Скачать книгу

tüm o sert ve soğuk tavrına rağmen aslında dostluğa aç olduğuna dair içimde hissettiğim o tuhaf ve sebebi bilinmez duygu olmasa onunla arkadaş olma çabalarımı çoktan sonlandırırdım.

      En nihayetinde eğer senin güzel mektupların, sevgili Rebecca Dew ve Küçük Elizabeth olmasaydı Katherine’in karşıtlığı ve Pringleların tavrı ile nasıl başa çıkardım bilemiyorum.

      Artık Küçük Elizabeth’le tanışmış bulunuyorum. Kendisi dünya tatlısı.

      Üç gece önce bir bardak sütü Kadın yerine Küçük Elizabeth’in ta kendisine uzattım duvardan. Başı kapının üst tarafına zar zor ulaşıyordu. Yani yüzü sarmaşıklarla çevriliydi. Ufak tefek, solgun, altın rengi ve hüzünlü bir çocuk. Sonbahar alacakaranlığından bana bakan gözleri iri ve altınımsı ela rengindeydi. Gümüş ve altın renginden saçları ortadan ayrılmış, omuzlarına dökülüyordu. Açık mavi pötikare kumaştan bir elbise giyiyordu. Bu hâliyle Elf diyarlarının bir prensesini andırıyordu. Rebecca Dew’ün, “narin mizaçlı” dediği türdendi ve bana bir şekilde iyi beslenmeyen bir çocuk görüntüsü verdi. Bedensel olarak değil de ruhsal olarak. Bir güneş ışığından çok ay ışığı gibiydi.

      “Peki bu Elizabeth mi?” diye sordum.

      “Bu gece değil.” diye cevap verdi ciddiyetle. “Bu gece Betty olduğum gece çünkü dünyadaki her şeyi seviyorum bu gece. Dün Elizabeth’tim ve yarın gece muhtemelen Beth olacağım. Nasıl hissedeceğime bağlı.”

      İşte burada bir kafa denginin dokunuşu vardı. Bu dokunuşla bir kez daha ürpermiştim.

      “İstediğin zaman değiştirip yine de kendininmiş gibi hissedebileceğin bir ismin olması ne kadar da güzel.”

      Küçük Elizabeth kafasını salladı.

      “Çok fazla isim türetebiliyorum. Elsie, Betty, Bess, Eliza, Lizbeth, Beth… Ancak Lizzie değil. Lizzie’den asla hoşlanmadım.”

      “Kim hoşlanabilir ki?” dedim.

      “Sizce bu benim saçmalamam değil mi Bayan Shirley? Büyükannem ve Kadın öyle düşünüyorlar.”

      “Hiç de saçma değil. Çok akıllıca ve çok eğlenceli.” dedim.

      Küçük Elizabeth bana manalı manalı baktı. Çocuğun beni gizli bir ruhani terazide tarttığını hissettim. Sonrasında müteşekkir bir şekilde fark ettiğim üzere terazide hafif gelmemiştim. Çünkü Küçük Elizabeth benden bir ricada bulundu. Küçük Elizabeth hoşlanmadığı insanlardan bir şeyler rica etmezdi.

      “Kediyi kaldırsanız da sevsem olmaz mı?” diye sordu utanarak.

      Dusty Miller bacaklarıma sürtünüyordu. Onu birazcık kaldırdım. Küçük Elizabeth minik elini uzatarak başını keyifle okşadı.

      “Ben kedicikleri bebeklerden daha çok seviyorum.” dedi. Tuhaf bir meydan okuma vardı sözlerinde belli belirsiz. Sanki şok olacakmışım gibiydi ancak yine de gerçeği söylemeye kendini mecbur hissediyordu.

      “Sanırım hiç yakınlarında bebek olmadı. Sen de ne kadar sevimli olduklarını bilmiyorsun.” dedim gülümseyerek. “Senin kedin var mı?”

      Elizabeth kafasını salladı.

      “Hayır yok. Büyükanne kedilerden hoşlanmıyor. Kadın da nefret ediyor. Kadın bu gece dışarıda. Bu sebepten süt için ben çıktım. Süt için dışarı çıkmayı seviyorum. Çünkü Rebecca Dew hoş bir insan.”

      “Peki bu gece o gelmediği için üzüldün mü?” dedim gülerek.

      Küçük Elizabeth kafasını salladı.

      “Hayır. Sen de çok hoşsun. Ne zamandır seninle tanışmak istiyordum ancak yarın gelmeden olmayacağından korkuyordum.”

      Orada durduk ve Küçük Elizabeth sütünü zarifçe yudumlarken sohbet ettik. Bana yarından bahsetti. Kadın, yarının asla gelmeyeceğini söylemiş ancak Elizabeth işin doğrusunu biliyormuş. Bir gün gelecekmiş. Güzel bir sabah uyandığında yarının geldiğini görecekmiş. Bugünün değil yarının. Sonra olaylar gelişecekmiş. Mükemmel olaylar. Kimse kendisini gözetlemeden istediği her şeyi yapabileceği bir gün de gelecekmiş. Yine de Elizabeth’in bunun gerçekleşmeyecek kadar güzel bir şey olduğuna inandığını zannediyorum. Yarında bile. Sonra, liman yolunun sonunda ne olduğunu görebilecekmiş. Güzel bir kırmızı yılan misali kıvrılan o başıboş yolun dünyanın sonuna çıktığını düşünüyor Elizabeth. Mutluluk Adası belki de oradaymış. Elizabeth, geri dönmeyen tüm gemilerin demir attığı bir Mutluluk Adası olduğundan emin. Yarın geldiğinde o adayı bulacakmış.

      “Ve yarın gelince…” dedi Elizabeth, “Milyon tane köpeğim ve kırk beş tane kedim olacak. Kedi almama izin vermeyince büyükanneye böyle dedim Bayan Shirley. O da bana kızdı ve şöyle dedi: ‘Ben benimle böyle konuşulmasına alışkın değilim bayan küstah!’ Beni yatağa yemek vermeden yolladılar ceza olarak. Ama ben küstah olmak istememiştim. Uyuyamadım o gece Bayan Shirley. Çünkü Kadın bana küstahlık yaptıktan sonra uykusunda ölen bir çocuk tanıdığını söyledi.”

      Elizabeth sütünü bitirince ladin ağaçlarının arkasındaki görünmeyen bir pencereden keskin bir tıklatma sesi duyuldu. Sanırım tüm bu süre boyunca gözetlenmiştik. Benim Elf prensesi koştu, altın rengi kafası ladinlerin çevrelediği karanlık patikada gözden kayboluncaya dek parladı.

      “Hayalci bir minik haylaz.” dedi Rebecca Dew kendisine maceramızı anlattığımda. Bu gerçekten de âdeta bir maceraydı Gilbert. Rebecca konuşmasına şöyle devam etti. “Bir gün bana aslanlardan korkar mısın Rebecca Dew?” diye sordu. Ben de, ‘Hiç aslan tanımadığım için buna cevap veremem.’ dedim. ‘Yarında bir sürü aslan olacak.’ dedi. ‘Ama cici, arkadaş canlısı aslanlar olacaklar.’ dedi. ‘Öyle bakarsan göze dönüşeceksin evladım.’ dedim. Bahsettiği o yarında bir şey görmüş gibi bakıyordu. ‘Çok derin düşüncelerim var Rebecca Dew.’ dedi. O çocuğun sorunu yeterince gülmüyor olması.”

      Elizabeth’in sohbetimiz boyunca hiç gülmediğini fark ettim. Sanırım hiç gülmeyi öğrenmemişti. O koca ev çok hareketsiz, yalnız ve kahkahasız… Tüm dünyada sonbahar renklerinin cümbüşü varken bile o ev yavan ve kasvetli görünüyor. Küçük Elizabeth kaçkın fısıltıları çok fazla dinliyor.

      Summerside’daki vazifelerimden biri ona gülmeyi öğretmek olacak galiba.

En yakın ve en sadık dostun, Anne Shirley

      Not: Chatty teyzesinin babaannesinden seçmeler!

      3

Windy Poplars, Spook Caddesi, Summerside25 Ekim

      Sevgili Gilbert,

       Bil bakalım ne oldu? Maplehurst’te yemeğe davet edildim!

      Davetiyeyi Bayan Ellen bizzat yazmış. Rebecca Dew gerçekten çok heyecanlıydı. Beni dikkate almalarına bir türlü inanamadı. Bunun sebebinin ise dostane tavırlarım olmadığından çok emindi.

      “Belli ki kötü niyetleri var. Bak buna eminim!” dedi.

      Ben de böyle bir şeyden şüpheleniyordum açıkçası.

      “Muhakkak en güzel giysilerini giy.” diye talimat verdi Rebecca Dew.

      Ben de mor menekşelerle süslü krem rengi ince elbisemi giydim. Saçımı da yeni bir modele göre yaptım. Çok güzel oldu.

      Maplehurst’teki hanımlar kendi

Скачать книгу