Скачать книгу

bakıyordu. Etrafları beyaz bir ışıkla çevriliydi, Gwendolyn Argon'un kollarındayken bir çeşit koruyucu enerji kalkanıyla örtülü olduğunu hissedebiliyordu. Tüm askerlerin yolu açması için bir çeşit büyü yaptığını fark etti.

      Gwen Argon'un kollarında rahat ve güvende hissetti. Vücudundaki her kas ağrıyordu, bitkindi ve eğer denese bile yürüyebileceğinden emin değildi. Yollarına devam ederken gözlerini kırpıştırdı ve parçalar halinde etraftaki görüntüleri kaydetti. Çökük bir duvar parçası, yıkık bir siper, yanmış bir ev ve enkaz yığınlarını gördü. Avluyu geçip Kanyon'un ucundaki en dış kapılara geldiklerini ve buraları geçerken de askerlerin kenara çekildiklerini gördü.

      Kanyon'un ucuna geldiklerinde metal çubuklarla kaplı platform, Argon orada dururken aşağı indi ve onları Silesia'nın içine aldı.

      Aşağı şehre girdiklerinde Gwendolyn düzinelerce yüz gördü, Sileasia vatandaşlarının endişeli, nazik yüzleri Gwendolyn sanki bir oyun sahnesindeymiş gibi onun geçişini izliyordu.  Şehrin ana meydanından aşağı inmeye devam ederlerken tüm halk merak ve ilgiyle ona bakıyordu.

      Meydana ulaştıklarında yüzlerce insan etraflarını çevirdi, içlerinde tanıdık yüzler gördü: Kendrick, Srog, Godfrey, Brom, Kolk, Atme, Gümüş ve Lezyon'dan düzinelercesi… Etrafında toplanmışlardı yeni doğan güneşte yüzlerindeki elem seçiliyordu, sis Kanyon'dan dağılırken soğuk rüzgar tenini ısırdı. Elinde olsa tüm bunlardan kurtulmak istercesine gözlerini yumdu. Kendini izlenecek bir nesne gibi hissediyor bu duyguyla param parça olup derinlere düşüyordu. Aşağılanmış ve hepsini hayal kırıklığına uğratmış olduğu duygusu benliğini kaplıyordu.

      Tüm insanları geride bırakıp aşağı şehrin dar geçitlerinden bir başka kemerli girişe ve nihayet aşağı Silesia'nın küçük sarayına geçtiler. Gwen bu muhteşem kırmızı kaleye girerken kah kendine geliyor kah baygın yatıyordu. Merdivenlerden yukarı çıkıp uzun bir koridordan ilerledikten sonra bir başka yüksek kemerli kapı girişine vardılar. En sonunda küçük bir kapı açıldı ve bir odaya girdiler.

      Oda loştu. Burası ortasında neredeyse tavana uzanan dört ayaklı bir yatağın olduğu geniş bir yatak odasıydı. Yatağın hemen yanında çok eski mermer bir şöminede harlı ateş yanıyordu. Odada görevli fazlaca hizmetli vardı. Argon, Gwendolyn'i yatağa nazikçe yatırırken endişeyle ona bakan çok sayıda insan başına toplandı.

      Argon bir kaç adım geriye giderek çekildi ve kalabalığın ortasında görünmez oldu. Gwen onu gözlerini kırparak aradı ancak artık görüş alanında yoktu, gitmişti. Onu bir kalkan gibi çepeçevre saran koruyucu enerjisinin eksikliğini hemen hissetti. Etrafında o yokken kendini daha soğuk ve daha güvensiz hissediyordu.

      Gwen çatlamış dudaklarını ıslattı ve bir an sonra başının yastıkla desteklendiğini ve kurumuş dudaklarına fayda etmesi için bir bardak su verildiğini hissetti. Suyu kana kana içerken ne kadar susamış olduğunu fark etti. Başını kaldırdığında tanıdığı bir kadını gördü.

      Illepra, İmparatorluk şifacısı. Illepra ona endişe dolu, yumuşak bakışlı ela gözleriyle bakarken, suyunu içirdi, alnına ılık bir bez koydu ve yüzüne düşen saçları geriye itti. Avucunu alnına götürdü, Gwen geçiş yapan enerjiyi hissedebiliyordu. Gözlerinin ağırlaştığını ve istememesine rağmen kısa bir süre sonra gözlerinin kapandığını duyumsadı.

*

      Gwendolyn gözlerini açtığında ne kadar süredir orada olduğunu kestiremiyordu. Hala bitkin hissediyordu ve tam olarak kendine gelmiş değildi. Rüyasında bir ses duydu ve o sesi şimdi yeniden işitiyordu.

      "Gwendolyn" dedi ses. Zihninde yankılanışını duyduğunda bu sesin ona daha önce kaç kere seslenmiş olduğunu merak etti.

      Kafasını kaldırdığında Kendrick'in ona baktığını gördü. Yanında kardeşi Godfrey ile beraber Srog, Brom, Kolk ve diğerleri vardı. Diğer yanında ise Steffen duruyordu. Yüzlerindeki ifadeden nefret ediyordu; ona sanki acınası biriymiş, sanki ölümden dönmüş gibi bakıyorlardı.

      "Kız kardeşim," dedi Kendrick gülümseyerek ama Gwen sesindeki endişeyi duyumsuyordu. "Bize neler olduğunu anlat."

      Gwen kafasını salladı, olanları anlatmak için çok yorgundu.

      Neredeyse fısıldayarak dedi ki "Andronicus," ve sonra boğazını temizledi. "Denedim… teslim olmayı… şehrimiz karşılığında… Ona güvendim. Aptal…"

      Kafasını tekrar tekrar salladı, yanaklarından tek bir damla göz yaşı süzüldü.

      "Hayır, sen asilsin," diye düzelti Kendrick elini avucuna alırken. "Sen hepimizden daha cesursun."

      Godfrey de bir adım öne gelerek "Sen büyük bir lider ne yapması gerekiyorsa onu yaptın," dedi.

      Gwen kafasını salladı.

      "Bizi kandırdı…" dedi Gwendolyn, "… bana da saldırdı. Üstüme McCloud'u saldı."

      Gwen kendine hakim olamadı, kelimeler daha ağzından çıkarken ağlamaya başladı. Bir liderin bunu yapmayacağını bilse de kendini tutamıyordu.

      Kendrick elini daha sıkıca tuttu.

      "Beni öldüreceklerdi.." dedi. "…Steffen kurtardı …"

      Hepsi, Gwen'in sadakatle yanında duran Steffen'a saygıyla dönüp baktılar; o da kafasını eğdi.

      Alçak gönüllülükle "Benim yaptığım ufacık bir şeydi ve çok geçti," dedi. "Çok fazla adama karşı tektim."

      "Yine de kız kardeşimizi kurtardın bunun için sana her zaman borcumuz var," dedi Kendrick.

      Steffen kafasını salladı,

      "Benim ona çok daha büyük bir borcum var," diye cevap verdi.

      Gwen doğruldu ve

      "Argon ikimizi de kurtardı," dedi

      Kendrick'in yüzüne gölge düştü, "İntikamınızı alacağız," dedi.

      "Kendim için endişe duymuyordum," dedi Gwen. "Asıl endişelendiğim, şehrimiz… halkımız… Silesia… Andronicus.... buraya saldıracak…"

      Godfrey elini okşadı,

      "Şimdilik bunlara kafanı yorma," dedi öne gelerek. "Dinlen. Bu konuları biz hallederiz, artık buradasın ve güvendesin."

      Gwen gözlerinin ağırlaştığını hissetti. Ayık mıydı rüya mı görüyordu emin değildi.

      Illepra öne çıkıp koruma içgüdüsüyle  "Artık uyuması gerekiyor," dedi.

      Gwendolyn bunları uzaktan duyar gibi oldu, üzerine iyiden iyiye bir ağırlık çöktü, bir uyur bir uyanık haline geri döndü. Zihninde Thor'un ve babasının imgelerini gördü. Hangisi gerçek hangisi rüya ayırt etmekte zorlanıyordu, o an gerçekleşen konuşmalardan parça bölümler hatırlayabiliyordu.

      "Yaraları ne kadar ciddi?" diye sordu bir ses, muhtemelen Kendrick'ti bu.

      Illepra'nın avucunu alnında hissetti, gözleri kapanmadan önce son duydukları Illepra'ya aitti:

      "Vücudundaki yaralar hafif Lordum ama ruhundakiler derin."

*

      Gwen yeniden uyandığında ateşin sesini duydu, ne kadar zaman geçtiği hakkında bir fikri yoktu. Gözlerini kırptı ve loş odaya baktı, kalabalık dağılmıştı. Odada bir tek yanındaki sandalyede oturan Steffen, yanı başında bileklerine merhem süren Illepra ve bir kişi daha vardı. Ona endişeyle bakan yaşlı bir adamdı bu. Onu tanıyor gibiydi ama çıkarmakta zorlanıyordu. Kendini çok yorgun hissediyordu sanki yıllardır uyumamıştı.

      "Leydim?" dedi yaşlı adam ona doğru eğilerek. İki eliyle büyük bir şey tutuyordu, gözlerini kaydırdığında bunun

Скачать книгу