Аннотация

Ahmet Mithat Efendi’nin Oscar Mişon’un “Aşk ve Galvanoplasti” isimli makalesinden etkilenerek kaleme aldığı «Fennî Bir Roman yahut Amerika Doktorları»nda, Amerika’nın Farrest isimli eyaletinde bir doktor olan Gribling, kendisini tıp tahsilinden sonra kimya ve fizik alanlarında da ilerletir. Doktor Gribling’in en önemli özelliği galvanoplasti sanatıyla ilgilenmesi ve buna yenilikler getirmesidir. Giribling’in komşusu olan Doktor Bovlay da hasta muayene ederek mesleğini icra etmek yerine deneylerini ve deney boyunca gözlemlediklerini kitaplaştırarak bilime hizmet etmek isteyen bir karakterdir. Bu doktorlar bedenleri üzerlerinde deneyler gerçekleştirerek yaşamla âdeta oyun oynarlar. «…Açlıktan vefat edecek olan bir adamın neler yaşadığını, neler hissettiğini tetkik için Doktor Efendi birkaç arkadaşıyla işi müzakere ettikten ve kararını verdikten sonra yemek yemekten nefsini meneder. Bir gün, iki gün, üç gün aç kalarak her ne hissederse yazdığı gibi; ondan sonra ölüm gerçekten yaklaşmaya başlayınca da tetkikin ehemmiyeti artmış olur ve daha ziyade ihtimam ile yazmaya başlar. Yazar, yazar… Ne zamana kadar? Ta ki birkaç defa bayılıp ayılarak nihayet tümüyle kendisinden geçtikten, yani ölüm anı geldikten sonra arkadaşları evvelce karar verilmiş olan surette kendisini ayıltacak tedbirlere başvururlar ve onu yavaş yavaş tekrar hayata davet ederler.»

Аннотация

Hiç ahirete gidip gelmişliğiniz oldu mu?.. Elinden her iş gelir Mesut Ağa, bu işi iki genç âşığın -Osman Bey ile Nergiz Hanım- başına getirdi. Kollarından tuttuğu gibi onları ahirete yolladı. Nergiz ile Osman ilk zamanlar ahiretlerinde mutlu mesut yaşarlarken sonradan dünya gözlerinde tütmeye başladı. Ama nafile! Ne cennet ne cehennem olan bu yerden çıkmak isterler çıkamazlar, seslerini duyurmak isterler duyuramazlardı. İki gönül, artık kaderlerine razı olmuş, olacakları bekliyordu… Onlar böyle can cana ve baş başa karanlıklar içinde yaşayadursun, İstanbul bu sırada çalkalandı durdu. Padişah III. Selim askerî düzenlemelere hız verdi. Düzenlemelere taraftar olanlar ile karşıt olanlar birbirlerine diş biledi. Casuslar ortalığı fesada verdi. Yeniçeri ayaklandı… Artık Osman ile Nergiz’in can attığı dünya, gerilerinde bıraktığı dünya değildi… Demek oluyor idi ki evvelleri yeniçeri taraftarları başka ve Nizam-ı Cedid taraftarları başka iken şimdi onlardan birtakımı ve bunlardan birtakımı onlara karışmakla eski dostlardan birtakımı birbirine düşman ve eski düşmanlardan birtakımı birbirine dost olmuş idiler. Bu hâl ne kadar büyük bir karışıklık demektir düşünülür ya?Ortalık kaynayıp karıştıkça casusa ihtiyaç artar ve hâlbuki casusluk dahi günden güne güçleşirdi. Zira bir hizmet görmek isteyen yadigârlardan pek çoğu işlerini yüzlerine gözlerine bulaştırıp aralıkta kendi başlarından da olurlar.

Аннотация

Tanzimat döneminin önemli temsilcilerinden biri olan Ahmet Mithat Efendi, Diplomalı Kız eserini, Dik May adındaki bir yazarın Levant Herald gazetesindeki bir fıkrasını okumuş ve ondan hareketle yazmıştır. Depres ailesinin biricik kızları Julei’nin eğitimi için yoksulluğa kadar varan çabalarının sonucunda ellerinde, bir öğretmenlik diploması ve sonraları onu da bulamayacakları bir kuru ekmek kalmıştır. Yalnız diploma sahibi olmanın karın doyuramadığı Fransa yaşantısında, bir moda türedi mi ondan istifade etmek pek kârlı olmuştur ki Julie’nin de kaderini bu değiştirmiştir. Aşağı bir meslek addedilen çiçekçiliğin Julie’de farklı bir kıyafet gibi durmasını sağlayan, diploması olmuştur. “Çiçekçilik dahi olacak olsa, kızları yine muallime diplomasına nail etmelidir.”

Аннотация

Ahmet Mithat Efendi, Fransa’da askerlik yapan Salpetre ile eşi Josephine’in hikâyesini anlatıyor “Cinli Han” kitabında. Josephine’e âşık olan Laroche, onu kaçırır ve Salpetre ise eşini aramak için yollara düşer. Onu ararken girdiği bir yerde cinler olduğu ve bu yerden herkesin korkup kaçtığı rivayet edilir. Salpetre “Cinli Han”da işin aslını ortaya çıkarır ve burasının adı artık “Uğurlu Han” olur. «Artık cin ve şeytan hükmü kalmadı. Onların tılsımını buldunuz. Hepsini bozdunuz.»

Аннотация

"Geçen asrın sonunda Fransa’nın meşhur iç savaştan kendisini kurtarmaya çalıştığı esnada iki adam, iki kardeş ortaya çıktı. Bunlar Michel kardeşler diye bilinen adamlardır. Bunlar o vakit genç, kuvvetli, zekiydiler ve büyük bir gayrete, cürete sahiptiler. Çünkü uzun bir süre boyunca aynı maksada hizmet ederek ondan asla ayrılmamak için pek büyük kuvvete ihtiyaç vardı. Talih denilen şey her akıl sahibine bir iş vereceği zaman yaptığı gibi bunların da kulaklarına doğru eğilerek: ‘Sizin insanca ameliniz ne olacak? Bu âlemde nasıl bir yük yükleneceksiniz? Altın mı istersiniz? Onun görünüşteki kuvvet ve kudretini mi, onunla meydana gelebilecek geleceği ve aile saadetini mi istersiniz? Yoksa iyilik edebilme kudretini, hemcinsinizin minnet ve teşekkürlerine layık olmayı, fakirler tarafından hürmet gösterilme bahtiyarlığını mı?’ diye sordu. Onlar: ‘Biz altın isteriz, altın! Hep altın isteriz. Altından başka bir şey istemeyiz. Kudret, saadet, her şey ondan ibarettir!’ diye cevap verdiler.”

Аннотация

Modernleşme ve Batılılaşma yolundaki Osmanlı'yı mercek altına alan, yazarının Batılılaşmanın nasıl olması gerektiği hakkındaki fikrini ortaya koyan bu romanın ana karakterlerinden Felatun Bey, Batılılaşmayı yüzeysel olarak yorumlamış biridir. Batı’nın gerçek değerlerini alarak hayata atılan Rakım Efendi ise her bakımdan kendisinden farklıdır. Romanda, Rakım Efendi’nin yaşayışı ile Felatun Bey’in içine düştüğü gülünç durumlar, dönemin manzarası eşliğinde resmedilir. “(…) Önce Ahmet Mithat Efendi, okuyucuya öğretmenlik yapıyor, sonra o ve diğerlerinin gayreti ‘nasıl Osmanlı kalsak da Frenk mukallidi olmasak’ tezi etrafında yoğunlaşıyor. Tanzimat’tan bu yana hangi esere baksanız bir Rakım Efendi ile Felatun Bey karşılaştırması bulursunuz. Bu sabitleşen züppe ile Osmanlı kutuplaşması konusu, Osmanlı aydınının modernleşme olgusunu kavramaktaki aczinin bir göstergesidir…” İlber Ortaylı, “Gelenekten Geleceğe” bu laubalice hareketine şaşırmışlardı. Çünkü onlar İngilizler kadar da sıcak değildirler. Hele Fransız ailelerince Nasuh’un bu hareketi yabancılığına yoruldu. Zira Paris’te ya şehvani bir menfaat veyahut nakdî bir fayda icap etmez ise birbirini bilmeyen iki adam arasındaki münasebet pek bayağı bir hâlde kalır gider.

Аннотация

İdealist, azimli, hayatın gerçeklerinden haberdar Şinasi’nin yerli imkânları kullanarak sağladığı başarı ile alafranga düşkünlüğünün ve hilekâr yapısının cezası olarak İsviçre’ye gidip kayıplara karışan Senai’nin trajikomik dramını işleyen Ahmet Mithat; köy hayatına olumlu bir bakış açısıyla yaklaşır. Senai, köydeki arazileriyle Karun kadar zengin babasından aldığı öğütlerle şehir hayatının özentisi içerisinde Mekteb-i Sultaniyi bitirdikten sonra avukat olup Avrupa’ya gitme hayalindedir. Şinasi’nin ise hedefinde okulu bitirdikten sonra köye gidip tarım ve ticaret alanında kendini geliştirmek vardır. Böylelikle iki zıt karakter bahtiyarlığı bulma gayesindedir. «Vücudum sakat değil, tam! Aklım noksan değil, kâmil! Yaradılışımda, fıtratımda tembellik yok; çalışkanlık var! Karar verme gücüm, miskinliğe rızadan ibaret değil; bahtiyarlık arzusundan ibaret! İşte Cenabıhak bunları her kime verirse o adam bahtiyar olabilir.»

Аннотация

Romanları ile halkı aydınlatmayı ve bilgilendirmeyi amaç edinen Ahmet Mithat Efendi, toplum hayatını ilgilendiren her türlü mesele hakkında kalem oynatmış, tartışmalı konuları irdelemiş, özellikle de kadının toplumsal hayattaki yeri üzerinde çokça durmuştur. Eserlerinde kadın edilgin değil, etkindir… İlginç bir olay akışına sahip “Dürdane Hanım” da kadın karakterlerin baskın olduğu bir romandır. Romanda, haksızlığa ve hakarete uğrayan genç bir kızı, sahip olduğu hayret uyandırıcı bir güçle kendini onun öcünü almaya adamış meraklı bir kadını görüyoruz. Erkek karakterler ise gelişen maceralı ve sürükleyici olaylar silsilesinde planlayıcı olmaktan çok yardımcılıklarıyla boy göstermektedir… Romanın sonunda, yapılan planlar amacına ulaşır ve öç alınır; fakat yine kadınca ve hiç beklenmeyen bir şekilde… “O benim elimde mi a kardeşim? Herhâlde çalışacağım, helak olmayacağım! Şu hainden intikamımı alacağım. Hem de öyle bir intikam alayım ki bütün dünyaya bir ibret olsun!”“Aferin Dürdane Hanım! Evet bir intikam alalım ki bütün dünyaya ibret versin. Bu gaddar erkekler dahi görsünler ki bir kadın intikama dahi muktedir olabilirmiş. Bunu anlasınlar da bundan sonra kadınları öyle bir mendil zannederek burnunu sildikten sonra bir tarafa atıvermeye cesaret bulamasınlar!”

Аннотация

Osmanlı Dönemi’nde Alexandre Dumas’nın “Monte Kristo Kontu” adlı eserinin çevirisi, içlerinde Ahmet Mithat’ın da olduğu 30 kişilik bir ekip tarafından üç yılda tamamlanır. Ahmet Mithat bu eserden o kadar etkilenir ki böyle bir macera romanı kaleme almak ister. Bu çabanın bir ürünü olarak da önce “Hasan Mellah” (1874) , ardından “Hüseyin Fellah” (1875) yayımlanır. “Kanlı Burç”ta iki yeniçeri tarafından yaralanan Civelek Mustafa, bir ana ile kızı -Hasna Hanım ile Şehlevend- tarafından evine taşınarak ölümün elinden kurtarılır. Bu şekilde İstanbul’da başlayan hikâye, Cezayir’de gelişir ve burada, Civelek Mustafa ile Şehlevend’in yolları bir daha kesişir. Cezayirli bir eşkıya çetesinin kökünü kazımaya niyetlenen bu iki İstanbullunun, bir de Cezayirli, güçlü ve nüfuzlu bir yardımcıları vardır: Hüseyin Fellah. İnsanoğlunun yaradılışı, tıpkı Civelek Mustafa’nın dediği gibi değil midir? Düşünürlerden pek çoğu da öyle dememiş midir? Yani Allah bu dünyayı insan nevini her hâlde mesut edebilecek bir surette yaratmış olduğu hâlde; yine o insan nevine verdiği bir fıtrat gereğince bunlardan her biri dünya saadetine müstakil olarak kendileri malik olmak ve başka insanları da kendisine köle etmek davasına kalkışırlar…