Скачать книгу

bir süre sonra prens çok aç olduğunu söylemiş. Prenses hizmetçilerine yiyecek ve içecek getirmelerini emretmiş. Sonra şafak sökünceye dek sohbet etmişler. Sabah olduğundaysa prens, genç kadının yanından ayrılmak üzere ayağa kalkmış. Şems El-Nahar sormuş:

      “Nereye gidiyorsun?”

      “Babamın evine ama sana söz veriyorum ki her hafta seni görmeye geleceğim…”

      Prenses ağlayarak “Allah aşkına sana yalvarıyorum. Ne olur beni de götür. Sensizliğin acısını bana bir kez daha yaşatma!” demiş.

      “Gerçekten benimle gelir misin?”

      “Evet!”

      “Gidelim öyleyse.”

      Prenses hemen ayağa kalkmış. Eşyalarının bulunduğu sandığa yönelmiş ve en güzel kıyafetlerini giyip en ihtişamlı takılarını takmış. Bu arada hizmetçilerinin, prensesin yola çıkma kararından haberi yokmuş. Prens, genç kadını sarayın çatısına çıkarmış ve atın arkasına bindirmiş. Kendisi de yerine yerleşip atın yularına sıkıca asılmış. Yükselme düğmesini çevirir çevirmez de at havaya yükselmiş. Hizmetçiler bunu görünce çığlık çığlığa gördüklerini prensesin annesine ve babasına anlatmışlar. Onlar da aceleyle çatıya çıkıp sihirli atın prens ve prensesle birlikte uzaklara doğru uçtuğunu görmüşler. Bunu gören hükümdar, büyük bir acıyla şöyle demiş:

      “Ey prens! Allah aşkına sana yalvarıyorum ki bize merhamet et. Bizi kızımızdan ayırma!”

      Prens ona cevap vermemiş fakat prensesi anne ve babasından ayırdığı için içten içe pişmanlık duyuyormuş. Ona sormuş:

      “Ah benim güzelim, söyle bana, annen ve babanla kalmak ister misin?”

      “Allah biliyor ki efendim, benim tek dileğim seninle birlikte olmak, nerede olursan ol seninle kalmak. Senden başka hiç kimseyi gözüm görmüyor. Annemi ve babamı bile!”

      Bu sözleri duyan prensin neşesi yerine gelmiş ve sevgilisi ile birlikte uzaklaşmaya başlamış. İçinden güzel bir dere geçen yeşil bir çayıra varıncaya dek yolculuklarına ara vermemişler. Burada biraz yemek yedikten sonra rahatlamışlar. Sonra yeniden ata binip yolculuğa devam etmişler. Prens, genç kadının başına bir şey gelmesin diye onu bağlamış. Bu şekilde prensin şehrinin semalarına varıncaya dek uçmaya devam etmişler. Bu sırada prens, sevdiği kadına ülkesini, babasının gücünü ve servetini, kendi babasından daha zengin olduğunu gösterme fırsatı yakaladığı için sevinçliymiş. Şehrin dışında bir yerde, babasının bahçelerinden birine gitmişler. Prens, sevdiği kadını, babasının kubbeli yaz evine götürmüş. Abanozdan yapılma atı kapıda bırakmış ve genç kıza ata göz kulak olmasını söylemiş.

      “Elçi senin yanına gelinceye kadar burada bekle. Şimdi ben babamın yanına gidip sarayı senin için hazırlatacağım. Sonra seni yanıma alırım.”

      Bu sözleri duyan prenses sevinmiş ve “İstediğin gibi olsun…” demiş.

      Prenses bu sözlerden anlamış ki prens onu, onurunu düşündüğü için şehre sokmak istememiş.

      Sonra prens, babasının yanına gitmiş. Babası onun geri dönüşüne çok sevinmiş.

      Prens, “Bilmeni isterim ki sana anlattığım hükümdarın kızını yanımda getirdim. Şu an şehrin dışındaki bahçede bekliyor. Burayı onun için hazırlayalım ve askerler eşliğinde gidip onunla buluşarak soyluluğumuzu gösterelim.”

      “Memnuniyetle…” demiş babası ve şehri en güzel süslerle süsletmiş.

      Sonra hükümdar ve prens, ihtişamlı ordularıyla birlikte yola çıkmışlar. Davullar, zurnalar ve envaiçeşit çalgı eşliğinde yol almışlar. Bu arada prens, hazineden, mücevherleri, güzel kıyafetleri ve hükümdarın zenginliğinin ifadesi olan birtakım eşyayı yanına almış ve prenses için pahalı kumaşlarla zenginleştirilmiş bir gölgelik hazırlatmış. İçine de Hint, Rum ve Habeş kölelerinden oluşan hizmetçiler yerleştirmiş. Sonra gölgelikten ayrılmış ve genç kadını yerleştirdiği eve gitmiş fakat prensesten de attan da eser yokmuş. Bunu görünce dövünmeye, kıyafetlerini parçalamaya ve bahçenin etrafında deli gibi dönmeye başlamış. Aklı başına geldiğinde kendi kendine şöyle demiş:

      Atın sırrını nasıl öğrenmiş olabilir ki? Ben ona hiçbir şey anlatmadım. Belki de atı yapan İranlı bilge onu gördü ve intikam almak için kaçırdı.

      Sonra bahçeyi koruyan muhafızlara civarda yabancı birini görüp görmediklerini sormuş:

      “Buraya gelen birini gördünüz mü? Bana doğruyu söyleyin, yoksa kellelerinizi uçururum!”

      Prensin tehdidi gözlerini korkutmuş. Hep bir ağızdan:

      “Buraya şifalı ot toplamaya gelen İranlı bilge dışında hiç kimseyi görmedik.” demişler.

      Prens, bilgenin sevgilisini götürdüğünü anlamış ve kafası karışmış. Babasının yanına gidip olanları anlatmış.

      “Askerlerle birlikte şehre geri dönün. Bu olay açıklığa kavuşuncaya dek ben de ortalıkta gözükmeyeceğim.”

      Bunu duyan hükümdar ağlamaya ve dövünmeye başlamış. “Ah oğlum, öfkelenme, üzülme bizimle eve dön. Eğer hükümdarın kızı seninle evlenmek istiyorsa sizi evlendiririm.”

      Fakat prens, onun sözlerine aldırmamış ve babasına veda ederek yola çıkmış. Hükümdar da şehrine geri dönmüş. Öfkesi yerini kedere bırakmış.

      Talih bu ya prens, prensesi şehrin dışındaki evde bırakıp babasının evine gittiğinde İranlı bilge, şifalı ot toplamak üzere bahçeye girmiş. Prensesin parfümünün güzel kokusu her yeri sardığından yaşlı adam kokunun nereden geldiğini merak etmiş ve prensese ulaşıncaya kadar dolanmış. Sonra kendi yaptığı atı görmüş. Atı kaybettiği için uzun süre yas tutan yaşlı adamın acısı, bir anda büyük bir sevince dönüşmüş. Atın yanına giden bilge, hâlâ sapasağlam olduğunu görmüş. Tam üzerine binip gidecekmiş ki kendi kendine şöyle düşünmüş:

      Önce prensin ata bakması için kimi görevlendirdiğine bir bakayım…

      Yaşlı adam, büyük çadıra girmiş ve prensesi, gökleri aydınlatan güneşe benzeyen güzel kadını, görmüş. Genç kadını görür görmez onun soylu biri olduğunu, prensin buraya atın üzerinde getirdiğini, şehri onun için süsletirken de onu buraya bıraktığını anlamış. Kadının yanına gitmiş ve yeri öpmüş. Bunun üzerine kadın ona bakmış ve yüzünün ne kadar çirkin olduğunu görüp sormuş:

      “Sen de kimsin?”

      Yaşlı adam, “Ben prensin sizi götürmek üzere görevlendirdiği elçiyim. Sizi şehre yakın başka bir yere götüreceğim çünkü hükümdarımızın eşi uzak mesafelere yürüyemiyor ve sizinle gerçekten de tanışmak istiyor.” diye cevap vermiş.

      “Prens nerede?”

      “Kendisi şu an hükümdarla birlikte şehirde. En kısa zamanda yanınıza gelip sizinle buluşacak.”

      “Söylesene bana, prens beni götürmesi için senden daha yakışıklı birini bulamadı mı?”

      Bilge yüksek sesle gülerek “Evet gerçekten de prensin benden daha çirkin bir kölesi yok ama yüzümün çirkinliği ve bedenimin şekilsizliği sizi kandırmasın hanımım. Eğer prens kadar iyi tanısaydınız beni siz de takdir ederdiniz. Prensin size elçi göndermek üzere beni seçmesinin sebebi çirkin ve sevimsiz olmamdır çünkü size olan aşkı onu kıskanç bir adam yaptı. Benim dışımda birbirinden yakışıklı memluk, zenci köleleri ve harem ağaları var.”

Скачать книгу