Скачать книгу

bahçıvanlarla kimse ilgilenmiyor, kimse bize ne olması gerektiğine dair bir şey sormuyor. Bu yüzden dünya bu hâldedir. Yakıcı ayazlar başlayınca bahçıvan olabilecek en kötü durumdadır. İşte o zaman toprak günden güne, geceden geceye daha da derin bir şekilde sertleşir ve iliğine kadar kurur. Bahçıvan ölü ve taş gibi sert toprakta buz kesilmiş kökleri, kuru ve soğuk rüzgârın iliklerine kadar dondurduğu dalları, tomurcukları düşünür. Bir işe yarayacağını bilsem çobanpüskülüne kendi paltomu, ardıç ağacına kendi pantolonumu giydirirdim; açelya, senin için gömleğimi çıkartırım; ateş feneri, senin üstünü şapka ile örterim ve senin için kızgözü, senin için sadece çoraplarım kaldı, kabullen.

      Hava durumunu oyuna getirmek ve değişmesini sağlamak için çeşitli şeyler var. Örneğin ne zaman beni en sıcak tutan kıyafetlerimi giymeye karar versem çoğunlukla hava ısınıyor. Birkaç arkadaş, dağlara kayak yapmaya gitme konusunda anlaşırlarsa o zaman da hava ısınıyor. Eğer birileri buzlanmayı, sağlıklı, donmuş yanakları, buz pateni pistlerindeki kalabalığı ve buna benzer faaliyetleri tarif eden bir gazete yazısı yazarsa tam da yazının baskıya girdiği anda hava ısınır ki insanlar bu yazıyı okurken dışarıda ılık, hafif bir yağmurla karşılaşırlar, sıcaklık +8 dereceyi bulur. Bu durumda okuyucu tabii ki gazetede hep yalanların ve hilelerin yazıldığını söyler, gazeteyi görmek bile istemez. Tabii buna karşın bela okumanın, ağlamanın, sızlanmanın, lanet okumanın, burun çekmenın, “brrr”lamanın ve diğer büyülü sözlerin hava durumuna etkisi yoktur. Ocak ayının bitkileri arasında en bilinenler camdaki çiçeklerdir. Bunun için odada az da olsa buhar olması gerekir, eğer hava mükemmel derecede kuruysa bırakın penceredeki çiçeğin büyümesini, basit bir iğne yaprağı bile çıkmaz. Bundan başka, pencerenin herhangi bir yerinden hava girecek, hangi yönden pencereye hava giriyorsa orada buz çiçekleri oluşacaktır. Bu yüzden bu çiçekler zenginlerden çok fakirlerin pencerelerinde büyür çünkü zenginlerin pencereleri daha yalıtımlıdır. Botanik açıdan buz çiçekleri aslında tam olarak çiçek değil, yapraktır. Bu yaprakları; hindiba, maydanoz, kereviz yapraklarıyla cynarocephalae, carduaceae, dipsaceae, acanthaceae, umbelliferae familyasından dikenli türlerle, ostropes yani eşek dikeni, aspir, kenger, kirpi dikeni, deve dikeni, yalancı safran, akantus ve diğerleri ile karşılaştırmak mümkündür. Onlar, çatallı, çentikli, kırk yapraklı bitkilere benzerler. Bazen aşkmerdiveni veya palmiye yapraklarına, bir başka zaman da iğne yapraklılara benzerler ancak çiçekleri olmaz.

      Yani bahçıvanlık kılavuzlarının iddia ettiği gibi -ki galiba bu rahatlatma amacıyla yapılır- ocak ayı bile tembellik dönemi değildir. Öncelikle toprağı işlemek gerekir çünkü buzlanmadan dolayı parçalanıyor. O zaman bahçıvan yeni yılda toprağı işlemek için bahçeye fırlar. İşe çapayla başlar ve uzunca bir gayretten sonra koruna1 kadar sert toprakta çapayı kırmayı becerir. Kazmayla dener, bu sefer de kazmanın sapını kırar. Sonra tirpidin alır ve onunla sonbaharda ekmiş olduğu lalenin soğanını parçalamayı başarır. Toprağı işlemek için tek araç keski ve çekiçtir fakat bu insanı kısa sürede bıktıran çok yavaş bir işlem hâlini alır. Toprağı belki de dinamit ile çapalamak mümkün olurdu fakat bahçıvan genellikle dinamit bulundurmaz. Peki bırakalım, her şeyi ısınmaya bırakalım, hava halletsin. Ve işte havalar ısındı, bahçıvan bahçeye fırlar ve bahçeyi işlemeye başlar. Bir süre sonra toprağın tamamını ayakkabılarına yapışmış bir hâlde eve götürür. Bu arada gelecek sezon için çeşitli hazırlıklar yapmaktan başka elden bir şey gelmiyor. “Eğer bodrumunda kuru yer varsa saksı için toprağı hazırla; yaprak çürüğünü, gübreyi, inek pisliğini ve biraz kumu güzelce karıştır.” Mükemmel! Fakat bodrumda kömür var; ah şu kadınlar, aptal ev eşyalarını her yere taşırlar. Şöyle bir yığın humus için yatak odasında ne çok yer var. “Kış dönemini kameriye, taraça ve çardağı tamir etmek için kullan.” Bu doğru ama benim ne kameriyem ne taraçam ne de çardağım var. “Ocak ayında bile çim tohumu depolamak mümkündür.” Ancak yer lazım, belki hol veya tavan arasında olur. “Seradaki sıcaklık derecesine dikkat et.” Yani çok isterdim ama seram yok. Şu bahçıvanlık kılavuzları insana pek bir şey anlatmıyor. Beklemek ve beklemek! Tanrı’m şu ocak ne kadar uzun! Şubat bir gelse artık! Şubatta bahçede yapılacak pek bir şey yok mu? Var, martta bile var. Bu arada farkında bile olmadan bahçesinde çiğdem ve kardelen çıkmış.

      TOHUMLAR

      Bazıları odun kömürünün eklenmesi gerektiğini söylerler, diğerleri buna karşı çıkar. Bazıları demir içerdiğinden biraz sarı kum tavsiye ederler ancak bazıları da yine demir içerdiğinden kullanmamamız konusunda bizi uyarırlar. Kimileri saf nehir kumu kimileri de turba veya talaş tavsiye ederler. Yani kısacası toprağın tohumlar için hazırlanması büyük bir muamma ve büyücülük merasimidir. Toprağa mermer tozunun eklenmesi gerekiyormuş. İyi de nereden bulalım? Bunun dışında üç yıllık inek pisliği (Burada üç yaşındaki ineklerin pisliğinden mi, yoksa üç yıl boyunca eskitilmiş gübreden mi bahsediliyor belli değil.), biraz taze köstebek yığını toprağı, eski domuz derisinde dövülmüş kil, Labe Nehri’nin kumu (Vltava Nehri’nin kumu olmaz!),2 üç yıl eskitilmiş gübreli toprak, altın eğrelti otundan humus, asılmış bakirenin mezarından bir avuç kadar toprak gerekli. Bütün bunlar iyice karıştırılmalı. (Bu işlerin yeni ayda mı, dolunayda mı, yoksa cadı yakma gecesinde3 mi yapılması gerektiği bahçıvanlık kılavuzlarında yazmıyor.).

      Ve bu gizemli toprağı saksılara dökün. Üç yıl güneşte bekletilmiş, suya bastırılmış, onların dibinde biriken suda kaynatılmış cam kırıkları ve bir parça odun kömürü koyarak ki buna karşı çıkan başka otoriteler var. Bütün bunları gerçekleştirdiğinizde, yüzlerce kuralı aşıp işin özüne, tohum ekmeye geçebilirsiniz. Tohumlara gelince, bazıları burna çekilen tütün otuna benzer; diğerleri açık sarı renkli bit yumurtasına; kimileri parlak, simsiyah ve bacaksız pireye; bazıları madeni para gibi yassı, diğerleri kabarık, başkaları iğne kadar ince; kimileriyse kanatlı, havlı, çıplak, kıllı, hamam böceğine benzer. Böcek kadar büyük, güneş tozu kadar küçüktür. Her çeşidin farklı ve tuhaf olduğu konusunda sizlere şahitlik edebilirim. Hayat karmaşıktır. Bu büyük ibikli, çirkin şeyden alçak ve kuru deve dikeni büyüyecek fakat şu sarı bit yumurtasından dev çenek çıkacak. Ne yapabilirim? Açıkçası bunlara inanmıyorum. Pekâlâ, tohumları ektiniz mi? Saksıları ılık suya koyup üstünü cam ile örttünüz mü? Odada 40 derecelik sera sıcaklığının oluşması için pencereleri güneşe karşı korumaya aldınız mı? Şimdi her tohumcuyu büyük ve telaşlı bir hadise bekliyor, yani beklemek… Terlemiş, paltosuz, yeleksiz ve nefesini tutarak bekleyen kişi, saksıların başında eğilip filizleri topraktan gözleri ile çıkarıyor. Birinci gün bir şey çıkmaz; bekleyen kişi gece yatakta sağa sola döner, sabahı zor eder. İkinci gün toprakta bir tutam küf belirler. Bekleyen kişi seviniyor; hayati belirtilerin ilk izleri. Üçüncü gün uzun beyaz bir sap çıkar ve deli gibi büyümektedir. Bekleyen kişi “İşte bu!” diye neredeyse bağırarak sevinecektir ve ilk fideye gözü gibi bakar. Dördüncü gün filiz imkânsız bir uzunluğa erişince, “Acaba bu yabani bir ot mu?” diyerek bekleyen kişiyi bir huzursuzluk sarar. Bu endişenin sebepsiz olmadığını kısa sürede anlar. Her zaman saksıda ilk boy veren, uzun ve ince şey yabani ottur. Bu bir doğa kanunu olmalı. Sekizinci gün veya daha sonraki günlerde birdenbire gizemli ve kontrolsüz bir şekilde (Çünkü bunu şimdiye kadar kimse ne gördü ne de yakaladı.) toprak açılır ve ilk filiz ortaya çıkar. Her zaman bitkilerin, tohumdan, kök olarak aşağıya doğru veya patates sapı gibi tohumdan yukarıya doğru büyüdüğünü

Скачать книгу


<p>1</p>

Çekoslovakya’da (Çek Cumhuriyeti) kullanılan para birimi; burada madeni para anlamında kullanılıyor (e.n.)

<p>2</p>

Labe (Elbe) Nehri, Orta Avrupa’nın en büyük nehirlerinden biridir. Çek Cumhuriyeti’nin kuzeybatısından doğan nehir, Almanya topraklarından geçtikten sonra Kuzey Denizi’ne dökülür. Vltava Nehri ise Çek Cumhuriyeti’nin en uzun nehridir ve Labe Nehri’ne dökülür (ç.n.).

<p>3</p>

Cadılar Bayramı’ndan farklıdır (ç.n.).