Скачать книгу

bir milyon adama saldırmak mı? Erec korkusuz olduğunu biliyoruz da sen delirdin mi?”

      Erec hayır anlamında kafasını salladı, son derece ciddiydi.

      “Düşünmediğiniz konu şu, Andronicus’un adamları saldırabileceğimizi hesap etmiyorlar. Burada şaşırtma faktörünü kullanabiliriz, eğer burada oturur savunmayla yetinirsek ölürüz ana saldırırsak düşündüğümüzden çok daha fazlasını haklarız daha da önemlisi eğer doğru şekilde ve doğru yerde saldırırsak sadece onları geride tutmayı başarmakla kalmayız – onlara karşı savaşı kazanabiliriz.”

      “Kazanmak mı?” diye bağırdı hepsi bir ağızdan şaşkınlıklarını gizlemeden hepsi Erec’e bakıyordu.

      “Ne demek istiyorsun?” diye sordu Dük.

      “Andronicus bizi burada oturup şehrimizi savunurken bulacağını sanıyor,” diye açıkladı Erec. “Adamları şehrimizin kapılarının ardındaki rastgele bir geçidi tutabileceğimizi hiç hesaba katmıyorlar. Burada şehirde sağlam duvarların avantajına sahibiz belki ama dışarıda, savaş alanında da şaşırtma avantajına sahibiz. Ve şaşkınlık yaratma her zaman sağlamlıktan yeğdir. Eğer doğal bir geçidi tutabilirsek, onları tek bir noktaya toplayıp orada saldırabiliriz. Bahsettiğim nokta Doğu Boğazı’dır.”

      “Doğu Boğazı mı?” diye sordu bir asker.

      Eric kafasını salladı.

      “O nokta, iki uçurumun arasında derin bir yarığa sahip, tek geçiş buradan günlerce uzak mesafede olan Kavonia Dağları. Eğer Andronicus’un adamları buraya gelecekse en kestirme yol Boğaz olacaktır. Aksi halde dağları aşmaları gerekir. Kuzey yolu çok dar ve yılın bu zamanı çok çamurlu olur ki bu da onlara haftalar kaybettirir. Güneyde ise Ford Nehri’ni aşmaları lazım.”

      Dük hayranlıkla Erec’e baktı, sakalını sıvazlayarak düşündü.

      “Haklı olabilirsin, Andronicus adamlarını Boğaz’a yönlendirebilir. Başka bir ordu için orayı seçmek kendine fazla güvenmek olur ancak milyonlarca adamıyla bu onun tercih edebileceği bir yol olabilir.”

      Erec kafasıyla onayladı.

      “Eğer oraya ulaşabilirsek eğer bunu yutarlarsa onları şaşırtıp kapana kıstırabiliriz. Bu pozisyonumuzla birkaç adamımız binlercesini tutabilir.”

      Diğer tüm askerler Erec’e umutla karışık hayranlıkla baktılar odada neredeyse elle tutulur bir sessizlik hakimdi.

      “Cesur bir plan bu dostum,” dedi Dük. “Ancak elbette sen çok cesur bir askersin. Hep öyleydin.” Dük hizmetliye işaret etti.” Bana bir harita getir!”

      Çocuk odadan koşarak çıktı ve bir başka kapıdan içeri tekrar girdiğinde elinde kalın rulo bir parşömen tutuyordu. Masaya serdi, askerler masanın etrafını çevirerek üstünde çalışmaya başladılar.

      Erec uzanarak haritada Savaria’yı buldu parmağıyla takip ederek doğuya yöneldi ve Doğu Boğazı’na gelince durdu. Göz alabildiğine uzanan dağlarla çevrili dar bir yarıktı burası.

      Askerlerden biri “Mükemmel,” dedi.

      Diğerleri sakallarını sıvazlayarak kafalarıyla onayladılar.

      Bir asker “ Birkaç düzine askerin binlercesini bu boğazda durdurduğuna dair hikayeler duymuştum” dedi.

      Bir diğeri “Koca karı masalı bunlar” dedi kinayeli. “Evet şaşırtma taktiğini kullanabiliriz ama elimizde başka ne var? Korunaklı duvarın dışında kalmış olacağız.”

      “Doğanın duvarları bizi korur,” dedi bir başka asker. “Bu dağlarda, metrelerce yükseklikte sağlam uçurumlar var.”

      “Hiçbir şey güvenli değil,” diye ekledi Erec. “Dük’ün dediği gibi ya burada ya da orada ölürüz. Bence orada ölelim, zafer cesura iltimas geçer.”

      Dük uzun süre sakalını sıvazladıktan sonra en sonunda kafasını onaylar gibi salladı, geri yaslandı ve haritayı rulo yaptı.

      “Silahlarınızı hazırlayın” diye seslendi. “Bu akşam yola çıkıyoruz!”

*

      Erec yeniden tam tekmil savaş kıyafetleri içinde, kılıcı belinden aşağı sarkarken Dük’ün kalesinin koridorlarından geçti, herkesin gittiği yönün aksine ilerliyordu. Bu, son savaşı olabilirdi ve yola çıkmadan önce yapması gereken önemli bir işi halletmeliydi.

      Alistair’i görmeliydi.

      Gün savaşından döndüklerinden beri Alistair kaledeydi ve koridorun sonundaki odasında Erec’in gelmesini umuyordu. Bu mutlu buluşma tek hayaliydi.  Yeniden gitmesi gerektiğine dair kötü haberi onunla paylaşmak zorunda olduğunu fark ettiğinde Erec’in kalbi acıdı Onun burada olacağını, kalenin duvarları ardında güvende olduğunu bilmek bir nebze de olsa içini rahatlatıyordu. İşte bu yüzden onu güvende tutmaya, İmparatorluğu kurtarmaya her zamankinden daha fazla kararlıydı. Birbirlerine evlenme sözü verdiklerinden bu yana Erec onunla vakit geçirmeyi her şeyden çok istiyordu, onu yeninden bırakması gerektiğini düşününce kötü oldu. Ne yazık ki bu isteğini gerçekleştirmek şimdilik mümkün değildi.

      Erec köşeyi dönerken mahmuzlarından çıkan ses boş kalenin koridorunda çınlıyordu. Kendini vedaya hazırlamaya çalıştı; biliyordu ki acı dolu olacaktı. En sonunda çok eski kemerli ahşap kapıya ulaştığında zırhlı eldivenini vurarak kapıyı nazikçe çaldı.

      Odadan kapıya doğru ayak seslerini duydu ve hemen sonra kapı açıldı. Erec’in kalbi Alistair’i her gördüğünde olduğu gibi hızla atmaya başladı. İşte uzun ve dalgalanan saçları, büyük parlak gözleriyle kapının girişinde duruyordu sanki cennetten gelen bir melek gibi Erec’e bakıyordu. Onu her gördüğünde sanki git gide güzelleşiyordu Alistair.

      Erec içeri girdi ve onu kucakladı, Alistair de ona sarıldı, uzun süre onu kollarında sımsıkı tuttu hiç bırakmak istemiyordu. Erec de gönüllü değildi, her şeyden çok kapıyı kapatıp onun olduğu yerde durabileceği kadar çok kalmak istiyordu. Ancak bu mümkün değildi.

      Onun sıcaklığı ve Erec’e verdiği his dünyadaki her şeyi mükemmel yapıyordu ve onu bırakmayı hiç istemiyordu. Nihayet geri çekildi ve ışıldayan gözlerine baktı. Alistair’in gözleri Erec’in zırhına, silahlarına kaydı. Kalmayacağını anlayınca yüzü düştü.

      “Yine gidiyor musunuz Lord’um?”diye sordu.

      Erec başını öne eğdi.

      “Arzum bu değil leydim” diye cevap verdi. “İmparator askerleri yaklaşıyor ve eğer burada kalırsam hepimiz öleceğiz.”

      “Peki ya giderseniz?” diye sordu Alistair.

      Erec “Her iki koşulda da ölebilirim,” diye kabul etti. “Ancak en azından bu hepimize bir şans tanıyacak. Çok küçük ama yine de bir şans.”

      Alistar pencereye doğru yürüdü, Dük’ün meydanında güneşin batışını izlemeye koyuldu,yüzü bu yumuşak ışıkla aydınlanmıştı. Erec suratındaki üzüntüyü görüyordu, ona yaklaştı ve boynunda saçları sıyırarak onu okşamaya başladı.

      “Üzülmeyin leydim” dedi. “Eğer kurtulursam size döneceğim. Birlikte sonsuza kadar bütün tehlike ve tehditlerden uzak yaşayacağız. Nihayet kendi hayatlarımızı yaşamak için özgür olacağız.”

      Üzüntüyle Alistair’in ellerini tuttu.

      “Korkuyorum, “ dedi Alistair

      “Yaklaşan ordulardan mı?” diye sordu.

      “Hayır,” dedi ona dönerek. “Sizden.”

      Erec

Скачать книгу