Аннотация

İstanbul-Paris hattı, Batılılaşma hareketleri bağlamında, son 150 yıl içinde en önemli ekseni oluşturmuştur. Önce Osmanlı aydınının, sonra da muhalif Türk aydınını, edebiyatçısının, sanat adamının gözünde özgürlüğe açılan yolun simgesiydi bu güzergah. Salâh Birsel, her zamanki didikleyici yöntemi ve benzersiz üslubuyla, kültürel tarihimizin bu cephesine alabildiğine lezzetli bir bakış açısı getirmeyi bilmiştir.

Аннотация

Başkalarının fotoğraflarında kendi öyküsünü arayan yaşlı adam, yıllarca eliyle tuttuğu balıkların âhına uğrayan balıkçı, yaşarken ölüm ilanını veren yaslı baba. Garsonlar, berberler, taksi şoförleri, plazalarda ya da derme çatma batakhanelerde ömür tüketenler… Halil Yörükoğlu farklı dünyalardan seçtiği karakterleri bir tüy hafifliğinde ağırlıyor öykülerinde. Günlük yaşamın görünmez parmaklıkları arasına sıkışmış olan insanı, sesini hiç yükseltmeden, bir o kadar da incelikli ve dokunaklı resmediyor. Çünkü yazarın dediği gibi, ecel çayı akıp giderken zaman geçiyor ve kâinat boşluk kaldırmıyor.

Аннотация

Kendinden kaçan, kaçtıkça yakalanan ve yakalandıkça tekrar kopan bir metin Kaçışın Ürküsü. Zamanların ve mekânların birbirinin içinden geçerek çoğaldığı, dehşetini eksik etmeyen bir çiçek dürbünü. Bu dürbünden okur belki kaos, belki toplumsal ya da bireysel bir şizofreni, belki de hezeyanlı bir tarih yazma çabası görecek. Kesin olan tek bir şey var: Bu bir kaçış öyküsü. Avni'nin kendinden, bedeninden, bedeninin ona fısıldadıklarından ve bunların sonucunda toplumdan, insandan, bir tarihten, belki de gelecekten kaçışı. Hiçliğe doğru ürpertici bir koşu. Bedeni ancak işkencede ve linçte kabul gören, toplum karşısında hiçleşen bireyin yepyeni bir dille kurulan çağıltılı anlatısı.

Аннотация

"Bundan tam yüz yıl önce, Mart 1919'da, işgal altındaki İstanbul'da haftalık bir dergi yayın hayatına başlar: Büyük Mecmua. Zekeriya ve Sabiha Sertel'in kurucuları arasında yer aldığı, dönemin en etkili kalemlerini ve entelektüellerini bir araya getiren bu «„edebi ve ilmi“» dergi, işgal güçlerine bağlı sansür kurulunun öfkesini üzerine çeker. Zekeriya Sertel'in tutuklanmasının ardından, henüz yirmi dört yaşında genç bir gazeteci olan Sabiha Sertel derginin başına geçer. Son sayılarının sermuharriri Halide Edip'in de desteğiyle yayın hayatına devam etmeye çalışan Büyük Mecmua, yoğun baskılar sonucu 17. sayısının ardından kapatılır. Sabiha Sertel, bu öncü dergi kapatılana dek, özellikle «„Kadınlığa Dair“» adını verdiği köşesinde dünyada yaşanan gelişmeleri de takip ederek feminizm, kadın hakları, seçme ve seçilme hakkı, çalışma hayatına kadının katılımı, kadınlara yüksek eğitim hakkı gibi konularda yorulmak bilmeden yazar. Birinci Dalga Feminizm'in talep ve amaçlarıyla örtüşen bu yazılar, yayınlanmasının üzerinden geçen yüz yıla karşın günümüzde de tarihsel ve politik önemini koruyor. ""İstihsali uğrunda ferdi her menfaatten kurtularak sırf cemiyet için çalışan, daima aynı fikir, aynı gaye etrafında toplanan bir kadınlık ekseriyeti teşekkül ettiği gün, bizde feminizm cereyanı uyanacak ve hayattan aldığı kuvvetlerle azim ve mücadele yolunda birçok taraftarlar bularak ve birçok muhaliflerle çarpışarak, yürüyecektir."""

Аннотация

"Rimbaud. Şair. Kâhin. Ardından yazılan her dizeye yankısını kazıyan iki mektup. Şairin manifestosu. Koşulsuz modernliğe davet. Devrim ateşi. Ayberk Erkay'ın derleyip çevirdiği Kâhinin Mektupları, Arthur Rimbaud'nun 1871 tarihli iki emsalsiz mektubunu, Batı şiiri ve düşüncesinin dönüm noktası olan bu edebi çığlığı, elyazmaları ve açıklamalarla birlikte sunuyor. …şair doğmuş olmak gerek ve ben şair bildim kendimi…"

Аннотация

"Zeynep Uzunbay, yeni öykülerinden oluşan Çoğunluk Dersleri'nde, çoğunluğun uğultusunda kendine yer açmaya çalışmaktan yorulanların yalın sesi olmaya devam ediyor. Suskun karakterler, yaşadıklarından ziyade başa çıkma biçimleriyle birbirlerine değdikçe, bıçak daha da derinlere saplanıyor. Pusula hayatın akışını gösterdiğindeyse, gerçekler kurgunun sınırlarını galebe çalıyor. Çoğunluk Dersleri; terleyerek atılacak illetin, kabuğu düşse kapanacak yaranın, yürekten kâğıda akacak zehrin, dile geldikçe azgınlaşan küfrün, arandıkça yitirilen mutluluğun parçalarını birleştiren görkemli bir kırkyama…"

Аннотация

"20. yüzyılın son kâhin-peygamberi Albert Caraco'dan tüm insanlığa bir lanettir Kaos'un Kutsal Kitabı. Nietzsche'den bu yana hiçbir filozofun gösteremediği yıkıcı gücü taşıyan, bir münzevinin kendisine «„rağmen“» kültleşen metni… Soğukluğu, dolaysızlığı ve berrak karamsarlığıyla eşsiz, bir «„nesnellik fanatiği“»nin bedduası… Üremeye, üretmeye ve tüketmeye bir reddiye; şehirlere, beton katmanlarına, budala politikacılara, böcekleşmiş yığınlara, gökten firar etmiş tanrılara bir lanet… Çağın ender münzevi düşünürlerinden birinin kaleminden yoğun, sert, kehanet dolu, provokatif ve karanlık bir metin."

Аннотация

"Erkan Karaaslan ilk öykü kitabı Kaplumbağalar Ölmesin'de sayfalar arasında bizi şaşırtarak ilerliyor. Kimi öykülerde yakın tarihimiz hiç beklenmedik bir anda, bambaşka bir hikâyenin içinde karşımıza çıkarken, ölmeye yatanlar, ölülerini tekrar hayata çağıranlar, dağbaşı suskunluğunda kurtlara yem edilen yaşlı Rinde'ler, vicdanın yüküyle sevgi arasına sıkışanlar satırlardan taşarak okura dokunup tekrar suskunluklarına çekiliyor. ""Yeterince yaşadım sayılır, anladığım kadarıyla yaşam dediğinin bir sırrı yok. Hem zaten ne yaparsak yapalım bu dünyaya yeterince yaklaşamayız."""

Аннотация

"Semra Bülgin, istihzadan kaçınan kalemiyle okuru kapı duvar gerçeklerin, kapanmamış hesapların, bastırılmış arzuların ve utkuların gizlendiği sırrı dökük aynalarda kendini görmeye davet ediyor. Kaçak oynadıkça kabul görme, ilendikçe kazanma, kaybettikçe hırçınlaşmaya meyleden karakterlerin ayakta ve hayatta kalma çabasının yüksek perdeden sesleri kadar, kırılgan iç çekişleri de doluyor kulaklara. Kara Kaplı: Ânın değil başka bir hayatın izlerini taşıyan bedenlerdeki yara berelerin haritası."

Аннотация

Yüzyılımız, bir önceki yüzyılın daldığı bir uykunun kâbusunu görüyor hâlâ. Sanayi Devrimi'nin, Teknoloji Devrimi'nin yarattığı kırılmalar, Sanat'ın akış düzenini altüst etmeye yetmişti: Hüner ve ustalık hızla «makina»nın hışmına uğramış, fotoğraftan sinemaya, ses kayıt araçlarından oto-mobil'e peşpeşe devreye giren yenilikler, yaratıcı kişilerin odağını parçalamaya yetmişti. Modernler, işte bu kavşakta doğdular. Onlar, başka bir canlı türünün temsilcileri mi sayılmalıydılar, geçici bir hastalığın sonuçları mı: Bugün bile kesin bir yanıtına kavuşamadığımız, kanatıcı, kanırtıcı bir soru. Dönüp baktığımızda, bütün söyleyebileceğimiz, bir bakıma kesinleyebileceğimiz şu: Modernlikle birlikte, bireyin «gerçek» ile savaşıma girdiği tartışılmayacak bir olgu. Yüzyıllar boyu yansıtmaya, öykünmeye, birebir karşılığını aramaya çalıştığı gerçeğin karşısında, artık onu bozuşturmak, yüzünün arkasındaki yüzü deşifre etmek tutkusuyla duruyordu yaratıcılar. XX. yüzyılın, sanat alanında bu programla başladığını söylemek güç olmasa gerek.