ТОП просматриваемых книг сайта:
Kuzin Bette. Оноре де Бальзак
Читать онлайн.Название Kuzin Bette
Год выпуска 0
isbn 978-625-6486-34-8
Автор произведения Оноре де Бальзак
Издательство Elips Kitap
Kuzinin kıyafeti, bu teklifsizliği izahtan uzaktır.
Bu ihtiyar kızın arkasında kişniş renkli, merinostan bir elbise vardı; biçimi ve dikişleri Restorasyon Devri’nden kalma idi. Üç franklık nakış işlemeli küçük bir yakası, başında da Halleslerdeki satıcı kızların şapkalarına benzeyen, hasırdan, mavi satenle uç uca dikilmiş ve hafifçe kıvrılmış, yine hasır işlemeli bir şapka vardı. Pek acemi bir kunduracı elinden çıkma keçi derisi pabuçları gören bir yabancı, Kuzin Bette’i ailenin bir akrabası olarak selamlamakta tereddüt ederdi çünkü gündelikçi bir dikişçi kadına o kadar çok benziyordu ki. Bununla beraber, ihtiyar kız, Mösyö Crevel’i muhabbet dolu bir gülümseme ile hafifçe selamladı; Mösyö Crevel de “anladım” gibi bir eda ile bu selama karşılık verdi.
“Yarın geleceksiniz, değil mi Matmazel Fischer?” dedi.
“Davetlileriniz yok mu?” diye Kuzin Bette sordu.
“Çocuklarım ve siz, hepsi bu kadar.” diye misafir karşılık verdi.
“Pekâlâ, o hâlde geleceğimden emin olabilirsiniz.”
Burjuva milisi Yüzbaşı, Barones Hulot’yu tekrar selamlayarak “Emirlerinize amadeyim, madam!” dedi.
Madam Hulot’ya da Poitiers’de veya Coutances’da taşralı bir aktörün, rolün gayesini belirtmek lüzumunu duyduğu zaman, Tartuffe’ün Elmire’e2 bakışı gibi baktı.
Madam Hulot, apartmanın düzenine göre, oyun salonuna bitişik bir odayı göstererek “Eğer beni takip ederseniz, mösyö…” dedi. “İşleri konuşmak için orada bu salondan daha rahat olacağız.”
Bu oda, penceresi bahçeye bakan oturma odasından ince bir bölme ile ayrılmıştı. Madam Hulot, Mösyö Crevel’i bir müddet yalnız bıraktı. Çünkü kimsenin gelip dinlememesi için odanın penceresiyle kapısını kapamak lüzumunu duydu. Hatta bahçenin nihayetindeki eski kameriyede oturduklarını gördüğü kızıyla kuzinine gülümseyerek büyük salonun camekânlı kapısını kapamak ihtiyatını bile gösterdi. Büyük salona birisi girerse kapının açıldığını duymak için de oyun salonunun kapısını açık bırakarak döndü. Barones, böyle gidip gelirken kendisini kimse görmediği için çehresine bütün düşüncesini aksettirmişti. Kim onu bu hâlde görse ızdırabından ürkerdi. Lakin büyük salonun giriş kapısından oyun salonuna gelirken yüzü, bütün kadınların, hatta en samimilerinin bile iğreti olarak takındıkları, nüfuzu güç bir çekingenlik ifadesine büründü.
Ne de olsa garip görünebilecek bu hazırlıklar esnasında, Millî Muhafız bulunduğu salonun mobilyasını tetkik etmişti. Vaktiyle kırmızı, güneşte solarak şimdi morlaşmış, uzun müddet kullanmanın tesiriyle de kıvrımları lime lime olmuş ipek perdeleri, rengi atmış bir halıyı, yaldızı dökülmüş ve lekelerle mermerleşen ipekli pervazlarından eskimiş mobilyaları görünce Crevel’in sonradan görme ablak tacir yüzünde hor görme, hoşnutluk, ümit ifadeleri safdil bir eda ile birbirini kovaladı. İpek elbisenin hışırtısı ona Barones’in geldiğini haber verdiği zaman, kendini bir kere daha tepeden tırnağa kadar süzerek Empire üslubundaki eski saatin üstünden, aynada kendine bakıyordu. Hemen hazır ol vaziyeti aldı.
Barones, 1800’lerde muhakkak ki çok güzel olacak küçük bir kanepeye kendini attıktan sonra, bronzdan sfenks başlı kollarının boyası pul pul kalkıp yer yer tahtası meydana çıkmış bir koltuğu göstererek oturması için Crevel’e işaret etti.
“Madam, aldığınız bu tedbirler büyük bir mazhariyet olurdu, eğer ben…”
Barones, Millî Muhafız’ın sözünü keserek “Bir âşık olsaydım!” diye karşılık verdi.
Yüzbaşı sağ elini kalbinin üstüne koyarak bu türlü bir ifadeyi soğukça görünce de bir kadını hemen daima güldürecek gözlerini yuvarlayarak “Âşık kelimesi çok zayıf.” dedi. “Büyülenmiş deseniz?”
Barones, gülemeyecek kadar ciddi bir tavırla “Dinleyiniz, Mösyö Crevel.” dedi. “Elli yaşındasınız, Mösyö Hulot’dan on yaş küçüksünüz, biliyorum ama ben yaştaki bir kadının çılgınlıklarını güzelliğin, gençliğin, şöhretin, şerefin, bize her şeyi, hatta yaşı bile unutturacak kadar gözlerimizi kamaştıran şaşaalardan birkaçını mazur göstermesi lazımdır. Elli bin liralık geliriniz varsa da bu, ancak yaşınıza denktir; oysaki bir kadının ısrarla aradıklarından hiçbirine sahip değilsiniz.”
Millî Muhafız ayağa kalkarak ve ilerleyerek “Ya aşk?” dedi. “Bir aşk ki…”
Barones, bu gülünçlüğe bir son vermek için onun sözünü keserek “Hayır, mösyö, buna inat deyiniz!” dedi.
“Evet, inat ve aşk! Ama daha fazla bir şeyler, haklar…”
Hor görme, meydan okuma ve kalp kırgınlığıyla yüksekten bakar bir tavır alan Madam Hulot “Haklar mı?” diye bağırdı. “Ama böyle konuşursak…” diye devam etti. “Hiç anlaşamayız; hem ben sizin buraya, ailelerimiz arasındaki rabıtaya rağmen sizi bizden uzaklaştırmış olan şey üzerinde konuşmak için gelmenizi istemedim.”
“Ben öyle sandım.”
“Sonra, mösyö! Âşıktan, aşktan, bir kadın için çok daha açık saçık şeylerden bahsedişimdeki kayıtsız, açık tarzdan anlamıyor musunuz ki iffetli ve faziletli kalmaktan yana tamamıyla gönlüm rahattır! Hiçbir şeyden, hatta sizinle beraber bir odaya kapanmış olmak töhmetinden bile korkmuyorum. Bu, zayıf bir kadının hareket tarzı mı? Gelmenizi niçin rica ettiğimi pekâlâ biliyorsunuz!..”
Crevel, soğuk bir tavır takınarak “Hayır, madam!” diye karşılık verdi.
Dudaklarını ısırdı, yine hazır ol vaziyeti aldı.
Barones Hulot, Crevel’e bakarak “Öyle ise, karşılıklı işkencemizi azaltmak için sözümü kısa keseceğim.” dedi.
Crevel, alaylı bir eda ile muhatabını selamladı; işten anlayan biri bu selamda eski bir çerçinin nezaketini okurdu.
“Oğlumuz kızınızla evlendi.”
“Şimdiki aklım olsaydı!..” dedi Crevel.
Barones telaşlı bir ifade ile “Bu evlenme yapılmazdı.” dedi. “Ona şüphe yok. Gerçi, bunda teessüfe mahal yok. Oğlum, yalnız Paris’in birinci sınıf avukatlarından biri olmakla kalmıyor, bakın, işte bir yıldır da mebustur; hem Meclisteki ilk çalışmaları kısa zamanda bakan olacağını umduracak kadar parlaktır. Victorin iki defa mühim kanunların raportörü oldu, isteseydi temyiz mahkemesi savcısı olacaktı. Hâlâ, bana servetsiz bir damadınız olduğundan dem vurursanız…”
“Yardım etmeye mecbur olduğum bir damat.” diye Crevel söze başladı. “Bu bana hepsinden daha ağır gibi geliyor, madam. Kızımın çeyizini teşkil eden beş yüz bin franktan iki yüz bini, Tanrı bilir, neye sarf edildi!.. Oğlunuz beyefendinin borçlarını ödemeye, evini görülmedik bir şekilde döşemeye… Beş yüz bin franklık bir ev ki bugün ancak on beş bin frank getiriyor çünkü o, evin en güzel kısmını işgal ediyor, bundan da iki yüz altmış bin frank borçlu kalıyor. Gelir, ancak borcun faizini karşılıyor. Bu yıl kızıma, iki ucu bir araya getirebilsin diye, şöyle böyle yirmi bin frank veriyorum. Söylediklerine göre de adliye sarayında evvelce otuz bin frank kazanan damadım şimdi, Mebusan Meclisi için adliye sarayını ihmal edecekmiş.”
“Bu, Mösyö Crevel, konu dışıdır, bizi konumuzdan uzaklaştırıyor. Ama bu bahsi kapamak için söyleyeyim; oğlum bakan
2