Скачать книгу

bütün hayvani kudretinin alevlendiği bir ateş ocağı olan kucağında dans etmesine razı olamaz.

      İşte bu gibi “esasen insana ait yücelik hissine” aykırı ve hakiki medeniyet ile hiçbir münasebeti olmayan hâller müstesna tutulursa İslam ile medeniyet arasında hiçbir türlü engel tasavvur edilemeyeceği ortaya çıkar.

      Eğer “rağbet edilen medeniyet”, Avrupa’nın “fazilet ve kötülüklerinin karışımından meydana gelen şey” ise bizim için yalnız fazilet yönünü alıp yarım medeni kalmak daha hayırlıdır. Zira biz, o karışımın Avrupa’yı sonunda helak edeceğine, tarihî örneklerin delaletiyle inanıyoruz.

      6. Garsen De Tasi, Kosen De Persival

      Her ikisi de Fransız oryantalistlerinden olup birincisi Türkçe yazılmış İslami eserleri ve İkincisi “Maka mat-ı Hariri”yi ve “Muallakat-ı Seb’a”yı tercüme etmişlerdir. Her ikisinin de İslam’a ait düşünceleriyle hükümleri sehiv ve hatadan uzak kalmış değilse de çok mutaassıpça fikirler ve iftiralar da görülmez.

      7. Veyil

      Alman dil bilginlerinden olup İslam dini hakkında fikir beyan edenlerin en garazkâr ve vukufsuz münekkitlerinden sayılmıştır. Peygamberin hayatı, hulefa-ı raşidin, Abbasiler hakkında eserler yazmıştır.

      8. Movyer

      İngiltereli ve Hindistan’ın mahkeme azalığında bulunmuş olup Hint kavimleri hakkında bir eser yazmış, bu münasebetle İslam dini hakkında sofuca ve cahilce hükümler ve düşünceler yürütmüştür. Beyni hurafeler ve esatir ile dolu olan Movyer, Peygamber Efendimiz’de fevkalade bir hâl olduğunu inkâr etmemekle beraber “ifritin sihirli eline düştüğüne” itikat ediyor! Fen bakımından Movyer’e şu itikadından dolayı “cehil ve taassup cinneti”ne müptela bir adam nazarıyla bakmak icap eder.

      9. Şantpi De La Susey

      Dinler tarihinde İslam dini için yazdığı fikirler, şimdiye kadar gayrimüslim münekkitlerin göstermediği derecede tarafsızcadır.

      Bu eser sırf “müspet ilim ve hakikatin tarafını tutma” usulüyle yazılmıştır. Adı geçen tarihçi ile bir İslam mütefekkirinin aynı şekilde düşünmediği noktalar varsa da bu husustaki ihtilaflar fen ve tetkik dışına çıkmaz. Zira tarihçi, hiçbir garaza, taassuba, gizli maksada mağlup değildir.

      Şantpi De La Susey’in eseri, Avrupa’da yazılan eserlerin en mükemmeli ve en zirvesidir. Çok yerde bu zatın vakıfane incelemelerini İslam’a yabancı olanların garazkârca fikirlerine karşı şahit ve delil göstereceğimizden şimdilik fazla söze lüzum görmüyoruz.

      İSLAM TARİHİ

      MUKADDİME/GİRİŞ

       İslamı İnkâr Eden İki Grup – Dozy ve Benzerlerinin Fikirlerinin Özeti – Tarihi İmkânsız ve Ruhsuz Bırakan Yarım Hükümlü Zanlar – Olayları Çarpıtarak Kendi Ekol ve Maksadına Yararlı Kılma İlleti – En Doğru Usul

      1. İslamı İnkâr Eden İki Grup

      İslam’ın inkârcıları iki sınıfa ayrılır. Birinciler, mevcut dinlerden birine mensup olanlardır. İkinciler ise insanın sosyal topluluğu için dinleri zararlı gören aşırı akılcı [rasyonalist] ve maddecilerden itibaren dinleri “alelade bir tekâmül meselesi” gören mutedil filozoflara kadar olan eleştiri ustalarından ibarettir. Birinciler, İslam’ı kabul etmemek zorundadırlar. Bundan dolayı böyleleri kendilerini dine itirazdan ve dini değiştirip çarpıtmaktan kurtulup yükselebilmiş eserler yazamazlar. Onlarca İslam’a dair eser yazmak; İslam’ı akıl ve bilim yoluyla düşünüp tartmak yani yorumlamak manasına gelemez. Tam aksine her ne yapıp yaparak İslam’ı çürütmek manasına gelir.

      Bu zorunluluğu, onların bağlı oldukları dinin kural ve inanç sisteminde aramak lazım gelir. Mesela bir Hristiyan âlimi, İslam’a dair bir eser yazacağı vakit, inceleme ve araştırmadan sonra vermesi gereken hükmü, inceleme ve araştırmadan önce verir. O, kesin bir kural olarak “İslam’ın doğru olmadığını” daha başlangıçtan kabul etmiştir. Zorunlu olarak her yazdığını, bu kuralı ispat maksadıyla yazar, her şeyi bu maksada yararlı olacak şekle sokar.

      Tecrübe ve incelemeden önce, apriori [peşin] verilen bir hüküm üzerine yazılan böyle bir eserde hiçbir ilmî kıymet bulunamaz. Bu, bir itikat yani inanç meselesidir. Fakat itikadın bu şekli makbul bir şey ise bütün inançların makbul olması gibi “makul olmayan” bir netice çıkar. Her kim: “Ben böyle inandım, bundan dolayı bu gerçektir.” derse hayvanlara ve cansız şeylere ibadet edenlerin de inancını makul ve meşru görmek icap eder.

      Hristiyanlık, hak din olarak, kendinden evvel gelen ve kendisinin babası olan “Yahudi dini”ni tanır, fakat Hristiyanlıktan sonra o dini hükümden düşmüş görür. Hristiyanlık inançlarına göre İsa dini, mutlak, nihai ve umumi dindir. Hz. İsa, insanlığı kurtarmak için gelmiş ve insan şekline girmiş Allah’tır, Allah’ın oğludur. Ondan sonra başka bir hak dinin ortaya çıkması mümkün değildir.

      Böyle bir inanca bağlı olan kimsenin, İslam’ı tarafsızca muhakeme edemeyeceği ve ister istemez uygun olmayan bir hüküm vereceği apaçık meydandadır.

      İşte İslam dinini değerlendirenlerin hemen hepsi bu inanca bağlı ve hatta bir kısmı bu inancı inkâr etmesine rağmen yine onun tesirlerinden tamamen kurtulması imkânsız ve ancak pek azı tasdik ettikleri inanca ait tesirlerden serbest kalmış insanlardır.

      Örnek olarak Movyer’i ele alalım. Bu adam, “sofu bir Hristiyandır”, cinlere ve şeytanlara inanır. İslam’ın peygamberini tenkit ederken onda birtakım harikalar, bir mükemmellik, bir eşsizlik görüyor, burasını inkâr edemiyor. Fakat Hazreti Peygamber’e “hak resulü” diyemez. Sebebi, akıl ve bilim yoluyla peygamberi kabul etmemesi değildir. Aksine Tevrat adı altında toplanan büyük tarih ve hurafeler mecmuasında isimleri yazılı peygamberlere27 tamamıyla inanır. Hatta Tevrat’ın nakline göre bunlar içinde âsi ve mecnunlar bulunsa bile… Fakat İslam’ın peygamberine inanmaz, zira kendi inancı buna engeldir. Bundan dolayı Movyer, Cenab-ı Nebi’de [Hz. Peygamber’de] meydana gelen harikaları ve fevkaladeliği “ifritler”in sihir ve büyüsü altına düşmesine dayandırıyor.

      Böyle bir zan ve iddia, bir fen ve ilim adamını tebessüme mecbur edecek kadar bayağı ve çocukçadır. Fakat basit akıl sahibi kimselerin ve aynı inanca bağlı olanların hoşuna gidiyor. Bu derece ilme ve fenne aykırı, akla uygun olmayan fikirler ileri süren bir adamın, bütün söz ve hükümlerinin bu türlü esaslardan oluşacağı ve bundan dolayı aynı kıymete sahip olacağı herkesin kabul edeceği şeylerden iken birçokları bu fikirlere ehemmiyet vermek tuhaflığını gösteriyor.

      Yahudilere göre Hristiyanlık bir tür dinden ayrılmadır. En insaflı şüpheciler, Müslümanlığın ancak Araplara mahsus bir din olduğunu itiraf ederler. Şu hâlde inancı bakımından bir Yahudi dahi İslam’ı tarafsızca değerlendiremezse de Yahudilerden İslam aleyhinde kalem oynatanlar çok görülmez.

      İkinci sınıf aşırı inkârcılar, hangisi olursa olsun bütün dinlerin düşmanları olup onlara göre hangi din olursa olsun hepsi ilerlemeye engeldir, insana ait aptallığı devam ettirmeye yarar, hayalî ve kuruntu olan şeylere hakikat ve kutsiyet rengi verir. Velhasıl din, akla ve bilime aykırıdır, insanlığın çocukluk asırlarının bir hediyesidir.

      Bu iddialarda hakikat var mıdır? Hakikaten bilim ile din, birbiriyle uzlaştırılması mümkün olmayan şeyler midir? Asla! Önce şurasını belirtelim ki bilim ile dinin konu ve zeminleri başka başka şeylerdir. Bilim, hadiselerin sebeplerinden ve kanunlarından bahseder. Bilim bu

Скачать книгу


<p>27</p>

Bu peygamberlerden bazıları Kur’an’da zikredilmiş değildir. Yahudilerle Müslümanların peygamberler hakkındaki itikatları arasında büyük farklar vardır. Yahudilere göre peygamberlik bir tür dinî reislik, bir tür şeyhliktir. Mesela İshak, oğlu Ays’ı yerine peygamber yapmak isterken; Yakup’un annesi, İshak’ın kör olmasından istifade ederek Ays yerine Yakup’u götürdü, o da dua etti ve peygamberlik Ays yerine Yakup’a verildi, diyorlar. Buna göre Cenabıhakk’ın ne yaptığını bilmeyen bir varlık olması lazım geleceği gibi İshak’ın da zahirde ve batında kör olması lazım gelir.