Скачать книгу

uçak modundayken çok daha hızlı şarj oluyorsa, şarj olabilmemiz için ara ara kendimizi de uçak moduna almaya ihtiyacımız var. Yaşadığımız ‘hızlı’ çağda es vermek, durmak, fayda sağlamanın aksine geride kalmamıza yol açıyor gibi algılansa da, uzun vadede dayanmamızı ve devam etmemizi sağlıyor. Rahat bir uyku sonrası daha motive çalıştığımız gibi, zihnimiz de dinlenmiş olduğunda daha farklı bakış açıları, daha yaratıcı fikirler sunuyor bize.

      Peki kendimizi uçak moduna nasıl alacağız? İlk olarak her yanımızı kuşatan yüzlerce dış uyaranla aramıza biraz mesafe koyarak. Cep telefonumuzu, tabletimizi belirli bir süre kapatarak örneğin. Tuvalete bile yanımızda götürdüğümüz telefonu yemek yerken bırakıp sadece masadaki sohbete odaklanmayı deneyebilir misiniz bugün? Ya da kısa bir yürüyüşe çıkarken yanınıza almamayı, markete giderken cebinize atmayı pas geçmeyi? Geceleri Whats app ve sosyal medya detoksu yapmayı?

      Her şeyin üzerimize geldiğini ve artık verimli olamadığımızı hissettiğimizde mola vermek beyaz bayrak sallamak, pes etmek demek değil. Aksine uzun vadede kazançlı çıkabilmek adına verilmiş stratejik bir karardır. “Tüm işler bitsin, dinlenirim” diye aylarca verimsiz çalışmaktansa küçük boşluklar yaratıp bunları güzel değerlendirerek daha uzun süre ve verimli çalışmak mantıklı değil mi? Şarjı yüzde doksan sekiz olan ama üç saatin sonunda hızla sıfırlanan bir telefon mu istersiniz, yoksa yüzde yetmişte saatlerce çalışmaya devam eden mi? Aynı mantık aslında. Konsantrasyon süremizin hızla düştüğü 21. yüzyılda üzerinde çalışmamız gereken becerilerimiz de farklılaştı. Bunlardan biri, ruh sağlığımız için önemliler arasında. Ne mi? Bir noktaya odaklanabilmeyi, yavaşlayabilmeyi, hatta durabilmeyi başarmak.

UÇAK MODUNDA NELER YAPABILIRSINIZ?

      • Haftada/iki haftada bir gün, iki saat için cep telefonunuzu ve televizyonunuzu kapatın. İş ve sosyal durumunuzu göz önünde bulundurarak size en uygun zamanı belirleyebilirsiniz. Süreyi uzatmak ya da kısaltmak size kalmış ama bu zaman dilimini doğa içinde, sevdiklerinizle birlikte ya da sadece rahat bir yatakta uzanıp zihninizi ve bedeninizi dinlendirerek geçirin. Bunun sizi, enerjinizi nasıl etkilediğini görmek için kendinize bir fırsat yaratın.

      • Kendiniz için mola almaktan çekinmeyin ve bu molaları düzenli bir alışkanlık haline getirin. Sabah erken kalktığınız günlerde işe gitmeden önce açık havada yirmi dakika yürümek bile pillerinizi dolduracak, unutmayın.

      • Molanızı neye ayıracağınız size kalmış. Yaratıcı hobiler ve egzersiz, teknoloji çağında ‘offline’ken mutlu hissetmemize yardımcı olacak yöntemlerden ikisi. Müzeleri, galerileri gezebilir, resim yapmak gibi sanatsal aktiviteleri tercih edebilirsiniz. Sevdiğiniz bir egzersizi yapabilir ya da bir spor karşılaşmasını seyretmeye gidebilirsiniz. Puzzle yapmak, örgü örmek, mutfakta bir şeyler pişirmek… Seçenek çok fazla. Önemli olan molayı mola gibi yaşayıp zihniniz, bedeniniz ve ruhunuzla o esnada orada olmanız.

      • Uzun, boş zamanların gelmesini, yılbaşını, bayram tatilini beklemeyin. Trafikte geçirdiğiniz yarım saatte bile kafanızdaki işleri düşünmektense sevdiğiniz kitabı okumak, güzel birkaç şarkı dinlemek zihninizi uzaklaştırmak için yeterli. Güzel bir manzarayla karşılaştığınızda otobüsteyseniz, çok da aceleniz yoksa bir durak erken inip manzaraya karşı bir çay içebilirsiniz örneğin. Yolun kalanını da açık havada yürüyerek tamamladığınızda, zihninizdeki seslerin biraz dağılmış olduğunu görebilirsiniz.

      Zihnini Deşarj Et

      Kendimizi aldığımız ‘uçak modu’nun işe yaramasının anahtarı, zihnimizi deşarj edebilmeyi başarabilmek. Peki neler yapabiliriz bu konuda? İnsan zihni maalesef hiç susmamayı dahi başaracak gelişmişlikte. Geçmişi, geleceği, yaşananı, yaşanmayanı, yaşanma ihtimali olanı, kısaca her şeyi biz farkına bile varmadan hoop alıyor içine. Her an çalışıyor arka planda, haliyle de yoruluyor.

      Bir düşünelim, özellikle günümüzde çoğumuz şu iki kategoriden birine dahil olabiliriz sanırım. “İşkolikler sardı dört bir yanımı” diye isyan edenlerdeniz ya da etraftaki o işkolikler arasındayız. Sadece bir ofiste işçi, memur olarak çalışanlar için geçerli değil bu iş düşünme, işle yaşama durumu. İş bulmalıyım diye düşünen işsiz için de, ev ve çocuk bakımıyla ilgilenen ev hanımı için de geçerli yaptıkları şeye onsuz nefes alamazmışçasına tutunma hali. Bu yüzden, zihni deşarj etmenin ilk basamağı, bizim için ‘iş’ ne ise onu düşünmeye ara vermeyi kendimize hatırlatmak.

      Neler yapabiliriz bu konuda? Mesai sonrası yarınki işi düşündüğünüzü, yarım kalanlar yüzünden pişmanlık yaşadığınızı hissettiğinizde farkına varıp, “Bir dakika ya, şu an çalışmıyorum, şimdi benim zamanım” diyebiliriz kendimize. Bir diğer püf noktası ise iş rutinini, stresini dengelemek adına mutlaka kaçış noktalarımızın olması. Bunu pas geçmeyin, bilinçli olarak sizin için nelerin kaçış noktası görevi gördüğünü bulmanın arayışına girin. İşiniz ve sorumluluklarınızla yorulduktan sonra sahilde denize bakarak bir çay içmek de olabilir bu, daha önce yapmadığınız bir tarifi denemek üzere kendinizi mutfağa atmak da. Yeter ki odağınızı zihninizdeki seslerden farklı bir noktaya, o ana kaydırabilin. Bunu hayatınızın bir parçası haline getirmekse sonraki adım olacak. Sonrasında daha üretken bir şekilde geri döndüğünüzde siz bile şaşıracaksınız.

      Zihniniz aileniz ve çevrenizle ilişkileriniz, bu alandaki sorunlar veya sağlığınızla ilgili bir durum üzerine uzun mesai yaptıysa da yine şarja ihtiyaç duyacak. Fark etmez. Yeter ki şarjının bittiğini görün ve onu bu kısırdöngüden çıkarıp başka bir manzarayla karşı karşıya getirin. Kaçış noktalarınızdaki kısa molalar, sevdiklerinizin desteği, yardım istediğinizde alacağınız profesyonel destek, bunların hepsi sizi anbean daha rahat, mutlu bir hayata ulaştıracak.

ZIHNI DEŞARJ ETMENIN 5 YOLU

      1. Açık havada, özellikle doğa içinde yürüyüş yapmak

      2. Sevdiklerimiz için güzel bir sofra hazırlamak

      3. El becerisi isteyen yaratıcı aktiviteler yapmak

      4. Hayvanlarla ve/veya çocuklarla oyun oynayarak vakit geçirmek

      5. Meditasyon

      Bedeninden Çık

      “Bedeninden çıkmak da ne demek?” sorularını duyar gibiyim. Bedenimizden fiziksel olarak çıkmak mümkün değil elbette (şimdilik en azından) ama kendimize dışarıdan bakabilmek mümkün. Sosyal medyada tanımadığımız yüzlerce insana kıyafetimizden yediklerimize ve vücudumuza kadar her şeyimizi yorumlama hakkını vermişken bu hakkı bir de kendimize vermişiz, çok mu? Üstelik kendimizi bir dış göz olarak değerlendirmenin sağlayacağı yeni bakış açılarına ihtiyacımız çok daha fazla…

      İster istemez her olayı, merkeze kendimizi koyarak, bizim için ifade ettikleri üzerinden algılıyor, değerlendiriyoruz. Mesajımıza birkaç saat cevap yazmayan flörtümüz işiyle uğraşıyor belki, bambaşka bir sıkıntısı var, trafiğe takıldı, hasta oldu, ihtimaller binlerce… Ama bizden hoşlanmadığı, bir şeylere alındığı, kızdığı geliyor aklımıza ilk olarak. Bir başkasının hikâyesi olsa, “Olur mu canım öyle şey, nereden çıkardın?” diyeceğimiz pek çok durumda, söz konusu kendimiz olduğunda bakış açımız çoğu kez bambaşka oluyor.

      Hepimiz için geçerli olan bu durumun tek çözümü, bize farklı pencereler açıp başka yollar gösterecek eş dost değil iyi ki. Biz de kendimize karşı objektif bir göz olmaya çalışarak başarabiliriz bunu. “Kendi dünyamızla gerçek dünya arasındaki fark”ı görmek adına bir adım atabiliriz. Bir dahaki sefere, işin içinden çıkamadığınız bir durumla karşılaştığınızda bilinçli olarak kendinizi üçüncü bir

Скачать книгу