Скачать книгу

vezir varıp bir müddet Kudüs-i Şerif’i muhasara ettikten sonra zorla içeri girdi. Kudüs’ü yaktı ve Beytü’l-Makdis’i yıktı. Beni İsrail’in kimisini öldürdü ve kimisini Sıdkıya ile beraber esir edip Babil’e gönderdi. Beni İsrail’den bazıları Mısır’a ve bazıları Mekke-i Mükerreme’ye kaçıp kurtuldu. Kudüs-i Şerif’te yalnız âcizler ve fukara güruhu kaldı.

      Buhtunnasır, Babil’den ve diğer taraflardan birçok halk gönderip, Kudüs-i Şerif tarafında Beni İsrail’in geri kalanı ile karışık olarak iskân ettirdi ve üzerlerine kendi kaymakamını atadı. Bu olay Buhtunnasır’ın tahta geçişinin on dokuzuncu senesinde meydana geldi. Bu suretle Yahuda ve Bünyamin torunları da perişan oldu. Yahuda devleti tamamen battı ve hükûmet Beni İsrail’in elinden gitti.

      Sıdkıya, Beni İsrail hükümdarlarının sonuncusuydu. Ondan sonra içlerinden hükümdar çıkmadı. Gerçi sonraları, bir ara Beni İsrail’e içlerinden reisler atandıysa da onlar, beldenin büyüğü makamında olup, hükümleri Kudüs-i Şerif’in dışarısına taşmamıştır. Buhtunnasır, bu şekilde Kudüs-i Şerif’i harap ettikten sonra bütün Şam bölgesini zapt etti, emir ve fermanını Mısır’a kadar yürüttü. Civarda bulunan kavimleri ve kabileleri korkuttu. Sonra kendisinin halefleri de bir müddet onun izinden gitti.

      Bu şekilde Keldani devleti, altmış sekiz sene kadar Babil’de hüküm sürdü. Sonra İran’da ortaya çıkan Keyaniyan devleti gelip Babil’i ele geçirerek Keldani devletini mahvetti. O zaman Beni İsrail de esaretten kurtulup vatanına döndü. Kudüs-i Şerif’te toplanıp yetmiş seneden beri harap duran Mescid-i Aksa’yı yeniden bina ettiler. Bu defa Babil’den dönüşlerinde iki binden fazla ulema mensubu beraber bulunuyordu, hatta birisi de Hazreti Uzeyr idi.

      Fakat önceden Kudüs şehri yanıp Beytü’l-Makdis de yıkıldığı zaman Tevrat-ı Şerif de kaybolmuş ve o vakitten beri Beni İsrail içinde ahkâm-ı şeriyye unutulmuş idi. Bunun üzerine Hazreti Uzeyr ulema ve Beni İsrail şeyhi ile bir yere geldi ve Tevrat-ı Şerif’i ezberden okudu. Diğerleri dinleyip yazdılar ve Musevi şeriatının ahkâmını yeniden meydana koydular. Bu şekilde Beni İsrail, Keldaniler’in elinden kurtuldu. Lakin hükûmeti kendi ellerine geçiremeyip İranilere tabi oldular. Ondan sonra, Buhtunnasır’ın üzerinden dört yüz otuz beş sene geçmişken meşhur Büyük İskender İran devletine galip geldi. Babil’i fethettiği sıralarda Kudüs’ü de ele geçirdi, Beni İsrail, Yunanlıların hükmü altına girdi.

      Sonra Romalılar çıkıp Yunan memleketlerini zapt ettiklerinde Kudüs’ü de ele geçirdiler ve Beni İsrail, Romalılar’ın hükmü altında kaldı.

      İşte o zamanlar Beni İsrail üzerine, içlerinden biri başkan olarak atandı. Fakat bu reisler kaymakam ve şehrin büyüğü makamında bulunurdu.

      Hz. Zekeriyya (a.s.), Hz.Yahya (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)’ın Kıssaları

      Hazreti Zekeriyya, Süleyman Aleyhisselam’ın neslindendir. Beytü’l-Makdis’te Tevrat yazan ve kurban kesen başkan idi. Cenabı Hak ona nübüvvet verdi. Hanımı İşa, çocuk doğurmadı. İşa’nın kız kardeşi Hanne ki Beni İsrail’in büyüklerinden İmran adlı zatın zevcesi idi. Onun da evladı olmadı. Hanne, “Cenabı Hak bana bir çocuk verirse Beytü’l-Makdis hizmetine vakfedeceğim.” diye adak adamış.

      O zamanda erkek çocuklarını Beytü’l-Makdis hizmetine tayin etmek âdet idi. Hanne’nin de istediği erkek çocuk olduğundan, o şekilde nezretmişti. Hamile iken kocası İmran vefat etti. Kendisi de arzusunun aksine kız doğurdu. Ona Meryem adını koydu. “Ya Rabbi ne yapayım. Kız doğurdum, sen onu kabul et.” diye Cenabı Hakk’a yalvardı ve onu alıp Beytü’l-Makdis’e götürdü, “Alınız bunu, Mescit’e nezirdir.” deyip Beytü’l-Makdis hademesine verdi. Bir büyük zatın kızı olduğundan hepsi onu büyütüp terbiye etmeye rağbet gösterdi ve Hazreti Zekeriyya Aleyhisselam, onu alıp, hanımının yanına götürdü. Bu suretle Hazreti Meryem, teyzesi İşa’nın yanında büyüdü. Sonra Hazreti Zekeriyya, ona Beytü’l-Makdis’te hususi bir oda yaptırdı. Hazreti Meryem, odasına çekildi. Ve ibadet ile meşgul oldu. Yanına Hazreti Zekeriyya’dan başka kimse giremezdi.

      Hazreti Zekeriyya Aleyhisselam, kendisinden sonra yerini tutacak evladı olmadığından üzüntülü idi. Hanımı zaten çocuk doğurmamış, kendisinin de yaşlanmış olması nedeniyle artık çocuğunun olma ihtimali kalmamıştı.

      Cenabı Hakk’ın lütfu çoktur. İhsan ve inayetinin sonu yoktur. Bir gün Cebrail Aleyhisselam, Allah tarafından, Hazreti Zekeriyya’ya gönderildi. İşa’dan Yahya adında bir çocuk olacağını haber verdi ve Hazreti İsa’nın da dünyaya geleceğini bildirdi.

      Ondan sonra Cebrail Aleyhisselam, Hazreti Meryem’in yanına vardı ve yakasından üfürdü. Hazreti Meryem hemen gebe kaldı. Önce İşa gebe kalıp Yahya’yı doğurdu. Altı ay sonra da Meryem’den İsa doğdu. Hazreti Meryem onu sardı, beşiğe koydu ve alıp kavminin yanına götürdü.

      “Meryem! Sen ne yaptın? Baban fena adam değildi. Anan da fahişe değildi. Sen bir fena iş yapmışsın.” deyip hemen onu taşlamak üzere ellerine taş aldılar. Hazreti Meryem, “Ondan sorunuz.” diye eliyle İsa’ya işaret etti. “Biz beşikteki çocukla nasıl söyleşelim?” dediler.

      Hemen Hazreti İsa söze başladı: “Ben, Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi, beni peygamber yaptı ve nerede olsam beni mübarek kıldı. Doğduğum gün, öldüğüm gün ve sonra dirildiğim gün bana selamet verecek.” dedi. Yahudiler, bunu işittikleri gibi hayrette kaldılar ve Hazreti Meryem’den el çektiler.

      Fakat “Babasız çocuk olur mu?” diye Yahudiler aralarında dedikodu yaptılar. Hazreti Zekeriyya hakkında suizanda bulundular ve sonunda onu şehit ettiler. O zaman Zekeriyya Aleyhisselam yüz yaşında idi.

      Ne garip şeydir ki Yahudiler, Hazreti Âdem’in anasız ve babasız olarak yaratıldığına inanırlarken, Hazreti İsa’nın yalnız babasız olarak yaratıldığına inanamadılar.

      Meryem Aleyhisselam, İsa’yı aldı ve amcasının oğlu Yusuf Neccâr ile beraber Mısır’a gitti. On iki sene orada kaldılar. Ondan sonra Hazreti Meryem ile oğlu İsa, döndüler. Kudüs’e geldiler ve Nasıra köyüne indiler. Hazreti İsa, otuz yaşına girinceye dek orada kaldılar.

      Hazreti Yahya, küçük çocuk iken Tevrat-ı Şerif’i eline aldı, Beni İsrail’e vaaz ve nasihat etmeye başladı ve babası gibi Hazreti Musa’nın şeriatıyla amel etmek üzere Beni İsrail’e peygamber oldu.

      Ondan sonra Hazreti İsa Aleyhisselam otuz yaşına geldiğinde, yeni bir şeriat ile gönderildi ve ona İncil-i şerif nazil oldu. Onun şeriatı gelince Musa’nın şeriatı hükümsüz bırakıldı. Hazreti Yahya Aleyhisselam da onun şeriatına tabi oldu. Hatta o esnada Beni İsrail üzerine başkan olan kişi, kardeşinin kızını almak istedi ve Musa şeriatı üzere nikâh akdini Hazreti Yahya’ya teklif etti. O zaman ise Hz. İsa şeriatında kardeş kızını almak haram kılınmıştı. Onun için Hazreti Yahya da nikâh akdinden kaçındı. Kız ve anası gücenip Hazreti Yahya’nın öldürülmesi için ısrar ettiler. Kudüs reisi bulunan kişi de Hazreti Yahya’yı getirip onların huzurunda boğazlattı.

      Hazreti İsa Aleyhisselam, bir ölüyü diriltti ve anadan doğma körlerin gözlerini açtı. Su üzerinde yürüdü ve daha bu yolda çok mucizeler gösterdi. Kendisine yalnız on iki kişi iman etti ki onlara havariyyun denilir. Onların birincisi Şem’ûnü’s-Safa’dır ki Nasara arasında ona Butrus (Petros) denilir ve birisi de Şem’ûn adında biridir ki ona da Yuda denilir.

      Diğer Yahudiler, imana gelmek şöyle dursun, Hazreti Yahya gibi Hazreti İsa’yı da öldürmeye karar verdiler. Hazreti İsa Aleyhisselam, son defa olarak havariyyun ile bir gece birleşip, gizlice sohbet ediyordu. Yahudiler ise onu öldürmek için sıkı sıkıya arıyordu.

      Hz.

Скачать книгу