Скачать книгу

şahsiyetleri yıpratmak çok yanlış.

      Buraya gelmişti, bana haber verdiler. Kahvaltıda sohbet ederken “Gardaş nasılsın, iyi misin?” diye sordu. İzmir büyük bir fuara ev sahipliği yapacaktı. Fuarı kabaca anlattım. “İzmir benim de şehrim, davam.” dedi. “Ankara’ya gel, seninle ortak basın toplantısı yapalım.” dedi. Ankara’ya gittiğimde bir AKP’li vekilin yanına uğramıştım. Onun danışmanıyla haber gönderdim, “Yerinde ise görüşmek istiyorum.” diye. Gitmiş, söylemiş, “Buyursun, gelsin.” demiş. Ben kalktım, gittim. Ankara’ya gittiğimde, onun programı vardı, “2-3 gün beklersen sonra yapalım.” dedi. Vedalaşmadan aşağı indi. Garibime gitti. Bu kadar samimiyiz.

      İzmir’e geldi, toplantı yaptı. Aşağı indi, biz ise haber yetiştirme derdi ile yukarıda kaldık. Döndü geldi, “Gardaş, vedalaşamadık.” diye helallik istedi. Aile terbiyesi, Ocak terbiyesi üzerinden yetişmiş biri idi.

      Rahmetlinin öldüğü gün gözyaşımı tutamadım, keza Türkeş için de. İhtilafım olmasına rağmen Türkeş’in haberini duyunca ağladım. Çünkü 30 yılımız beraber geçmişti: 1966-1996. Evlilik bile bu kadar sürmüyor! Muhsin Bey’le de 1975’ten 2009’a kadar. Acılar büyük iz bırakıyor. MHP’de kalanlar “Bazı yönünü duyduk.” diyor, BBP’de kalanlar “farklı yönünü”. Bunu yapmasınlar. Duyumlarla hatıralar yazılmaz.

      Ölümünden sonra kafamda şüpheler oluştu. AK Parti cephesinde düşmanlık yoktu. MHP tabanında tenkit vardı, düşmanlık yoktu. ANAP, DYP’de yoktu. Türkeş-Yazıcıoğlu, sağ kesimin idollerindendi. Siyasi ayrılık olabilir.

      MHP’de ilk ayrım 1969’da başladı, Adana Kongresi ile. Muhsin Bey’in ayrımının en sonda İYİ Parti ayrımı var.

      Ayrışma oldu, daha BBP kurulmadı. Türkeş, hiçbir zaman Yazıcıoğlu’nu hain olarak nitelemedi. Benim yanımda, eleştirenler olunca da “O bizim evladımız, ben yetiştirdim, sakın ola onlara kötü bir şey söylemeyin!” dedi. Aynı şeyi Muhsin Bey’de de gördüm. Başbuğ’a karşı saygısını hiç yitirmedi. İthamlar yapmadı, “şuranın-buranın adamı” demedi.

“Kılıçla Baş Kesen, Kılıçla Helak Olur”

      Bazı çevreler, iki tarafa da yalan yanlış haberler gönderdiler. Türkeş, kendisinden yıllarca ayrı kalmış insanları hemen partiye kabul etti. Eminim ara bulunsa idi, onlar da olurdu, hiç kimse bu gayretin içinde olmadı. Falan grup, kutup, ekol diyorlar, bunlar o zaman kıllarını kıpırdatmadılar. Politika sivrilikleri törpüleme sanatıdır. İkinci vasfı da uzlaşma sanatıdır.

      İtham etmiyorum. Dinler de yasaklamıştır. Peygamberimiz der ki, “Bir mümin, bir kardeşi hakkında su-i zanda bulunursa o suçu işlemeden ölmeyecektir.” Matta İncil’inde okumuştum, “Hükmetmeyin, neyle hükmederseniz onunla hüküm edileceksiniz.” Bu lafı da ilk defa Ali Fuat Başgil’den duymuştum: “Kılıçla başa geçen, kılıçla helak olur.”

      Gençlik kitapları okusun. Yoksa ağabeyinin, babasının anlattığına, onun başkasından duyduğuna itibar etmesin. Yazdığım kitaplarımda da hep kaynak gösteririm.

“Türkeş Ayrılanlara Ne Derdi?”

      Türkeş, kendi yetiştirdiği ancak başka partilerde siyaset yapan isimlere kızar mıydı?

      Türkeş’in davaya inanmayıp kenarda duranlara, kendisini terk edenlere bile kızmadığını ve onlara Asır suresini okuyup, onları ikna ederek gönderirdi. Hatta birileri gelip derdi ki, “Biz Türkeş’ten ANAP’a, DYP’ye geçmek için izin aldık.” Türkeş’e sordum, “Siz mi izin veriyorsunuz?” dedi ki “Oğlum gidecek olduktan sonra ben…” Muhsin Bey de öyle idi. BBP’yi kuracağı zaman Anadolu’yu köy köy gezdi. Hapiste kendisini hem takvaya hem de fikrî atmosferi yükseltmeye verdi. O, enderdir. Bazıları hapse girer, kuzu kuzu yatar çıkar. Bazıları ise fikrî eksiklerini gidermeye çalışır. Soldan birçok kişi içeride geçmişiyle hesaplaştı. Biz geçmişimizle hesaplaşmaya gerek duymadık.

      Bugünkü gençlik, her şeyi eleştiren gözle bakıyor. Septik bakıyor. Bir hastalığı da var gençliğin, çok inanıyor internette okuduklarına. Sanki bunlar vesika gibi yayımlanıyor.

      Ben hapisten çıktıktan sonra MHP’nin ileri gelenlerine gittim. Sadi Somuncuoğlu, Nevzat Kösoğlu, Agâh Oktay Güner gibi çıkan arkadaşların hepsiyle görüştüm. Kimisi yolunu ayırmıştı. Herkeste Türkeş sevgi-saygısı vardı.

      Dedim ki biz kırsal kesimin çocuklarıyız. Çocuklarımızın eğitimi yarım kaldı. Gelir düzeyleri yok, devlet kapısında iş bulamazlar artık. Bir vakıf kurun, bunlara yardım edilsin, dedim. Muhsin Başkan bunu hapishanede kurmuş, birçok ülkücüye yardım etti. Bunları da çoğu kişi bilmez. Söylemekten de hicap duyardı.

      ESAT BÜTÜN KİMDİR?

      12 Eylül öncesinde Ülkü Ocaklarında görev yaptı. Darbe sonrasında tutuklandı ve Mamak Cezaevinde yattı. 1991 yılında milletvekili seçildi. 1993’te BBP’nin kuruluşunda yer aldı. BBP’de yer alan ilk 7 milletvekilinin arasında idi. 1995’te ise ANAP-BBP ittifakından milletvekili seçildi.

      ESKİ BBP MİLLETVEKİLİ ESAT BÜTÜN:

“Başbakan Yardımcılığını Kabul Etmedi”

      Muhsin Bey’le yolunuz nerede kesişti, ilk tanışma döneminiz nasıl oldu?

      Önce kendimi kısaca anlatmak isterim; 1955 Elbistan doğumluyum. İlkokulu Büyükyapalak köyünde, orta ve liseyi ise Elbistan’da okudum. 1971’de İstanbul’a kursa gittim. 1972’de Ankara Beşevler’de akademiye ardından Fransızca puanım yüksek olunca Dil Tarih Fakültesine kayıt yaptırdım. Maden Mühendisliği okumak için Hacettepe’ye geçtim. 1965’li yıllarda ilk kez sağ-sol olaylarıyla karşılaştım.

      1968’de bizim orada (Elbistan) sol olayları başladı. Komünizmle Mücadele Derneği Başkanı Azmi Bey vardı, bir eylem yaptırdı ve Türk bayrağını da ben taşıdım. Böylece ilk siyasi eyleme katıldım. Coğrafya öğretmenimiz “Bu yürüyüşe katılanlar beni karşısında bulacak.” diye bizi tehdit etti. 1969 gibi Genç Ülkücüler Derneği kuruldu Elbistan’da, oraya gitmeye başladık.

      Ankara’ya gelir gelmez Site Yurdu’na geçtim, Başkanı Mesut Türkeri idi. 1972’de yurdun başkan yardımcısı, daha sonra başkanı oldum. Muhsin Başkan ise Yıldırım Beyazıt Yurdu’nda kalıyordu.

“Demirel İstedi, Sol Boykotu Kırdık”

      1974 yılında ben Site Yurdu’nun Muhsin Bey ise Yıldırım Beyazıt’ın başkanı idi. ABD Dışişleri Bakanı Kissenger Ankara’ya gelecekmiş, Hacettepe-ODTÜ’de boykot kararı almış solcular. Bize boykotları kırma talimatı verildi. Çünkü boykotlar başarılı olursa buralar solcular için kurtarılmış bölge olacaktı. Ülkücüler giremez… 40-50 Ülkücü genç, Hacettepe girişini tuttuk ve solcuları içeri almadık. Böylece boykotu kırdık. Çatışma çıktı, İsa diye Maraşlı bir çocuk silahla yaralandı. Demirel’in, Ulus ve Kızılay’ı tutmak için solcuların eylemine karşı böyle bir şeyi rica ettiğini sonradan Muhsin Bey’den duydum.

      1975 yılında içeri düştüm. DGM tarafından tutuklandım, Ulucanlara gittim. 2 ay kaldım. Sami Bal’dan sonra Muhsin Bey Ülkü Ocakları başkan yardımcısı oldu, çok fedakârdı ve çalışırdı. Çalışmaktan yemek yemeye fırsat bulamazdı.

“Kurtarılmış Bölgede Ocak Açtım”

      Maltepe’de solun hâkim olduğu bölgede ilk Ocak’ı açan siz oldunuz…

      1975 yaz aylarında Maltepe’de Ocak’a yer açtım. Solcuların olduğu bölge, “Yer vermezler,

Скачать книгу