Скачать книгу

kazanmış olarak döndükten sonra İslam dini pek kuvvetlendi ve bütün düşmanların gözleri yıldı.

      Medine’deki Yahudiler, “Tevrat’ta adı geçen ahir zaman peygamberi budur.” demeye başladılar. Henüz iman etmeyenlerden bazıları iman etti. Bazıları da görünüşte İslam’a girdi. Böylece Müslümanlar içinde bir hayli münafıklar türedi.

      Hz. Peygamber’in hicretinden sonra Yahudiler, Resul-ü Ekrem ile harp etmemek ve onun düşmanlarını cenge kışkırtmamak üzere anlaşmışlardı.

      Medine taraflarındaki Yahudiler, Kureyza ve Nadir diye başlıca iki kabileden meydana geliyordu ancak bunlardan başka Beni Kaynuka denen bir kabile vardı ki Medine’nin Aliye Bölgesi’nde Cısr-i Buthan denilen yerde yaşıyorlardı. Kaleleri sağlam ve kendileri cesaretleriyle tanınmışlardı. Hazreç Kabilesi onların dostu ve koruyucusu idi.

      Müslümanlardan birini öldürerek sözleşmelerine aykırı davrandıklarından dolayı Resul-ü Ekrem, Hicret’in bu ikinci senesi şevvalinin ortalarında, ensardan ve Evs Kabilesi ileri gelenlerinden Ebu Lübabe İbni Abdül-Münzir’i (r.a.) Medine’de vekil bırakıp, sancağı amcası Hamza’nın (r.a.) eline vererek, gazilerle Medine’den çıktı. On beş günlük mesafede olan Kaynukaoğullarını kuşattı. Nihayet zilkade başında teslime mecbur oldular. Hazreç büyüklerinden, münafıkların başı olan Abdullah İbni Übey İbni Selûl de onların öldürülmemesini, affını istirham edip, bu hususta çok ısrarda bulunduğunda Resul-ü Ekrem, onları öldürtmekten vazgeçerek Şam tarafına sürdü. Kalelerinde bulunan silah ve malların beşte birini hazineye alıp, geri kalanını gaziler arasında paylaştırdı.

      Ebu Süfyan İbni Harp İbni Ümeyye, adı geçen kervan ile Mekke’ye vardı. Arkasından Bedir’de dağılan asker de düzensiz bir hâlde Mekke’ye eriştiğinde Kureyş’in birinci derecedeki başlarından kimi ölmüş, kimi esir düşmüş olduğu için, Ebu Süfyan, tabiatıyla Kureyş’in başı sayıldığından, Müslümanlar üzerine bir sefer etmedikçe karılarının yanına varmamak ve güzel kokular sürünmemek üzere yemin etmişti.

      Bundan dolayı iki yüz atlı ile Mekke’den çıkıp Medine yakınlarına geldiklerinde ileriye birkaç atlı göndermişti. Onlar da Medine’ye bir saat kadar uzaklığı olan bir yere gelip Müslümanlardan birini şehit etmişlerdi. Resul-ü Ekrem, bunu işittiği gibi seksen süvari ve yüz yirmi piyade ile Medine’den çıkıp o tarafa hareket etti.

      Kureyşliler ise henüz Bedir bozgununun acısını unutmamış olduklarından, hemen kaçma yolunu tuttular ve hafiflemek için yanlarındaki azık ve zahire çuvallarını atarak büyük bir hızla kaçıp gittiler. Bu yüzden Müslümanlar Kureyşlilere yetişemediler fakat arkalarından bu çuvalları toplayıp zahmetsiz bir şekilde epeyce erzaka sahip oldular.

      Bu seferde Resul-ü Ekrem beş gece Medine dışında kalmış ve zilhiccenin dokuzuncu günü Medine’ye ulaşmıştı. Ertesi gün bayram namazı kıldı ve kurban kesti, ashaba da kurban kesmeleri için emretti.

      Yine zilhicce ayında Resul-ü Ekrem sevgili kızı Fatımatü’z-Zehra’yı (r.a.) amcasının oğlu olan Ali bin Ebu Talib (r.a.) ile evlendirdi. O vakit Hazreti Fatıma on beş yaşında ve Hazreti Ali yirmi bir yaşındaydı.

      Ashabın büyüklerinden Osman İbni Maz’ûn (r.a.) bu sene ebedî âleme göçmüştür. Yine bu sene Kureyş reislerinden Ümeyye İbni Salt da dünyadan göçüp gitmiştir. Bu Ümeyye, semavi kitapları incelemiş, peygamber gönderileceğini öğrenmiş fakat kendisi ahir zaman peygamberi olma emeline düşmüş iken Muhammed Mustafa (s.a.v.) gönderilince hasedinden dolayı inkâr ve sapıklıkta direnmişti. Bedir Harbi’nde Şam’da bulunup, sonra Mekke’ye giderken Bedir köyüne uğradığında kendisine Bedir çarpışmasında öldürülen Kureyş reislerinin atılmış oldukları, adı geçen kuyu gösterilmiş ve dayı oğulları olan Utbe İbni Reb’ia ile Şeybe İbni Reb’ia’nın orada oldukları söylenmişti. Bu nedenle o kuyunun başına gidip onlara ağıt olarak uzun bir kaside söylemiş ve sonradan kendisi de cehenneme yollanmıştır.

      Daha sonra Hicret’in üçüncü senesi oldu. Bu senenin rebiülevvelinde Yahudilerden ve Nadir Kabilesi reislerinden Ka’b bin Eşref öldürüldü. Ka’b bin Eşref şairdi. Resul-ü Ekrem’i hicvederdi. Bu sırada Mekke’ye gidip gelmiş ve Mekke’de iken Bedir Harbi’ne dair ağıtlar söyleyerek, Kureyş’i Müslümanlar aleyhine epeyce kışkırtmıştı.

      Ensardan ve Evs Kabilesi’nden Muhammed İbni Mesleme, kendi kabilesinin yiğitlerinden oluşan dört kişilik yoldaşlarıyla gidip, Ka’b’ın başını kesti ve başkalarına ibret olarak gösterdi. Yahudiler, sabahleyin Hazreti Peygamber’in yanına gelip, bundan dolayı şikâyet ettiler. Resul-ü Ekrem de Ka’b’ın ne türlü bir karışıklık çıkarmaya çalıştığını anlatınca, Yahudiler bir şey diyemeyip gittiler.

      Bedir çarpışmasından sonra Kureyş için öteden beri gidip gelmekte oldukları Şam yolu tehlikeli olduğundan, Irak yoluyla dolaşarak Şam’a gidip gelmeye başladılar. Bu sırada Irak yoluyla bir Kureyş kervanı hareket etmişti. Safvan İbni Ümeyye ile Huveytib İbni Abdül-Uzza da kervanla beraber idi. Resul-ü Ekrem, ondan haberi olduğunda, yüz süvari ile Zeyd bin Harise’yi (r.a.) gönderdi.

      Necid’de, Karde adlı subaşına vardılar ve kervanı vurdular. Bütün mallarını alıp Medine’ye götürdüler ve beşte birini hazine için ayırdılar. Bu beşte birin kıymeti yirmi bin dirhemi buluyordu.

      Yukarıda geçtiği üzere Bedir Harbi sırasında Resul-ü Ekrem’in kızı ve Osman bin Affan’ın (r.a.) hanımı Rukuyye (r.a.) vefat etmişti. Sonra Hz. Ömerü’l-Faruk’un (r.a.) damadı Huneys İbni Huzâfetü’s-Sehmi ölünce, kızı Hafsa (r.a.) dul kaldı.

      Hazreti Ömerü’l-Faruk, kızı Hafsa’yı Hz. Osman’a vermek istedi. Hz. Osman da bu niyette bulunmuşken, sonradan vazgeçtiğinden, Hazreti Ömerü’l-Faruk gücenmiş oldu. Resul-ü Ekrem ise bu sırada Hz. Hafsa ile evlendi. Böylece Hz. Ömer’i kayınpederi olmakla şereflendirerek, gönlünü hoş etti. Kendi kızı Ümmü Gülsüm’ü de (r.a.) Hz. Osman’a verdi. Bundan dolayı ona, “Osman-ı Zi’nnureyn” iki nur sahibi denildi.

      Uhud Savaşı

      Yukarıda geçtiği üzere Bedir Savaşı sırasında Ebu Süfyan, İbni Harp ve Amr bin As, kıyı yoluyla savuşup Bedir çarpışmasına sebebiyet veren, daha önce bahsedilmiş olan kervanı Mekke’ye ulaştırmışlar idi. Bu kervanda bin deve yükü mal vardı. Sermayesi elli bin altın idi. Bunda Kureyş büyüklerinden pek çok kimselerin payı vardı. Hâlbuki onların çoğu Bedir Harbi’nde idiler. Ondan dolayı kervan Mekke’ye gelince, bütün mallar Dârü’n-Nedve’ye konup saklandı.

      Kureyş ordusu Bedir’de fena hâlde bozulup dağılarak Mekke’ye varınca, Safvan İbni Ümeyye, İkrime İbni Ebu Cehil ve Abdullah İbni Reb’ia gibi babaları yahut kardeşleri ölenler, Ebu Süfyan’ın yanında toplandılar. “Muhammed, bizim büyüklerimizi öldürdü. Bizleri kimsesiz bıraktı. Şu kervanın kârından bize yardım ediniz ki ondan öcümüzü alalım.” dediler.

      Ebu Süfyan hemen uygun gördü. Öteki sermaye sahiplerini de razı ederek, kervandaki malları sattılar. Kureyşliler, Şam ticaretinden bire bir kâr ederlerdi. Bu sefer de malları sattılar, sermayesi olan elli bin altını sahiplerine verdiler. Elli bin altın kadar kâr kaldı. İşte bu kârdan yirmi beş bin altın ayrıldı. Onunla çöl Araplarından asker toplamak üzere karar verildi.

      Fakat Bedir’de ölen Kureyş’in büyüklerini hatırlayarak ve onlar için ağıtlar söyleyerek halkı savaşa kışkırtmak üzere, söz ve sohbeti dinlenir birkaç kişinin bu işe girişmeleri gerekli görüldü. İşte bunun için Amr İbni As, Hübeyre İbni Ebu Veheb, İbnü’r-Reb’i ve Ebu Azzetü’l-Cumehi seçilerek kabilelerin içlerine gönderildi.

      Gerçi

Скачать книгу