ТОП просматриваемых книг сайта:
Автор
Все книги издательства АвторАннотация
Анастасия Егорова – клинический психолог, нейропсихолог, когнитивно – поведенческий терапевт.Книга о природе и видах зависимостей современного мира.Автор дает подробное описание различных форм зависимостей, в основе которых лежит употребление психоактивных веществ или определенный поведенческий паттерн поведения. В книге рассматриваются причины возникновения зависимостей, раскрываются последние научные исследования в данной области и описываются эффективные виды немедикаментозного психотерапевтического воздействия при работе с зависимостями.
Аннотация
Антон и Агнесса женаты пятнадцать лет. Это был яркий союз, полный страсти, ревности и эмоций. Но в последнее время отношения превратились в мучительную, больную любовь, которая заставила обоих сходить с ума. Книга об абьюзе и одержимой любви.
Аннотация
Zaman, eylemle iç içe olan bir olgudur. Çünkü eylemlerin bir zaman içinde gerçekleşmesi gerekir. Bütün dillerde temel olan üç zaman vardır. Bunlar: Geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zamandır.Eylemin gerçekleştiği zaman, Arapçada fiil ile ifade edilir, zira fiiller, eylemin gerçekleştiği zamanı ifade etmek için vardır. Arapçada fiil; mazi, muzari ve muzari fiilin bir versiyonu olarak kabul edilen emir fiili olarak üçe ayrılır. Bu üç kalıp Arapçada zaman sisteminin temelini oluşturur.Mazi fiil geçmiş zamanı, muzari fiil şimdiki ve gelecek zamanı, emir fiili ise gelecek zamanı ifade eder. Fiillerin ifade ettiği bu zamanlar, fiillerin hiç bir karine olmaksızın kendi içinde sağladıkları sarfî zamandır.Zaman, fiil dışında bazı kalıplarla da ifade edilebilir. Bunlar: ism-i fail, ism-i meful, isim fiili ve mastardır. Bu kalıpların zaman ifadesi cümle içinde kullanıldığında ortaya çıkar. Bu ise nahvî zamandır. Nahvî zaman cümleyi bir bütün olarak ele almakla anlaşılır. Çünkü burada zamanı belirleyen faktör, zaman kalıbından çok cümlenin akışı ve cümle içindeki karinelerdir. Bu açıdan yani nahvî zaman açısından bakınca mazi fiil şimdiki ve gelecek zamana delalet edebilir. Aynı şekilde muzari fiil geçmiş zamanı da ifade edebilir. Fiillerin ve fiil dışındaki kalıpların -ki bunlar fiil gibi hüküm görürler- ifade ettikleri zamanlar, cümle içindeki -ister lafzî ister hâlî olsun- karinelerin bilinmesiyle anlaşılır.Cümle içinde meydana gelen bu zaman değişikliklerini özellikle edatlar sağlar. Örneğin: لَـمْ ve لَمَّا ile kullanılan muzari fiil geçmiş zamana, şart edatı إِنْ ile kullanılan mazi fiil gelecek zamana delalet eder. Muzari fiil; لَـمْ ve لَمَّا dışında meczum ya da mansup olarak gelince gelecek zaman, merfu olarak gelince de geçmiş zaman ifade edebilir.Dolayısıyla, Arapça bir cümlede zamanın anlaşılabilmesi çoğunlukla edatların bilinmesine bağlıdır. Edatlar -ki bunlar lafzî karinelerdir- dışında zaman ifadesini belirleyen diğer bir karine de sözün söylenme ânındaki durumdur. Hâlî karine olarak adlandırdığımız bu karine, fiil ve fiilimsilerin (fiil manasında kullanılabilen isimlerin) ifade ettiği zamanın belirlenmesinde büyük rol oynar.İki bölümden oluşan “Arapçada Zaman Kalıpları, Kullanım Alanları ve Türkçedeki Zamanlarla Karşılaştırılması” adlı çalışmamızın birinci bölümünde bu sarfî ve nahvî zaman ifadelerinin ortaya çıktığı yerler, kullanım alanları ile birlikte incelenmiştir.İkinci bölümde ise Türkçe zaman kalıplarının Arapça karşılıkları verilmiş ve karşılaştırılması yapılmıştır. Böylece zaman ifadelerinin Arapça ve Türkçe açısından öğrenim ve öğretiminin kolaylaştırılması amaçlanmıştır.
Аннотация
Çocukluktan itibaren dinlenilen masallar ve ninniler, okunan hikâyeler ve romanlar ruh dünyamızı etkilemekle kalmayıp dinî ve ahlâkî gelişimimizi de etkilemektedir. Bu bağlamda araştırmada, 2005 yılında MEB tarafından tavsiye edilen 100 Temel Eser içinden öğrencilerin en çok okuduğu kitapların dinî ve ahlâkî gelişimlerini etkileyip etkilemediği, kitaplarda dinî ve ahlâkî değerlerin nasıl işlendiği incelenmeye çalışılmıştır.Çalışmaya temel oluşturan problemleri şu şekilde özetlemek mümkündür: 100 Temel Eser içinden seçilen kitaplarda dinî ve ahlâkî değerler nasıl işlenmektedir? DKAB programlarında hangi değerlere yer verilmektedir? Dinî ve ahlâkî değerlerin öğretiminde edebi eserlerden faydalanılabilir mi? Bahsedilen eserler DKAB derslerinde kullanılabilir mi? Bahsedilen eserler öğrencilerin dinî ve ahlâkî eğitimini nasıl etkilemektedir?Bu problemlerin incelenmeye çalışıldığı araştırmada, betimsel alan araştırması yöntemi kullanılarak bazı dinî ve ahlâkî değerler tespit edilmiş ve bu değerlerle ilgili yorumlar yapılmıştır. Daha sonra bahsedilen kitaplar temel alınarak hazırlanan anketler farklı liselerin 1. sınıfında okuyan 200 öğrenciye uygulanmıştır. Uygulamadan sonra öğrenciler ve öğretmenlerle görüşmeler yapılmıştır. Elde edilen bulgular SPSS programıyla, t-Testi, faktör analizi ve ki-kare (chi-square) teknikleriyle değerlendirilmiştir.Sonunda, bahsedilen kitaplarda dinî ve ahlâkî değerlerin yoğun olarak işlendiği, öğrencilerin 100 Temel Eserde yer verilen kitapları okuduğu ve etkilendiği ancak DKAB derslerinde kullanılması konusunda, kitapları sanat eseri olarak görmelerinden dolayı zihinsel karmaşıklık yaşadıkları görülmüştür. Bununla birlikte dinî ve ahlâkî değerleri belirli bir kesim ya da zamanla sınırlandırmayan, günümüzle bağlantı kurabilen, öğrencilerin ilgi ile ihtiyaçlarını dikkate alan ve gerçeklik algısına uyan eserlerin yazılmasına ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır.
Аннотация
Suûdü’l-Mevlevî, Osmanlı’nın son dönemine, Cumhuriyet’in ise ilk yıllarına şahit olmuş hattat ve şâir bir zattır. Edebi kişiliğinin oluşmasında babasının, Mevlevî dostlarından Tahirü’l-Mevlevî’nin ve İstanbul’un ilim ve kültür ortamının katkıları olmuştur. Dönemin ünlü hattatlarından dersler alarak kendisini hat sanatında yetiştirmiştir. Osmanlı döneminde yirmi yıl encümen katipliği yapan Suûdü’l-Mevlevî, medreselerde yazı muallimliğinde de bulunmuştur. Millet Kütüphanesi ve Merkez Efendi Camii’nde görev yapmıştır. Suûdü’l-Mevlevî, “Encümen-i Şuara” adı altında bir araya gelen şâirler topluluğunu takip etmiştir. Bu topluluğun kuvvetli şâirlerinden Yenişehirli Avnî’yi örnek almıştır. Suûdü’l-Mevlevî’nin bütün şiirlerini toplayan tek eseri Zâdegân’dır. Şiirlerinin tamamına yakınında “Suûd” mahlasını kullanmıstır. Pek çok gazel ve kaside yazmıştır. Zâdegân’da 806 adet manzume vardır. Bu manzumelerden 389 adedi gazeldir. Mevlânâ ve Mesnevî sevgisi Zâdegân’da ayrı bir yer tutmaktadır.
Аннотация
Bu çalışmada özelde sûre bağlamında genelde Kur’ân bütünlüğünde kasemlerin ne anlama geldiği konusu ele alınmıştır. Dört bölümden oluşan çalışmanın giriş kısmında konu; kapsam ve yöntem bakımından incelenmiştir. Birinci bölümde kavramsal çerçeve içinde kasem, yemin ve hilf gibi kavramların birbiriyle ayniliği ve farklığı üzerinde duruldu. Dilsel çerçeve içerisinde kasem için kullanılan harfler; kendisiyle yemin edilen (muksemun bih) ve yeminin cevabı (muksemun aleyh) açıklanmıştır. Yine birinci bölümde yemin çeşitlerinden “zahir” ve “muzmar”ın açıklaması yapılmıştır.Çalışmanın ikinci bölümünde İslam öncesi dönemde Arap dili ve kültüründeki kasem geleneği incelenmiştir. Cahiliyedeki yemin konuları arasında Allah, kâbe, putlar, zaman ve birçok tabiat varlıkları bulunmaktadır. İslam öncesi dönemde maddi menfaatler elde etmek için yemin ifadeleriyle beraber şairler, sihirbazlar, kâhinler gizemli sözler söyleyerek insanların kendilerine inanmalarını ve yönelmelerini sağlıyorlardı. Özellikle kâhinler, kendi inanç ve kültürlerine göre kendisiyle yemin edilen şeyi ifade ettikleri halde cevabını söylemediklerinden yeminlerini gizemlilik içinde bırakırlardı.Üçüncü bölümde Mekkî-Medenî sûrelerdeki kasem şekilleri mukayese edilmiş ve bu bağlamda Mekkî sûrelerdeki kasemlerin genel itibariyle açık yemine örnek teşkil ettiği tespit edilmiştir. Bu bölümde ayrıca Allah’ın zat ve sıfatlarıyla yemin ettiğine dair örneklerin yanında hem müşahhas hem de mübhem varlıklara yemin ettiği hususu belirtilmiştir. Bu bağlamda Medenî sûrelerdeki kasemlerin kapalı yeminlere örnek oluşturduğu tespiti de yapılmıştır. Yeminler, kendisiyle yemin edilen hususların insanlar açısından önemli olduğuna dikkat çektiği gibi, yeminin cevabı hakkında da bir giriş oluşturduğu muhakkaktır. Çünkü yeminler cevaplarıyla ancak tamamlanır ve anlaşılır hale gelir. Cevapsız yemin ise niçin yemin edildiği belli olmayan bir eyleme dönüşür. Üçüncü bölümde ayrıca Kur’ân’da yemin üslûbu içerisinde yemin edilenlerle yemine cevap teşkil edenlere dair ilgili örnekler yer almıştır. Ayrıca Kur’ân kıssalarındaki yemin örnekleri de bu bölümde ele alınmıştır.Dördüncü bölümde ise kasemin muhtemel sebepleri, hedefleri, neticeleri, Allah’ın yemin etmesi incelenmiş olup bu bölümde ayrıca kasemin fıkhî boyutuna da işaret edilmiştir. Yüce Allah’ın varlıklara yemin etmeyeceği düşüncesinde olanlar, yeminin ancak yemin edileni yüceltmeyi hedeflediğinden bunun Allah için düşünülemeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir. Allah’ın varlıklara yemin etmesi yemin edilen varlıkların fayda ve zararına dikkat çekmek içindir. Ayrıca Allah’ın değişik varlıklara yemin etmesi, o varlıklar üzerinden kendisine yemin etmesi anlamına gelmektedir. Zira yemin edilen nesnelerin başında “rab” lafzının olduğunu söyleyenler incir’e yapılan yemini “Tîn’in rabbine yemin olsun” şeklinde anlamışlardır.Sonuç kısmında yeminin, tarihin başlangıcından itibaren insanlar ve toplumlar arasında güven ve itimat telkin etmek için dilsel iletişim ve etkileşim aracı olduğu sonucuna varılmıştır. Budan Buradan hareketle şunu söylemek mümkündür: Ccahiliye döneminde insanlar kendilerince kutsal saydıkları herhangi bir şeye yemin ederken, İslâmî dönemde yeminin sadece Allah’a yapılması istenmiştir. İslami dönemde yeminle ilgili hükümler konmuş, gerekmediği sürece yemin edilmemesi istenmiş ve Müslümanların gereksiz yere yemin etmeleri hoş karşılanmamıştır. Bu bağlamda yalan yere yapılan yemin büyük günahlardan sayılmıştır.
Аннотация
Bu kitapta, Ebû İshâk es-Saffâr’ın (öl. 534/1139) kelâmî görüşleri, Telḫîṣü’l-edille li-ḳavâʿidi’t-tevḥîd adlı eserinde Allah’ın isimlerinin anlamlarını açıklarken yaptığı yorumlar çerçevesinde ele alınmaktadır. Ebû İshâk es-Saffâr, 6./12. yüzyıl Hanefî-Mâtürîdî âlimlerinden biridir. Kelâma dair Telḫîṣü’l-edille eserinde esmâ-i hüsnâ konusuna ayrıntılı olarak yer vermektedir. İki cilt hâlinde yayımlanan bu eserin yaklaşık üçte birlik bir kısmını esmâ-i hüsnâ konusu oluşturmaktadır. Bu kısım incelendiğinde, Saffâr’ın Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatları ile ilgili konular başta olmak üzere pek çok konuyu 175 esmâ-i hüsnâya dayanarak izah ettiği görülmektedir. O, esmâ-i hüsnâ bö-lümünde yer vermediği bazı isimlere ise müstakil başlıklar altında değinmektedir. Örneğin el-Mütekkelim ismi kelâm sıfatını bağlamında ve halku’l-Kur’ân ile icâz’ul-Kur’ân gibi konularla ilişkili bir şekilde ele almaktadır. Bu isimler de listeye dahil edildiğinde sayı 178’e ulaşmaktadır. Bu durumda eserin yarısını esmâ-i hüsnâ konusu teşkil etmektedir. Saffâr, esmâ-i hüsnâ bölümünde alfabetik bir sıra içerisinde ele aldığı ilâhî isimleri öncelikle lugavî (semantik) yönden izah etmektedir. Sonrasında ise değerlendirdiği ilahî ismi, bir kelâm konusu ile bağlantı kurarak kelâmî perspektifle açıklamaktadır. Esmâ-i hüsnâ temelinde ele alınan konuların hilâfet meselesi hariç diğer kelâm bahislerini kapsadığı görülmektedir. Saffâr öncesi Hanefî-Mâtürîdî kelâm literatürü içinde esmâ-i hüsnânın bu kadar kapsamlı ele alındığı başka bir eser bilinmemektedir. Bu kitap; üç ana bölümden oluşmaktadır. “Metodolojik Çerçeve” başlıklı giriş bölümünde çalışmanın konusu, önemi, amacı, yöntemi, kaynakları ve Saffâr öncesi dönemde kaleme alınan esmâ-i hüsnâ litaratürü hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde Saffâr’ın yaşadığı sosyo-kültürel çevre olan Mâverâünnehir bölgesi ile Buhara ve Merv şehirlerinin siyasî, sosyal ve dinî durumu ortaya konulmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde esmâ-i hüsna konusunun anlaşılmasına temel oluşturan isim, tesmiye, müsemmâ, sıfat ve vasf gibi kavramlar ile esmâ-i hüsnânın sayısı ve ihsâsı gibi kelâmî tartışmalara değinilmiştir. Bölüm sonuna Saffâr’ın rivayet ettiği 178 ilahî isme dair ayrıntılı bir tablo eklenmiştir. Üçüncü bölümde öncelikle, Saffâr’ın esmâ-i hüsnâyı izah ederken dikkate aldığı kelâmî ilkeler tespit edilmeye çalışılmıştır. Sonrasında ise Saffâr’ın Telḫîṣü’l-edille’de ilâhî isimleri açıklarken ortaya koyduğu kelâmî görüş ve değerlendirmeler belirlenerek sistematik bir şekilde kategorize edilmiştir. Bu kapsamda ele alınan her konunun sonuna ilgili ilâhî isimleri ve bağlantılı olduğu tartışmaları içeren tablolar eklenmiştir. Sonuç bölümünde ise Saffâr’ın esmâ-i hüsnâ anlayışına dayanan kelâm yöntemine dair ulaştığımız sonuçlara yer verilmiştir. Bu kitapta onun, esmâ-i hüsnânın %75’inde kelâmî yorumlarda bulunduğu ve bilgi-varlık bahsinden âhiret hayatına kadar bütün kelâm konularını esmâ-i hüsnâ ile bağlantılı yorumladığı tespit edilmiştir. Ulaşılan bu sonuçlar, Saffâr’ın kelâm anlayışının ilâhî isimlerin yorumuna dayandığını ortaya koymaktadır.
Аннотация
Bu çalışmada özelde sûre bağlamında genelde Kur’ân bütünlüğünde kasemlerin ne anlama geldiğikonusuele alınmıştır. Dört bölümden oluşan çalışmanın giriş kısmında konu; kapsam ve yöntem bakımından incelenmiştir. Birincibölümde kavramsal çerçeve içinde kasem, yemin ve hilf gibi kavramların birbiriyle ayniliği ve farklığı üzerinde duruldu. Dilsel çerçeve içerisindekasem için kullanılan harfler; kendisiyle yemin edilen (muksemun bih) ve yeminin cevabı (muksemun aleyh) açıklanmıştır. Yine birinci bölümde yemin çeşitlerinden “zahir” ve “muzmar”ın açıklaması yapılmıştır.Çalışmanın ikinci bölümünde İslam öncesi dönemde Arap dili ve kültüründeki kasem geleneği incelenmiştir. Cahiliyedeki yemin konuları arasında Allah, kâbe, putlar, zaman ve birçok tabiat varlıkları bulunmaktadır. İslam öncesi dönemde maddi menfaatler elde etmek için yemin ifadeleriyle beraber şairler, sihirbazlar, kâhinler gizemli sözler söyleyerek insanların kendilerine inanmalarını ve yönelmelerini sağlıyorlardı. Özellikle kâhinler, kendi inanç ve kültürlerine göre kendisiyle yemin edilen şeyi ifade ettikleri halde cevabını söylemediklerinden yeminlerini gizemlilik içinde bırakırlardı.Üçüncü bölümde Mekkî-Medenî sûrelerdeki kasem şekilleri mukayese edilmiş ve bu bağlamda Mekkî sûrelerdeki kasemlerin genel itibariyle açık yemine örnek teşkil ettiği tespit edilmiştir. Bu bölümde ayrıca Allah’ın zat ve sıfatlarıyla yemin ettiğine dair örneklerin yanında hem müşahhas hem de mübhem varlıklara yemin ettiği hususu belirtilmiştir. Bu bağlamda Medenî sûrelerdeki kasemlerin kapalı yeminlere örnek oluşturduğu tespiti de yapılmıştır. Yeminler, kendisiyle yemin edilen hususların insanlar açısından önemli olduğuna dikkat çektiği gibi, yeminin cevabı hakkında da bir giriş oluşturduğu muhakkaktır. Çünkü yeminler cevaplarıyla ancak tamamlanır ve anlaşılır hale gelir. Cevapsız yemin ise niçin yemin edildiği belli olmayan bir eyleme dönüşür. Üçüncü bölümde ayrıca Kur’ân’da yeminüslûbu içerisinde yeminedilenlerleyemine cevap teşkil edenlere dair ilgili örnekler yer almıştır. Ayrıca Kur’ân kıssalarındaki yemin örnekleri de bu bölümde ele alınmıştır.Dördüncü bölümde ise kasemin muhtemel sebepleri, hedefleri, neticeleri, Allah’ın yemin etmesi incelenmiş olup bu bölümde ayrıca kasemin fıkhî boyutuna da işaret edilmiştir. Yüce Allah’ın varlıklara yemin etmeyeceği düşüncesinde olanlar, yeminin ancak yemin edileni yüceltmeyi hedeflediğinden bunun Allah için düşünülemeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir. Allah’ın varlıklara yemin etmesi yemin edilen varlıkların fayda ve zararına dikkat çekmek içindir. Ayrıca Allah’ın değişik varlıklara yemin etmesi, o varlıklar üzerinden kendisine yemin etmesi anlamına gelmektedir. Zira yemin edilen nesnelerin başında “rab” lafzının olduğunu söyleyenler incir’e yapılan yemini “Tîn’in rabbine yemin olsun” şeklinde anlamışlardır.Sonuç kısmında yeminin, tarihin başlangıcından itibaren insanlar ve toplumlar arasında güven ve itimat telkin etmek için dilsel iletişim ve etkileşim aracı olduğu sonucuna varılmıştır. Buradan hareketle şunu söylemek mümkündür: Ccahiliye dönemindeinsanlar kendilerince kutsal saydıkları herhangi bir şeye yemin ederken, İslâmî dönemde yeminin sadece Allah’a yapılması istenmiştir. İslami dönemde yeminle ilgili hükümler konmuş, gerekmediği sürece yemin edilmemesi istenmiş ve Müslümanların gereksiz yere yemin etmeleri hoş karşılanmamıştır. Bu bağlamda yalan yere yapılan yemin büyük günahlardan sayılmıştır.
Аннотация
2. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile Oku Okut Derneği iş birliğinde 27-31 Ağustos 2022 tarihlerinde çevrim içi olarak gerçekleştirildi. Sempozyuma 264 bildiri başvurusu ulaştı. Ön inceleme sonrası bu çalışmalar, ilgili olduğu bilim alanından 2 hakemin incelemesine sunuldu. İnceleme sonucunda başvurulardan 92’si kabul edildi. Beş gün süren sempozyuma 50 farklı üniversite ve kurumdan katılım sağlandı. Sempozyumun açılış oturumda “Sosyal Bilimlerin Bugünü ve Geleceği” konusuna odaklanıldı. Alanında yetkin isimlerden felsefe, sosyoloji, tarih, hukuk ve ilahiyat disiplinlerinin bugüne ne söyledikleri ve geleceğe ne söyleyebilecekleri sorularının cevapları arandı. Sosyal bilimler alanında akademik araştırmanın ve yazımın daha etkin yürütülebilmesine yönelik uygulamaya dönük sunumlar ikinci oturumda yer aldı. Sosyal bilimlerin genelini ilgilendiren açılış oturumlarından sonra toplam 31 ayrı oturum düzenlendi. Bu oturumlarda felsefe, sosyoloji, ilahiyat bilimleri, Türk dili, Arap dili, sanat tarihi, müzik, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanlarında sunumlar gerçekleştirildi. 2. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitabı, bu sempozyumda sunulan bildirilerin Türkçe ve İngilizce özetlerini içermektedir. Sunulan bildirilerden bazılarının tam metinleri, Tetkik: Türk-İslam Kültürü Dergisi’nde hakem sürecine alınarak Eylül 2022 sayısında makale türünde yayımlandı. Sempozyumun tamamının video kayıtları ise sempozyum web sitesinde erişime açıldı. Sosyal bilimler kapsamında yer alan bilim dalları, anlamaya odaklanan ve “verinin” değerinin gün geçtikçe arttığı günümüzde daha da önem kazanan, kazanması gereken disiplinlerdir. Bu bilim dallarında verinin kıymetlendirilmesi, tecrübe aktarımı ile zaman içinde meleke hâline gelmektedir. Bu kapsamda lisansüstü eğitimlerine devam eden öğrenciler ile alanlarında uzman isimlerin bilimsel bir etkinlikte bir araya gelmeleri tecrübe aktarımına imkân sağlaması bakımından önemlidir. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu, profesyoneller ile lisansüstü öğrencileri bir araya getirerek tecrübe aktarımına imkân sağlamak, disiplinler arası iletişimi ve çalışmaları güçlendirmek ve akademik üretime katkı sağlamak düşüncesiyle düzenlenmiş ve istenilen sonuçlara ulaşılmıştır.
Аннотация
Bu çalışma, İslami ilimler özelinde ön plana çıkan ulusal ve uluslararası veri tabanlarını, kütüphaneleri ve atıf tespit eden dijital mecraları tanıtmayı amaçlamıştır. Bunlarla birlikte atıf üzerindeki veri tabanları da araştırmanın içerisine dâhil edilmiştir. Literatür taraması, akademik çalışmanın sacayaklarından birisidir. Günümüzde literatür taraması genellikle sanal ortamlardaki veri tabanları ile yapılmaktadır. İslami ilimlerin tüm disiplinlerine ait literatürü, ayrıntılarıyla barındıran tek bir veri tabanı mevcut değildir. Birden çok veri tabanı araması ile daha kapsamlı bir literatüre ulaşılması mümkün olacaktır. Ancak önümüzdeki gelişmeler, veri tabanlarının gün geçtikçe kapsamlarını büyüteceklerini göstermektedir. Bu kapsamda klasik kaynaklar, yazmalar, tarihsel kayıtlar, arşiv ve siciller, güncel çalışmalar (kitap, tez, makaleler), akademik ve popüler dergiler, görsel malzemeler (afişler, kartpostallar, pullar vs.), sesli ve görüntülü kayıtlar, gazeteler, bütünüyle dijital ortama aktarılarak bu veri tabanlarının bünyesine kullanıcıların hizmetine sunulacaktır. İslami ilimler akademyası hızlı bir şekilde dijitalleşmektedir. Birçok elektronik ilmi program da gelişimini sürdürmektedir. Araştırmamız, Türkiye İlahiyat ve İslami ilimler fakültelerinin sıklıkla kullanması gereken veri tabanlarının tanıtılmasıyla sınırlandırılmıştır. Özellikle literatür taraması ve lisansüstü eğitime başlayanların görmesi ve bilmesi gereken sitelerin tanıtılması da amaçlanmıştır. Çalışmamızda İslami ilimler alanında yaygın olarak bilinen veri tabanları ve kütüphanelerin web sayfalarından tanıtıcı bilgiler alınarak ilgili veri tabanları tanıtılmaya çalışılmıştır. Bunun yanı sıra “İlahiyat alanında dijital bir ortamda veya veri tabanında yer alan bir tez, makale, dergi nasıl aranır? Nasıl bulunur? Nerede bulunur?” sorularının cevapları verilmeye çalışılmış, uygulamalı olarak da gösterilmiştir. Uygulamalar gösterilirken her bir dizin, veri tabanı ve kütüphanenin dikkat edilmesi gereken tarafına dair ekran görüntüleri alınarak konu teyit edilmiştir.