Скачать книгу

de yavaş ilerlemiştir. Meselenin böyle oluşu; bu türün en eski zamanlardan günümüze kadar seyrek ve dağınık bir şekilde gelmiş olması, Semavi dinlerin tesirinde kalmış, birçok farklı toplum ve dönemin dolambaçlı yollarından geçmiş ve farklı türlerle kaynaşmış olması, kısacası tarihî dönem bakımından en eski tür olmasından kaynaklanmaktadır.

      Bu görüşten yola çıkarak Türk-Moğol mitolojisi malzemelerini bir araya getirip toparlayarak bunları sınıflandırma, inceleme çalışmaları gündemdedir. Çalışmada doğru bir şekilde sınıflandırılan Kazak-Moğol mitolojik metinlerini etiyolojik ve kozmogonik olarak iki gruba ayırdık. Etiyolojik mitler eski dönemleri ihtiva etmekle birlikte bu mitlerde geçen bazı konular etiyolojik masallar içerisinde de yer almaktadır. Dolayısıyla onların sınırını belirleme konusunda hassasiyet gösterdik. Öncelikle hayvanlarla bitkilerin ve coğrafi şekillerin ortaya çıkışını anlatan örnekleri inceledik. Kültürün ortaya çıkışını anlatan metinler de bu türe girmektedir. Bunlar da burada manevi ilişki ve sağlam bir birliktelik kurmaktadır. Çünkü bu konuyu içeren örnekler (kültürel tahıl, müzik aletleri, sanatın ortaya çıkışı vd.) bütün olarak ele alındığında insan ile tabiatın arasının mesafeli olduğu dönemi işaret etmektedir ve etiyolojik türe yakındır. Söz konusu kozmogonik mitlerin merkezinde de eski konular vardır. Örneğin mitin bu türü eski kabilelerde seyrek görülmektedir. Bu da gök cisimlerinin durumlarının ve özelliklerinin bilinmesiyle gelişen şuurun göstergesidir. Bundan dolayı kozmogonik mitlerde halk astronomisinin ulaştığı bilgi, yani bir dereceye kadar bilimsel düşünce boy göstermektedir. Bu nedenle onların aynı şekilde olduğu ve evrelere ayrıldığı dikkat çekmektedir. Yine de bu örnekler son dönemlerde ortaya çıkmakla birlikte kendisinden daha eski evrelere ait olan etiyolojik mitlerle karşılaştırıldığında ilginç özellikler sergilemektedir. Böyle oluşu halkın gök cisimleri ile tabiat olaylarının daima tılsımlı güçlerle ilişkili olduğunun düşünülmesindedir. Kısaca söyleyecek olursak araştırmanın bölümleri kronolojik sıralamaya tabidir.

      Elbette Kazaklar ve Moğolların mitolojik malzemesinin, folklorun diğer türlerine ait özelliklerin doğru tespit edilebilmesi için bir basamak olduğu açıktır. Örneğin mit ile kargış türünün ilişkisi de böyledir.

      Avrasya bozkırında henüz bölünmemiş keçe örtüyü, ağaç uvıkları1, Türk-Moğol halklarının folklordaki ortaklığını mit türü bağlamında bütün olarak incelemenin önemi büyüktür. Şimdiye kadar yalnızca Kazak ve Moğolların mitolojisi özelinde değil, genel olarak Türk-Moğol halklarının mitolojisi kapsamında da karşılaştırmalı araştırmalara gidilmemiştir. Hatta millî folklor araştırmalarında Kazak mitolojisinin kendisinin özel olarak incelenmediği de açıktır. Mitolojik malzemeyi sistemli bir şekilde derleme ve inceleme işi de yeteri kadar ele alınmamıştır. Bunun bir sebebi mitolojinin, halkın eski inançlarıyla doğrudan ilişkili olmasından ötürü Sovyet döneminin ideolojisine bir yönüyle zıt olmasıdır. Türk soylu halklar ancak bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bu sahaya hevesle yöneldiler. Türk-Moğol halklarının birliği meselesine de bağımsızlık kazanıldıktan sonra gerçek değeri verilmeye başlandı. Kazak-Moğol mitolojisinin karşılaştırmalı olarak incelemesi; Türk-Moğol halklarının eski medeniyetinin kökenini ortaya koymaya, eski dünya görüşünü aydınlatmaya, bugünkü bazı sembollerin sırrını açıklamaya, türün tabiatının tanınarak görkemli geçmişinin açıklanması ve örneklerinin incelenerek manevi hazineye tekrar eklenmesine yardım eder.

      Ş. Velihanov’un 1862-63 yıllarında yapmış olduğu öncü çalışmaların ardından Kazak ve Moğol mitolojisi günümüze değin hiçbir şekilde karşılaştırılıp incelenmemiştir. Moğolların ünlü âlimi D. Banzarov’un Kara Din, nemese Mongoldağı Şamandık [Kara Din ya da Moğollarda Şamanlık] (Banzarov, 1848) adlı eserini okuduktan sonra Ş. Velihanov’un fikir yarıştırmak maksadıyla yazmış olduğu Kazaktağı Şamandıktın Kaldığı / Sledi şamanstva u kirgizov [Kazaklarda Şamanlık Kalıntısı] (Valihanov, 1961: 469-493) adlı eseri, gerçek anlamıyla Kazak ve Moğol mitolojisini karşılaştırmak için iyi bir başlangıç olur. Bundan sonra G.N. Potanin’in eserinin içinde mitolojik metinleri de barındıran genel Türk-Moğol folklor malzemesi, bu dönemin bilim âleminde egemen olan göç teorisi çerçevesinde karşılaştırılmıştır. Bununla birlikte devrimin erken dönemlerinde yayımlanmış olan Dala Valayatının Gazeti [Bozkır Vilayetinin Gazetesi], Etnografiçeskoye Obozreniye [Etnografik Bakış], Jivaya Starina [Canlı Geçmiş] vd. neşriyatlarda ve bazı derlemelerde metinler yayımlanmıştır.

      Kazak folklor araştırmalarının temelini atanların eserlerinde mit adlandırması ile karşılaşılmasa da eski insanların zihninde yer alan manevî unsurlar zaman zaman dile getirilmektedir. Örneğin, A. Baytursınulı “İnsan, ilkel döneminde canlı cansız varlıkları ayırmamıştır. Canlı da cansız da aynı şekilde yaşıyor, aynı ömrü sürüyor gibi görünmektedir… Tabiattan kopup gidecek yeri olmayınca insanın kendisi de tabiatla birlikte, tabiatla ilişkili, onunla kökeni bir şekilde ömür sürmüştür. Cansız varlıkları canlı olarak tanımıştır.” (Baytursınulı, 2003: 278-279) demektedir. H. Dosmuhammedulı; Kazak halk edebiyatını incelerken Kozmogonik anlatmaları gök ışıkları, gök gürlemesi, yıldırım, kayan yıldız, Demirkazık, Yetigen, Ülker, gökkuşağı vd. hakkında olanlar şeklinde türlere ayırmaktadır (Dosmuhamedulı, 1991: 34).

      Sovyet döneminde, M. Avezov’un eserlerinde Türk-Moğol folklorunun birliği meselesinin bazı noktalarına temas edilmektedir. Örneğin Geser (Avezov, 2003: 47), Jengir (Avezov, 1940) destanları değerlendirilmekte, Kazak ve Moğol masallarında ortaklıkların bulunduğuna dikkat çekilmektedir (Avezov 2003: 293). Genel olarak M. Avezov’un eserlerinde mit adlandırması ile karşılaşılmakta, sonrasında ise kısaca açıklama yapılıp eski insanın bilim ile din konusunda ortaya koyduğu fikirler beyan edilmektedir (Berdibayev, 1982: 63-64). Bundan sonraki dönemlerde R. Berdibay (1982: 63-64) ile Ş. Elevkenov (Alevkenov, 1983) eserlerinde mitlere dikkat çekmektedir.

      Miti, ulusal araştırmalarda ilk kez folklor türü olarak 1980 yılında S. Kaskabasov ele alır (Kaskabasov, 1980: 27). Onun bu konudaki düşüncesi 1984 yılında yayımlanan Kazaktın Halık Prozası [Kazak’ın Halk Nesri] (Kaskabasov, 1984: 64-93) adlı çalışmasında kesin olarak sonuca bağlanmıştır. Yazarın başka eserlerinde de mitolojinin bazı noktaları ele alınmıştır. Bilhassa onun uzun yıllar süren araştırmalarının neticesi olarak Kazak mitolojisinin tarihî-dönemsel özelliklerini (Kaskabasov, 2002: 288-345) ayrıntılı bir şekilde gözler önüne sermesi, Türk-Moğol folklor araştırmaları için büyük önem taşımaktadır. S.A. Kaskabasov, dünya mitolojisini; ilkel toplum döneminde oluşmuş ruh-iyelik mitoloji, sonra kölelik toplumu zamanında ortaya çıkan çok tanrılı mitoloji, en sonunda da feodal yönetimlerde oluşan tek tanrılı mitoloji olmak üzere üç temel döneme ayırarak incelemiştir. (Kaskabasov, 2002: 72). Âlim, Kazak mitolojisini en eski devirlerde oluşmuş olan ruh-iyelik mitoloji içerisinde değerlendirmektedir. Kazak mitolojisinin sistemleşememişliğini ve dağınıklığını tam olarak göstermektedir. Eserinde Türk-Moğol halklarının mitolojisinin de aynı özelliklere sahip olduğunu ifade etmektedir.

      Çin’de yaşayan Kazak alimi N. Mınjanulı’nın Kazaktın Miftik Anızdarı [Kazak’ın Mitik Efsaneleri] (Mınjanulı, 1996) adlı çalışmasında millî mitolojimizle ilgili sağlam fikirler bulunmaktadır. Bununla birlikte eserde seyrek karşılaşılan bazı sağlam metinler de yayımlanmıştır. Türk bilim adamı Metin Ergun’un Türk Dünyası Efsanelerinde Değişme Motifi (Ergun, 1997) adlı çalışmasında Kazaklardan 40 metin yer almış, Türkçeye aktarılmak suretiyle yayımlanmıştır. Ancak bu eserde Dala Valayatının Gazeti’nde (Dala Val. 1989:72) yayımlanmış Bulbul men Kızıl Gul [Bülbül

Скачать книгу


<p>1</p>

uvık; çadırın kafes şeklindeki kısmını oluşturan birbirine monte edilerek kafesi oluşturan her bir sırık, dal (Aktaranın notu)