Скачать книгу

yaşamaya devam etmek için bir neden göremiyordu.

      Uzun bir sessizlikten sonra, kısa sözleri geceyi keserken, “Gemilere kaçabiliriz,” dedi Reece nihayet.

      Stara döndü ve ona baktı.

      “Gemilere kaçmak mı?” diye sordu.

      Reece başını evet der gibi salladı.

      “Bizim adamlarımız orada, aşağıdaki limanda. Onlara gitmemiz lazım. Orası bu yerde kalan son MacGil toprağı.”

      Stara kafasını salladı.

      “Pervasız bir plan,” dedi. “Gemiler, hala imha edilmemişse, kuşatılmıştır. Oraya varmak için kardeşimin bütün adamlarının arasından geçmemiz gerekir. Adada bir yerde saklanmak daha iyi.”

      Reece kararlı biçimde kafasını salladı.

      “Hayır,” dedi. “Onlar bizim adamlarımız. Neye mal olursa olsun, onlara gitmemiz gerekir. Eğer saldırıya uğrarlarsa, o zaman biz de onlarla birlikte savaşarak düşeriz.”

      Aynı ölçüde kararlı biçimde, “Anlıyor gibi görünmüyorsun,” dedi Stara. “Sabahın ilk ışıklarıyla, kardeşimin binlerce adamı sahilleri dolduracaktır. Onları geçecek bir yol yok.”

      Reece ayağa kalktı, üzerindeki rutubeti silkeleyerek. Gözlerinde ateş vardı.

      “O zaman biz de sabah ışığını beklemeyeceğiz,” dedi. “Şimdi gideceğiz. Güneş doğmadan önce.”

      Matus da yavaşça ayağa kalktı ve Reece oturan Srog’a baktı.

      “Srog?” diye sordu Matus  “Yapabilecek misin bunu?”

      Srog sekerek ayağa kalkarken yüzünü buruşturdu. Matus’un elini tutuyordu.

      Sizi geciktirmek istemiyorum,” dedi Srog. “Siz bensiz gidin. Ben burada mağarada kalacağım.”

      “Bu mağarada ölürsün,” dedi Matus.

      “O zaman siz benimle ölmezsiniz,” diye yanıt verdi.

      Reece kafasını salladı.

      “Hiç kimse arkada bırakılmaz,” dedi. “Sen de bize katılacaksın, ne pahasına olursa olsun.”

      Reece, Matus ve Srog mağaranın kenarında uluyan rüzgâr ve yağmura bakmakta olan Stara’nın yanına gittiler. Stara üç adamı süzdü, bunlar deli mi diye aklından geçirerek.

      “Bir plan istiyordun,” dedi Reece ona dönerek. “İşte, şimdi bir planımız var.”

      Stara ağır ağır başını salladı.

      “Pervasız bir plan,” dedi. “Erkeklerin yaptığı budur. Muhtemelen gemilere giderken öleceğiz.”

      Reece omzunu silkti.

      “Bir gün nasıl olsa hepimiz öleceğiz.”

      Hepsi orada yağmur ve rüzgâra bakıp o mükemmel anı beklerken, Stara Reece’in bir şey yapmasını bekledi, herhangi bir şey, elini tutmak gibi, ona en ufak şekilde de olsa, hala önem verdiğini gösterecek bir şey.

      Ama o bir şey yapmadı. Ellerini kendine sakladı ve Stara içinin ezildiğini ve sertleştiğini hissetti. Kendini mağaradan çıkmaya hazırladı. Artık kaderin karşısına neler çıkaracağına aldırmıyordu. Hepsi birlikte karanlığın içine adım atarlarken, Reece’in sevgisi olmadan kaybedecek bir şeyi kalmadığını anladı.

      SEKİZİNCİ BÖLÜM

      Alistair kolları arkasından bağlanmış, dehşet içinde, geminin üstünde duruyor, düzinelerle denizci, gözlerinde ihtiras ve ölümle her yandan üzerine gelmekteyken kalbi gümbürdüyordu. Bu adamların kendisine tecavüz edip öldürmeyi amaçladıklarını ve bunu yapmaktan zevk alacaklarını idrak etti. Dünyada böyle bir kötülüğün mevcut olduğuna şaşıyordu ve o an için insanlığı anlamak için mücadele etti.

      Bütün hayatı boyunca, gittiği her yerde en güzel kız olarak tanınırdı—ve bu birçok kez başını belaya sokmuştu. O sadece rahat bırakılmak istiyordu. Her zaman, diğer herkes gibi, sadece normal görünmek istemişti. Hiçbir zaman dikkati çekmek istememişti—ve kuşkusuz sorun yaratmak istemiyordu.

      Erec, başının üstünde yükseklerde ağın içinde sallanırken, kızgınlık içinde, elinden bir şey gelmeden aşağı bağırdı.

      “ALISTAIR!” diye tekrar tekrar bağırdı, çılgınlar gibi ağdan kurtulmaya çalışırken.

      Aşağıdaki denizciler onun yakalanmış olmasından ve çaresizliğinden büyük keyif alarak güldüler.

      Alistair onlara baktı ve büyük bir öfke hissetti; kendisini cesur ve korkusuz olmaya zorladı.

      “Niçin beni incitmek istiyorsunuz ki?” diye sordu, sesi şefkat dolu olarak. “Davranışınızın ancak size zarar verdiğini görmüyor musunuz? Hepimiz aynı gezegenin parçasıyız.”

      Adamlar yüzüne karşı güldüler.

      “Aptal bir kızdan süslü lâflar!” diye bağırdı biri, koca etli avucunu yukarı kaldırıp onun yüzünü tokatlamaya hazırlanırken.

      Adam elini ona doğru savururken, Alistair’e garip bir şey oldu. Üzerine daha önce hiç yaşamadığı bir his geldi: sanki bütün dünya yavaşlamış gibiydi, adamın eli havada sümüklü böcek hızıyla hareket ediyordu. Bunun üzerinde odaklandıkça, donar gibi göründü. Bütün dünya donar gibiydi. Her maddeyi en ince ayrıntısına kadar görebiliyordu, bu adamların ruhlarında doğanın dokusunun kendisini gördü.

      Alistair aniden bir enerji yüklemesi hissetti.  Kendisini başka bir dünyada hissediyor, önündeki her şeyin ötesine geçmesi, bunlar üzerinde sempati ve sevgi ve şefkat ile güç kazanması mümkün görünüyordu. İçinde muazzam bir gücün, kendisinin bile anlayamadığı bir kuvvetin yükseldiğini hissetti. Sanki damarlarından bin güneşin gücü akıyor gibiydi.

      Alistair gözlerini kırptı ve dünya büyük bir ışık patlamasıyla hayata geri döndü. Başını kaldırıp adamın hala havada donup kalan eline baktı ve adam birden kıpırdatamadığı kendi eline bakarken korkuyla paniğe kapıldı. Şok içinde bir Alistair’e, bir kendi eline baktı.

      “Bir büyücü!” diye bağırdı.

      Alistair orada korkusuzca durdu, içindeki daha büyük bir ruhun gücünü hissediyor ve başka bir ruhsal düzeydeki bu adamların kendisine dokunamayacağını seziyordu. Kendisini dünyada kendisinden daha büyük bir güç ve kuvvetin önüne katılmış gibi hissediyordu.

      Alistair geriye yaslanıp ellerini gökyüzüne doğru kaldırdı ve bunu yaptığı sırada, avuçlarından çıkan beyaz ışık huzmeleri yukarı fırlayıp, gökyüzünü delip geçerek karanlık gecenin kendisine ulaşmış gibi geceyi aydınlattı.

      Aniden, gemi şiddetle uçtan uca sallandı. Rüzgârın uluması şiddetlendi ve geminin etrafında büyük dalgalar yükselip, muazzam bir akıntı gemiyi aşağı ve yukarı şiddetle sarstı.

      Karşısındaki bütün adamlar güverteye düştüler ve gemi yan yatarken kayarak geminin yanındaki tahta korkuluğa çarpıncaya kadar yuvarlandılar. Gemi öbür tarafa sallandı ve adamlar diğer tarafa kadar kayıp kenara çarparak acı içinde inlediler. Alistair iki ayağı güverteye kenetlenmiş, kendisini bir dağ gibi hissederek, dünyanın merkezine bağlanmış gibi kusursuz bir denge içinde duruyordu.

      Gemi tekrar sallandı ve adamlar diğer tarafa kaydılar. Kaburgaları çatlayıncaya kadar geminin kenarlarına tekrar tekrar çarparken bağrışıyorlardı.

      Gemi neredeyse bir yana yatmış vaziyette, adamlar bir kez daha kayarlarken, kenardan aşağı bakarken dehşet içinde çığlık

Скачать книгу