cesurca şarkı söyleyerek,

      Aşağıdaki top sesleri arasında zorla duyulan.

Doğu ve Güney Cepheleri

      Batı Cephesi’nin aksine Doğu Cephesi’ndeki savaş, durağan siper savaşı gibi açmaza girmemişti. Ruslar, 17 Ağustos 1914’te Alman sınırından Doğu Prusya’ya geçerek Tannenberg’de daha küçük bir Alman ordusu ile karşılaştılar. Yetenekli Alman birlikleri 26 Ağustos’ta Rus İkinci Ordusu’nu neredeyse tamamen yok etti, ardından 90.000 Rus askeri teslim alındı ve Rus General Alexander Samsonov intihar etti; bu sonuç Almanların moralini yerine getirdi.

      Daha güneyde, Galiçya’da, Avusturya kuvvetlerini 3 Eylül’de ezen Ruslar daha iyi durumdaydılar. Almanlar gibi Ruslar da sivillere yönelik şiddetli saldırılarla tanınır hale gelmişlerdi ve onların birlikleri yaklaşırken sivillerin pek çoğu kaçtı. Galiçya’daki büyük Yahudi nüfusu, bu birliklerin elinde korkunç bir şiddete maruz kaldı.

      Merkezi Kuvvetler, 1915’in başlarında Doğu Prusya, Polonya, Letonya ve Litvanya’nın bir bölümünde Ruslara ciddi yenilgiler yaşatan Almanya’ya her zamankinden daha fazla bağımlı hale geldiler. Yaza girerken Almanlar Galiçya’yı Rusların elinden aldılar ve 1915 sonbaharında Merkezi Kuvvetler Sırbistan’ı ele geçirdiler, böylece Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya arasında bir kara tedarik yolunu güvence altına almış oldular.

      İtalya, Mayıs 1915’te Müttefiklere katıldı, fakat Avusturya İtalyanları güneye sıkışmış durumda tutmayı başardı. Ancak, Avusturya-Macaristan Cephesi, 1916’da Rus General Aleksey Alekseyevich Brusilov’un Belarus, Ukrayna ve Romanya’ya yaptığı bir saldırı sonucunda dağıldı. Her iki tarafta da büyük kayıplar vardı ve Romanya, Müttefiklerin yanında yer alarak savaşın içine çekildi. Ekim 1917’de İtalya, Caporetto Muharebesi’nde Avusturya ve Alman kuvvetlerine karşı bir felaket yaşadı ve savaşın sonunda Avusturya-Macaristan’la olan sınırındaki daha önceden kendisine vaat edilen bölge için verilen sözlere saygı gösterilmeyerek aşağılandı (bkz. sayfa 72).

Gelibolu Talihsizliği

      1915 yılının Mart ayında, İngiltere’nin Deniz Kuvvetleri Bakanı Winston Churchill, Batı Cephesi’ndeki çıkmaza karşı koymak için, 1914’de Almanya ve Avusturya’nın tarafında yer alan Osmanlı İmparatorluğu’na saldırmayı önerdi. Türk başkenti İstanbul’u ele geçirmek amacıyla başlatılan Gelibolu Seferi (1914-16), Türkiye’nin batısındaki stratejik öneme sahip Gelibolu Yarımadası’nda gerçekleşti. Ancak, Çanakkale Boğazı’na giren İngiliz ve Fransız savaş gemileri bir mayın tarlasının içine düşerek battılar. Avustralya, Yeni Zelanda, Hint, Fransız ve Senegal birliklerinin kara istilası, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kahramanca yönetilen geçit vermez bir Türk savunması karşısında tam bir çıkmaza girdi. Bu sonuç, Ocak 1916’da birlikleri tahliye edilen Müttefikler için tam bir felaketti. Churchill hükümetteki görevini kısa süre sonra kaybetti, ancak yıllar sonra İngiltere’yi İkinci Dünya Savaşı süresince yine o yönetecekti. Osmanlı Türkleri için bu zafer, savaş bittikten sonra modern Türkiye’nin Atatürk’ün yönetimi altında ortaya çıkması için bir temel oluşturdu (bkz. sayfa 60).

Arap İsyanı

      İngilizler için daha başarılı sayılacak olan durum, Ortadoğu’daki Arap topraklarında Osmanlı İmparatorluğu’nun istikrarının bozulmasıydı. Savaştan sonra Arapların bağımsızlığa kavuşacağı vaadiyle İngilizler

Скачать книгу