Скачать книгу

olmak bize en büyük memnuniyeti yaşatırdı. Bunu okurlarımıza sunmamız gerektiği konusunda en ufak şüphemiz yok ancak ne yazık ki durum bu değil.

      Mr. Pickwick, öykünün son birkaç cümlesi boyunca elinde tuttuğu bardağı masaya geri bıraktı ve sonunda konuşmaya karar verdi. Sahiden de Mr. Snodgrass’ın not defterinin yetkisine dayanarak söyleyebiliriz ki tam ağzını açmışken garson içeri girdi ve:

      “Bazı beyefendiler, efendim.” dedi.

      Tahmin edileceği üzere Mr. Pickwick kimi görüşlerini bildirmek üzereydi ve bu, dünyayı olmasa bile Thames’i aydınlatırdı ancak lafı bölünmüştü; sert biçimde garsona bakıyordu ve sonra da sanki yeni gelenlerle ilgili bir bilgi istermişçesine gözlerini genel olarak ekibin üstünde gezdirdi.

      “Ah.” dedi Mr. Winkle ayağa kalkarak. “Benim arkadaşlarım. Onları içeri al. Çok hoş insanlar.” diye ekledi Mr. Winkle ve garson çekildikten sonra da “Bu hafta tuhaf biçimde tanıştığım 97. Alay subayları. Onlardan epey hoşlanacaksınız.”

      Mr. Pickwick’in ılımlı hâli anında geri geldi. Garson geri döndü ve üç beyefendiye odaya kadar eşlik etti.

      “Teğmen Tappleton.” dedi Mr. Winkle. “Teğmen Tappleton, Mr. Pickwick. Doktor Payne, Mr. Pickwick. Mr. Snodgrass’la daha önce görüştünüz. Dostum Mr. Tupman, Doktor Payne. Doktor Slammer, Mr. Pickwick. Mr. Tupman, Doktor Slam.” Mr. Winkle bu noktada bir anda duraksadı çünkü hem Mr. Tupman hem de Doktor’un yüzünde ciddi bir ifade vardı.

      “Bu beyefendiyle daha önce tanıştım.” dedi Doktor, bariz vurguyla.

      “Sahiden mi!” dedi Mr. Winkle.

      “Hem de o kişiyle de eğer yanılmıyorsam.” dedi Doktor, yeşil paltolu yabancıya irdeleyici bir bakış bahşederek. “Bence o kişiye dün gece çok ısrarcı bir davette bulundum ve o da davetimi reddetmeyi uygun gördü.” Doktor bunu söyleyip yabancıya açıkça kötü kötü bakarak arkadaşı Teğmen Tappleton’a bir şeyler fısıldadı.

      “Deme ya.” dedi beyefendi, fısıltı sonucunda.

      “Gerçekten de öyle.” diye yanıtladı Doktor Slammer.

      “Onu şuracıkta tekmelemen gerek.” diye fısıldadı kamp taburesinin sahibi, büyük bir ciddiyetle.

      “Sessiz ol, Payne.” diye itiraz etti Teğmen. “İzin verirseniz sorabilir miyim, efendim.” dedi, tüm bu nezaketsiz durumu kayda değer bir şaşkınlıkla izleyen Mr. Pickwick’e hitaben. “İzin verirseniz sorabilir miyim, efendim, o şahıs sizin ekibinize dâhil midir?”

      “Hayır, beyefendi.” diye yanıtladı Mr. Pickwick. “O bizim misafirimiz.”

      “O kulübünüzün bir üyesi değil mi, ben mi yanılıyorum?” dedi Teğmen, sorgular biçimde.

      “Kesinlikle değil.” diye yanıtladı Mr. Pickwick.

      “Yani sizin kulüp düğmenizi asla takmaz mı?” diye sordu Teğmen.

      “Hayır, asla!” diye yanıtladı şaşkın Mr. Pickwick.

      Teğmen Tappleton sanki bu bildirimin doğruluğundan şüphe ediyormuş gibi belli bir omuz silkme eşliğinde arkadaşı Doktor Slammer’a döndü. Ufak tefek Doktor sanki bu bildirimle ilgili kimi şüphelere sahip olduğunu ima edermiş gibi hiddetli görünüyordu; Mr. Payne gaddar bir ifadeyle olanların farkında olmadan ışıl ışıldı.

      “Beyefendi.” dedi Doktor, bir anda gözle görülür biçimde, sanki baldırına gizlice bir iğne saplanmış gibi irkilerek. “Dün gece buradaki balodaydınız!”

      Mr. Tupman nefes alırken belli belirsiz ve bütün dikkatiyle Mr. Pickwick’e bakarak onayladı.

      “O kişi sizin yanınızdaydı.” dedi Doktor hâlâ sakin görünen yabancıya bakarak.

      Mr. Tupman bu gerçeği kabul etti.

      “Şimdi efendim.” dedi Doktor yabancıya. “Size bu beyefendilerin önünde bir kez daha soruyorum, bana kartınızı verip bir beyefendinin hak edeceği muameleyi mi hak ettiniz; yoksa beni sizi oracıkta cezalandırmaya mı zorladınız?”

      “Durun efendim.” dedi Mr. Pickwick. “Bu meselenin bir açıklama olmadan daha fazla uzamasına izin veremem. Tupman, lütfen olanları anlatın.”

      Mr. Tupman, böylece ciddiyetle olanları anlattı; ceketin ödünç alınmasına varla yok arası değindi; bunun “yemekten sonra” gerçekleştiğine etraflıca değindi; kendi adına biraz tövbe ettiğinden söz etti ve lafı elinden geldiğince adını temize çıkarması için yabancıya verdi.

      Yabancıyı merakla izleyen Teğmen Tappleton belirgin bir küçümsemeyle, “Sizi tiyatroda görmedim mi efendim?” dediğinde yabancı açıkça bunu yapmak üzereydi.

      “Kesinlikle.” dedi arsız yabancı.

      “O bir gezici aktör!” dedi Teğmen kibirli bir tavırla Doktor Slammer’a dönerek. 52. Alay’daki subayların yarın akşam gidecekleri oyunda bir rolü var. Bu mevzuya devam edemezsiniz Slammer, bu imkânsız!”

      “Epey!” dedi onurlu Payne.

      “Sizi bu uygunsuz duruma dâhil ettiğimiz için özür dileriz.” dedi Teğmen Tappleton, Mr. Pickwick’e hitaben: “Eğer tavsiyemi kabul ederseniz, gelecekte böylesi olaylardan kaçınmanın en iyi yolu arkadaş seçiminde daha dikkatli olmanız olacaktır. İyi geceler, efendim!” diye ekledi ve böylece Teğmen odayı terk etti.

      “Benim de tavsiyede bulunmama izin verirseniz efendim.” dedi huysuz Doktor Payne. “Ben Tappleton olmuş olsam ya da Slammer olsa burnunuzu cimciklerdim, efendim ve bu ekipteki herkesin burnunu da çimdiklerdim. Yapardım, efendim, herkesin. Benim adım Payne, efendim. 43. Alay’ın Doktor Payne’i. İyi akşamlar, efendim.” Bu konuşmayı bitiren ve son üç kelimeyi yüksek sesle söyleyen Payne, arkadaşının hemen ardından çıktı ve hiçbir şey söylemeyen ama ekibe dondurucu bir bakış atan Doktor Slammer ise onu takip etti. Az önceki meydan okuma sırasında yaşadığı artan öfke ve aşırı şaşkınlık Mr. Pickwick’in asil göğsünü neredeyse ceketini patlatacak kadar şişirmişti. Olduğu yerde boşluğa bakarak donakaldı. Kapının kapanması onu kendine getirdi. Bütün varlığını kaplayan bir öfke ve gözlerindeki ateşle ileri atıldı. Eli kapı kolundaydı ve eğer Mr. Snodgrass saygıdeğer liderinin ceketinin kuyruğunu yakalamamış ve onu geri çekmemiş olsa bir an sonra eli, 43. Alay’ın Doktor Payne’inin boğazına yapışmış olurdu.

      “Tutun onu.” diye bağırdı Mr. Snodgrass. “Winkle, Tupman… Böylesine bir olay için seçkin yaşantınızı tehlikeye atmamalısınız.”

      “Bırakın beni.” dedi Mr. Pickwick.

      ”Onu sıkıca tutun.” diye bağırdı Mr. Snodgrass ve bütün ekibin ortak uğraşıyla Mr. Pickwick’i zorla koltuğa oturttular. “Onu yalnız bırakın.” dedi yeşil paltolu yabancı. “Brendi ve su… Sevgili yaşlı beyefendi, çok yiğitsiniz. İçin bunu. Ah! Harika işte.” Daha önce kederli adam tarafından doldurulmuş bir bardağın meziyetlerini denemiş olan yabancı, bardağı Mr. Pickwick’in ağzına götürdü ve içindeki sıvı hızla yok oldu.

      Kısa bir duraklama oldu, brendi ve su görevini tamamladı. Mr. Pickwick’in sevimli yüzü alışılmış ifadesini hızla geri kazanıyordu.

      “İlginizi hak etmiyorlar.” dedi kederli adam.

      “Haklısınız, efendim.” diye yanıtladı Mr. Pickwick. “Etmiyorlar. Böylesi bir yakınlık hissiyatına kandığım için utanç duyuyorum. Lütfen sandalyenizi masaya çekin, efendim.”

      Kederli adam hemen boyun eğdi, masanın etrafındaki daire yeniden oluşturulmuştu ve uyum bir kez daha yakalanmıştı. Mr. Winkle’ın göğsünde, muhtemelen ceketinin

Скачать книгу