Скачать книгу

açar. Kendini böyle ayrıksı bir yerde duyuş ise ‘tevhit ehli’ olmanın önünde ciddi bir engel oluşturur.

      Tam da bu nedenle, tevhit ehli olmak isteyen bir kimse, hangi menzile varırsa varsın ‘aleladelik’i hor görmemeli, hatta aleladelikle bağını hiç koparmamalıdır.

      Hakikat yolunun bazı evrelerinde talip ne ileri gidebilir, ne de geri; ne kendine yeni bir şekil, ne de yeni bir yön çizebilir. Bu durumu bir ‘tıkanma’ olarak görüp çabasını aşırı artırarak daha bir ısrarla yol almak isteyenler işin aslına vâkıf olamayanlardır. Yapılacak olan şey, ben artık durdum kaldım, ilerleyemiyorum paniğine kapılmadan kendini bu sözde ‘tıkanmaya’ bırakmaktır çünkü bu yolla, ‘teslimiyet’ en kökten biçimiyle öğretilmek istenmektedir. Ayrıca bu yola girenin, yürüyenin, buraya kadar gelenin hakikatte senin kudretinle olmadığı da çok çarpıcı bir biçimde sana gösterilmektedir.

      Ne yolun, ne yolcunun, ne menzilin bir önemi vardır bu durumu kavramanın yanında. Ancak bu kavrayışı yapabilenler bu ‘tıkanma’nın kendindeki varlık vehminden kökten bir ‘arınma’ olanağı sunduğunu anlarlar.

      Hakikat yolunda engel gibi görünen iki yol açıcı vardır. Biri yolcunun hatalarla dolu geçmişinden dolayı kendini Allah’a layık görememesi, diğeri menzile varmak için gösterdiği yüksek iradenin arada gevşemesidir.

      İlki yolcuya kusurlu olunabileceğini hatırlatarak haddini bilmeyi ve Allah’ın bağışlayıcılığından başka sığınacağı hiçbir şeyin olamayacağını göstererek katkıda bulunur. İkincisi sürekli yüksek irade gösterebilen olmanın sinsice bü-yüttüğü ‘ben’ duygusu tehlikesini fark edip bertaraf etme fırsatı yaratır.

      Talip onca yolu yürür de öyle bir kapının önüne gelir dayanır ki, eşikten içeri adımını atmak, attığı tüm adımlardan, yaşadığı tüm zorluklardan daha zor gelir çünkü eşikten içeri adımını attığında onca yol hiç yürünmemiş gibi olacaktır. Yolda edindiği, değerli bilip sarıldığı her şey bir anda uçup gidecektir. Hakikat dediği şeyin bambaşka bir şey değil, tam da içinden çıkmaya, kurtulmaya çalıştığı şey olduğunu kabul edecektir. Kaçtığı, geçici gördüğü dünya hayatını gurbeti değil, yurdu görüp yaşamak üzere geri dönecektir. O eşikten içeri girdiğinde öyle bir ‘rıza lokması’ yiyecektir ki, kendine ve her şeye rıza gösterecektir.

      Ürkütür eşik, o son adım. Kimileri çöker kalır oracığa, kimileri çıkarır yol boyunca kat kat olmuş bilgi ve makam elbiselerini atar adımını içeri, varlıktan üryan.

      Yol, alçakgönüllülükle yürünür. Alçakgönüllü kalabilmek ise bazen hata işlemekle mümkündür.

      Senin ille de ‘gelmen’ isteniyorsa, seni başarılarla oyalayacak, hayata dalıp gitmeni sağlayacak yetenekli işler yapmaktan yoksun bırakılırsın.

Yol yoktur, idrak vardır. Yürümek yoktur, dolmak vardırVarmak yoktur, olmak vardır. Gurbet yoktur, özlemek vardırÖlmek yoktur, dönmek vardır

      Hakikat yolu uzundur, çileli, meşakkatlidir. Bu kabulle düşülür yola. Zamanla bu kabul öyle bir yerleşir ki size, ne denli yürüseniz varılacak yeri hep önünüzde, ilerde bir yer olarak görürsünüz.

      Oysa yürünecek bir yolun, varılacak bir yerin olmadığını anlamaktır yol.

      Önce içerini Hak ve Hakikat aşkıyla doldur, bu içeriyle dışarı git. Dışarı diye bir yerin olmadığını o zaman görürsün.

      Bir an önce yüksek makamlara varma isteği, talipte aşırı çalışma, öğrenme, çile çekme, ibadet etme hırsı peydahlar.

      Hırsın bulaştığı bir gayret ise ne kadar çok olursa olsun gene de yetersiz geleceğinden, ruh onu hiçbir zaman miktarınca kıymetlendiremez, çoğu boşa gider.

      Hakikat yolunda gösterilen hırs bulaştırılmamış az gayret, hırsla yapılan çok gayretten her zaman evladır.

      Talip, ne yapıp edip Hak yolundaki gayretini salt kendi ini-siyatifinin belirlemeleri olmaktan çıkartıp O’nun istediği biçimde, O’nun istediği kadar ve ‘O istediği için’e göre sarf etmeyi ‘içine’ öğretmelidir.

      Hakikat yolculuğunda karşılaşılabilecek en tuhaf durumlardan biri şudur: ‘Ne olacağınızı’, ‘nasıl yapacağınızı’ en baştan sezer, hatta bilir, ama bu yönde gerekli adımı bir türlü atamazsınız. Dahası kendinizle ilgili yaptığınız bu keşfe, hissiyata, bilişe muhalif açılımlarla uzaklara savrulur, türlü zorluklardan sonra döner gelir ve nihayet o adımı atacak basireti gösterirsiniz.

      Niyeyse, insan uzaklara gitmeden ‘yakını’ bilemez, kendinin uzağını dolaşmadan kendinin ‘yakınına’ gelemez.

İnsanın içindeki yol ‘hiçliğe’, dışındaki yol ‘şeyliğe’ giderHiçlik ‘Varlık’a varır ‘var’ olur, şeylik ‘Varlık’a varır kaybolur

      Her şeyi unut kendini hatırla. Kendini unut Allah’ı hatırla.

      Sonra Allah’ı da unutup unuttuğunu da unut.

      Bu dipsiz unutuştan hakikî bir sevinç doğacaktır. Bu sevinç sonsuzluğun tadıdır, Allah’ın tadıdır.

      Hakikat yolunun daha en başından, sonunda neye benzeyeceğinizi sezer gibi olursunuz da buna bir türlü inanamaz, kale almamayı seçersiniz. Oysa bu ‘seziş’ hakikatinize doğru yürüyeceğiniz uzun ve meşakkatli yolun başında size sunulan bir ‘ihsandır’. Başka bir deyişle, yolun daha başından, ilerde neye benzeyeceğiniz hakkında hakikatinizden size ödenmiş bir ‘avanstır’.

      Talip, Allah tarafından çekilir de, kendi gayretiyle yürüdüğünü sanır. Kalbi bunun böyle olmadığını anladığında, gayret etme hevesini yitireceği yerde daha bir gayrete gelir çünkü gayretin asıl adresini keşfetmiş, gayretinden bizatihi ‘yakin’ zevki alır olmuştur.

      Kendini pek çok şeyden yoksun bırakarak Allah’a varmaya çalışmak, dikkat edin de sizi bir ‘sevememe’ hıncına götürmesin.

      Hakikat yolunu doğru yürüdüğünüzü, yolun, başarı başarısızlık ikileminin dışına doğru olmasından anlarsınız.

      Hakikat yolcusunu gerileten, hep daha ileriye gitme arzusudur.

      Hakikat yolunda, insanın nefsiyle mücadele edip kendini biçimlendirmesi sanıldığı gibi asıl zorluk değildir. Asıl zorluk, kendini Allah tarafından biçimlendirilmeye sürekli açık tutabilmektir.

      Yolu yürümek gayret ister ama yolcunun gayret eden olmaktan arınmış bir gayret gösterebilmesi, menzile varması için şarttır. ‘Gayret eden’ olmaktan arınmak, varlık olmaktan arınmaktır, zordur.

      Ne var ki gayret eden olarak gayret sürdükçe, yol da sürer.

      Gayret eden olarak yürüdükçe, yol da yürür.

      Yolu yürüdüğünü anlamak, kıyıya bağlı bir kayığın hiçbir yere gitmediğini anlamak için kürek çekmeye benzer.

      Tüm samimiyetinizle ‘bu kadar’ dendiğinde, kendiliğinden gelen ‘daha’ vardır ki, işte hakikat eri bu ‘daha’yla menzile varır.

      Ezele yürüyen ‘nurlanır’, ecele yürüyen ‘porlanır’.

Bu yolda ‘yol almaya’ odaklandığınız anda zaman, mesafe ve egoyu var edersiniz. Oysa bu üçü de yolcunun mutlaka kurtulması gereken ‘safralardır’

      Hakikat yolculuğunda talibin değişmek için gösterdiği gayret uzun zamana yayılsa da, beklenen

Скачать книгу