Скачать книгу

duygusu, tüm duyuların sonuncusu ve en değerlisidir.

* * *

      Haçlı seferleri, korsanlığın biraz üst seviyesi; hepsi bu.

* * *

      Rönesans: Hıristiyan değerlerinin değişmesi.

* * *

      Cesaret, diğer adıyla küstahlık.

* * *

      Trajedi: Dionysosçu bir coşkunun düş dünyası.

* * *

      Kin kaynaklı tamamen çete işi harekete Reform denir.

* * *

      Egoizm, duygu alanındaki bakış açısının yasasıdır.

* * *

      Bağımsızlık, en basit tabiriyle “düşünce özgürlüğü”dür.

* * *

      Tanıdık, basitçe ve zarafetle uyandırılan içsel duyguların toplamına ruh denir.

* * *

      Yetenek, eski bir öğrenme kırıntısından başka nedir?

* * *

      Mutluluğumun formülü: A evet, a hayır, düz bir çizgi, bir hedef

* * *

      Temiz vicdan, bazen yanıltıcı olacak kadar iyi bir sindirime benzer.

* * *

      Şu lüzumsuzlara bir bak. Mucitlerin eserlerini ve bilge adamların hazinelerini çalıp hırsızlıklarına eğitim diyorlar. Kin kusuyorlar ve buna gazete diyorlar. Hastalıklı onlar.

* * *

      Gülmek kötü niyetli olmaktır, ama temiz bir vicdanla.

* * *

      Mutluluk nedir? Gücün arttığı, bir direncin aşıldığı duygusudur.

      Nietzsche’ye Göre Felsefe

      Tüm fikirlerini, teorilerini ve görüşlerini kendi içlerinde tek bir kaynağa göre düzenlemenin ve izlemenin gerekliliğinin yanı sıra eğlenceyi de deneyimleyen ve böylece gerçek kutsallık olan bütünlük ruhuna erişen bilge mizaçlar vardır. Bu kişilerin Nietzsche’nin entelektüel yaşamının büyük bir bölümünü, kendini bu şekilde anlama çabası içinde harcadığı konusunda bilgilendirilmelerine gerek yoktur. Yine de bu girişimin, gerçekliğin doğasının ve doğrunun ölçütünün aranmasıyla sonuçlanması kaçınılmazdı. Nietzsche kişisel bir sorunun sıkı bir şekilde peşinde koştuğu sürece, nihayetinde bu sorunların incelenmesine yönlendirildiği için, kabul edilen anlamda bir metafizikçi ve bir filozof olduğu söylenebilir. Ancak metafiziği soyut ve teorik hale geldikçe, kelime dağarcığının yanı sıra malzemesinin de giderek daha somut ve duyusal hale geldiği hemen belirtilmelidir. Bir dereceye kadar Platon örneğinde olduğu gibi onun durumunda ve daha da fazlası Epiktetos örneğinde olduğu gibi, onun üstün felsefesinin kanıtı her zaman pratik hayata dair artan kavrayışıydı. Tüm büyük mizaçlarda aşırılıklarla buluşur ve Nietzsche okuyucuları, onun materyalizmini yüzeysel veya metafiziğini soyut olarak kabul etmekten kaçınmalıdır.

      Tüm teorik felsefenin temel sorunu, varlığın doğası üzerinedir. Gerçekliği oluşturan nedir? Gerçekten olan nedir? İmge dünyasıyla gerçeklik dünyası arasında çağlar boyunca bir ayrım yapılmıştır. Bir yandan tüm gözlemlerimiz ve deneyimlerimiz akmakta olan sonsuz bir dünyayı kanıtlar ve bunu zorunlu kılar. İmge dünyasındaki hiçbir şey tek bir anda değişmeden kalmaz. Öte yandan zihin, içgüdüsel olarak, fikirlerin en azından değişmez, sabit ve ebedi kaldığı bir varlık dünyasını öngörür.

      Bu iki dünya, deneyimlediğimiz dünya ve entelektüel ihtiyaçtan kaynaklı dünya, böylelikle keskin ve temel bir karşıtlık içine yerleştirilir. Köklü içgüdüsel ihtiyaçların ifadesi olan kişisel tercihlerimize göre, bir dünyanın gerçek ve diğerinin yanlış olduğunu ilan ederiz. İdealistler, genel olarak, dünyanın mutlak gerçekliğini zihnin gerektirdiği şekilde kabul ederler. Materyalistler ise genel olarak olgusal dünyanın mutlak gerçekliğini onaylarlar. Din ve ahlak üzerine yazanlar, farklı bir kelime dağarcığıyla ve başka amaçlarla bu iki dünyadan birini gerçek olarak kabul ederler. Dindarlara göre olgusal dünya dünyevidir; duygularla renklendirilen sabit zihinsel kavramların dünyasıysa uhrevidir ve öte dünyadır. Ahlakçı için yine bu olgusal dünya, iyi ve kötünün birbirine karıştığı bir dünyadır. Ancak zihinsel dünya, dünyevi kusurların giderildiği ve mükemmelliğe ulaşılan “ideal” dünyadır.

      Nietzsche ister felsefi ister dini ister bilimsel olsun mutlaklığın her türlüsünün tutarlı bir muhalifi olduğundan, gerçek dünyası olarak bilincimize sunulan dünyayı ve bilincin kendisini tercih eder. Zira düşünüldüğünde, bilinç dünyasının dış dünyadan biraz daha az değişken ve akıcı olmadığı açıktır. Kısacası, bilincin kendisi her şey kadar olgusaldır ve gerçek dünya oluşun dünyasıdır.

      Dolayısıyla Nietzsche’ye göre sabit, değişmez ve ebedi hakikatler dünyası, başka bir varlık dünyası, fenomenin ardındaki numen, kendinde şey, soyut gerçeklik yoktur. Her zaman oluştan ibaret olan bu sonsuz değişim dünyası, tek dünyadır.

      Ancak Nietzsche, idealizmin mutlak değerini reddederken, onun göreli değerini ve zorunluluğunu yadsımaktan ya da materyalizmin mutlak değerini onaylamaktan da uzaktır.

      Oluşun tüm engin kaosuyla sunulan ve kendi kaderini tayin eden zihin olarak dünya istenci, kendisini ilkel boşluğun ve biçimlenmemiş olanın üzerindeki sınırları ve enlemleri işaretlemek gibi güçlü bir göreve adamıştır. Bu sınırları ister dünya istencinin kendi kendini sınırlaması olarak istersek de kaos alanlarının sınırları olarak tasavvur edelim, hepsi aynıdır; çünkü sonuç olarak ayrı bir dünya istenci ve bağımsız kaos yoktur. Gerçek olan, tek başına süreçtir.

      Ama şimdiye kadar yaratılmamış olan üzerindeki bu çizgiler ve sınırlar, dünyadaki enlem ve boylam çizgilerinden daha gerçek değildi. Yine de zihnin, oluş akışını parça parça incelemesini sağlama amacına hizmet ederler. Denizcinin gemisini sabit yıldızlara göre yönlendirmesi gibi, dünya zihni de kendisi için, sayesinde hareket yönlerinin hesaplanabileceği zihinsel olarak sabitlenmiş takımyıldızlarını yarattı. Şimdi bu sabit çizgilerin ve takımyıldızların insanın “ideallerine”, onun varlık dünyasına, “gerçek ideal dünyasına” tekabül ettiğini söylersek Nietzsche’nin, “idealizm”in ve ideallerinin değerini ya da gerekliliğini yadsımadığı, yalnızca gerçekliklerini inkâr ettiği hemen anlaşılacaktır.

      Ama aynı şekilde Nietzsche materyalizmin mutlak gerçekliğini de reddetti; çünkü Madde, zihnin oluş sürecini kavramak için yarattığı hayali çizgi ve sınırlardan başka bir şey değildir. Maddenin düşünceyle karşıtlık içindeki göreceli kararlılığı yalnızca karşılaştırmalıdır. Kendi içinde, her şey kadar akıcıdır. Madde varsayımı aslında idealizmin bir varsayımıdır ve tamamen aynı zorunluluktan doğar. Bu nedenle, yalnızca olgusal dünyanın mutlak gerçekliğini olumlamak, numenal bir dünyanın mutlak gerçekliğini olumlamaktan daha az mantıksız değildir. Ne maddenin ne de düşüncenin mutlak bir dünyası yoktur. Ne duyusal ne de semavi sabit bir varlık yoktur. Sonuç olarak idealizm ne kadar felsefenin dışındaysa materyalizm de felsefeye o kadar uzaktır.

      Ama şimdiye kadar tasarlanmış dünyaların mutlak gerçekliğini yadsıdığımızda geriye ne kalıyor diye sorabiliriz. Oluş süreci, diye yanıtlar Nietzsche. Bu süreç tek başına gerçektir. Eylem her şeydir. Dünya, sonsuz bir enerjiden, sonsuz bir faaliyetten, sürekli bir oluştan başka bir şey değildir. O enerjinin doğası, varlığı ve kaynağı nedir diye sorarsak Nietzsche irade diye cevap verir. Kendi doğal görevi olan sürekli eylemle sürekli meşgul olan irade; her şeyin kaynağı ve kapsayıcısı olarak irade… Nietzsche’nin gerçeklik anlayışı bu şekildedir.

      Nietzsche, felsefi serüveninde gelecekteki insanlar için büyük bir görev öngörür. Rasyonalistler, şeylere akıllarıyla orantılı bir

Скачать книгу