Скачать книгу

cezalandırılırdı.

      Arada Han’ın adamları yoktu. Onlar develerinin dizginini tutup, söz dinlemeden Çince bir şeyler söyleyerek karargâhı geçtiler.

      Bu esnada aslan Manas elindeki aşıkla bir kenardaki aşığa vurdu. Aşık sıçrayıp uçarak, önündeki devenin ayağına ok gibi isabet etti, deve olduğu yerde düştü. İkinci aşık öndeki eşeğin ayağına saplandı ve o da yıkıldı.

      “Han’ın devesini yıktı. Bu Kırgız’ı yakalayın.” diye bağırdı kervanbaşı. Altı kişi Manas’a yapıştı.

      Onlara Manas’ın yiğitleri engel oldular. İki taraf dövüşmeye başladı.

      Er Manas, Çinlilerin küstah kervanbaşını altın kemerinden tutarak kaldırıp yere attı; göğsüne basarak başını kopardı. Efendisinin öldüğünü gören Çinli, Kalmuk ve Şartlar uslu uslu bakıp durdular.

      “Bize dokunan bu muhafızların cezası ölüm olsun. Öldürün!” dedi Manas. Bunu duyan otuz çocuk, Çinli Kalmukları öldürdüler. Kervandan on Şart sağ kaldı.

      “Bize kıymayın! Biz Türk soyundan, üçümüz Uygur’dan. Malımızı alın! Bizde kabahat yok. Canımızı bağışlayın…” dediler. Şartlar yalvararak ağızlarından bal akıttılar.

      “Eğer Türk soyundan iseniz, sırrınızı söyleyin. Yoksa Çinli ve Kalmuklar gibi başınızı koparırım.” dedi Manas kılıcını kınından çıkarıp.

      Deveciye hizmet eden Şartlar ellerini kavuşturarak sırlarını söylediler.

      Çinliler ticaret yapmak için Türk illerinin dilini bilen pek çok Uygur’u, Kaşgâr’dan Terez’e, mahsus getirmişlerdi. Onlara yıllardır Türk, Kırgız, Kazak ve Nogoy ülkesine giden kervanların develerini güttürmüşler, tercümana ihtiyaçları olduğu zamanlar tercüman olarak kullanmışlardı.

      Altı ay önce Kalmuk Hanı Alevke “Altay’daki Kırgızlardan Manas adında bir belâ çıktı. Altı ayda dört yüz Kalmuk askerinin başını yedi. İhmal edersek, Çin Hakanlığına saldırıp bizi ejder gibi yutabilir. Asker toplayıp onu küçükken yok edelim. Asker ver!” diyerek Çin Hanından talepte bulundu.

      Esen Han, Alevke’ye: “Bu kurnaz Kalmuk’un, komşusu olan bir avuç Kırgız’a gücü yetmiyor yahut bize durumu tam olarak anlatmıyor. Kırgızların malına, altınına kondu herhalde. Alevke’ye güven olmaz.” diyerek kızdı.

      “Pis Kırgızlardan Manas diye başka bir oğlanı getirdiniz. Beni kandırdınız.” diyen Esen Han titreyerek, Çong Eşen’in Car Manas denen oğlunu yakalayıp getiren açıkgözleri, sihirbazları ve komutanları öldürdü. Bağırmasından gök inledi. Alevke, mahsus bir kervan kurup dünyayı gezen tüccarlar gibi giyinen muhafızlarını Kırgızların durumunu, gücünü öğrenmeye gönderdi. Onlara eğer gücünüz yeterse Manas’ı öldürün diye emretti. Kervan, yol bilen Şartların kılavuzluğunda hiç durmadan beş ay yürüyüp Altay’a varınca, tam da Manas’ın kendisine rastladı.

      Manas, ölen Çinli ve Kalmukların silahlarını ganimet alıp yiğitlerine verdi. “Kırk beş deveye yüklenen malı babam Cakıp, bilgiç Akbalta gelip hemen Kırgızlara katılan Mançu Kalmuklarına eşit derecede paylaştırıp versin.” diye her tarafa sekiz haberci gönderdi. Ertesi sabah halk gelmeye başladı. Öğleden hemen sonra Cakıp ve Akbalta geldi.

      Bu olup bitenler Cakıp’ı korkutmuştu.

      “Eyvah, Manas yine mi kötü bir iş yaptı. Bu çocuk beni yaşatmayacak! Çocuğun sesini duyduktan sonra ölseydim keşke. Dertli başım gene dertten kurtulamadı. Şimdi başımı yedin, Çin Hakanının hazinesini gasp eden sağ kalmayacaktır. Han’a dokunan iyilik görmez. Başımız derde girdi. Otuz yıl önce Esen Han’ın kılıcıyla Altay’a sürüldüğümüzü nasıl böyle çabuk unuttuk. Beni dinlersen oğlum, Şartları yükleriyle birlikte yoluna bırak.”

      Bunu işiten Akbalta şöyle dedi:

      “Oğul olsa er olsun! Er olmasa yok olsun! Olan oldu. Öleni hayata döndüremezsin, Cakıp. Pekin denen beş aylık yol. Çinliler gelinceye kadar bir çaresini görürüz. Öfkelenme, Cakıp’ım, ganimeti yoksul halka paylaştır.” İhtiyar Akbalta cesaret verdikten sonra, Manas babasına ilk defa karşı geldi.

      “Yazıklar olsun babacığım, aklınız nerede kaldı! Seni ecelden servet kurtarmaz. Servetin kurusun senin. Üzülme. Boşuna korkma! Korktuğun için hor olmuşsun. Esen Han sıkıştırırsa beni tutup ver. Çinli ile Kalmuk’tan korkup titreyerek yaşamaktansa at üzerinde ölürüm daha iyi.”

      Manas’ın sözünü işiten Cakıp, kan çekilmiş gibi birdenbire durdu.

      “Akbalta ağa, develeri herkese eşit paylaştırıver.” dedi Manas.

      Akbalta kırk beş deveyi kırk baba oğullu Kırgız’a, Türklere, yeni akraba olmuş iki yüz doksan haneli Mançu Kalmuğuna eşit olarak paylaştırdı. En sonra kemiği kırılan deve Cakıp’a düştü. Cakıp deveyi kesti, yüklerini çözdü. Gördü ki, içinde zümrüt, mücevher, beyaz inci ve ipek var. Diğer kırk devede çelik kılıç, lamba, buulum kumaşı, ipek, Çin ipeği, patiska vardı. Bunları paylaşan halk evlerine uyumaya gittiler.

      Manas kimsenin üzerine gitmedi, bir kuruş bile almadı.

      “Bize katılmak isterseniz, biz yadırgamayız. Suçunuzu affettik” dedi. Akbalta on tüccara ev yaptırdı. Binmesi için tüccarlara at verdi, onları evlendirip yerleştirdiler.

      Ay dolmadan tüccarlardan hastalıklı olan biri gece bir at çalarak Kalmuklara kaçtı.

      Çin Hanı Esen Han tarafından öldürülen Nogoy Han’ın Orozdu ve Bay adlı iki oğlu, Opal dağına yerleşip günlerini gün ettiler.

      Orozdu’nun on çocuğu arasında birlik yoktu. Birbirlerine düşman kesilmiş, birbirleriyle çekişiyorlardı. Hayvanları yağmalama kavgası bitmemişti. Yine araları bozuktu. Seksen yaşındaki Orozdu çocuklarının kavgasından dolayı çok üzgündü.

      Bay’ın Bakay ve Taylak adında iki çocuğu vardı. İki kardeş akıllı davrandıkları ve birbiriyle iyi geçindikleri için servete gark olmuşlardı. Orozdu’nun oğlu onların hayvanlarını ellerinden aldı. Onlara hakaret etti, fakat geri vermediğinden dolayı, Bay çocuklarıyla beraber Kaşgâr’dan kaçıp, Yarkend’in ortasındaki şehre geldi.

      Bir gün Bay, Bakay adındaki akıllı oğluna danıştı:

      “Oğlum dinle. Akrabalarının hali budur. Atlanıp baltayı belime takıp Altay’ı aramaya çıkacağım. Cakıp adlı akraba mızdan, o tarafa sürülen Kırgızların yaşayıp yaşamadığını öğreneceğim. Kendisi ulaşmasa, sözü ulaşır, ya öyle ya böyle haberi gelir. Kırgızlar haysiyetli halktır. Tanrı yardım etmişse bir araya gelmişlerdir, yurt kurmuşlardır diye düşünüyorum. Gidip dolaşayım. Yalnız olsam da gideceğim.”

      On sekiz yaşında olmasına rağmen akılda olgunlaşan Bakay, babasının sözünü doğru buldu.

      “Yakında bir rüya gördüm, baba. Aksakallı derviş koşarak gelip bana: “Sana yoldaş olacak Manas aslanın var. Arkadaşını bul. Senin dayanacağın adam odur, dedi ve gözden kayboldu”

      “Rüya düzelmeden, işler yürümez. Rüyan rüya olarak kalmasın, gerçekleşsin” diye Bakay Tanrı’ya sığındı.

      “Altay’dan birini bulursan, haber gönderirsin baba. Ölmezsem arkandan gelirim!” Bakay, babasının sözünü doğru buldu, yetmiş yaşına dayanan Bay, hanımı vefat ettikten sora evlenmemişti. Gençliğim geride kaldı, artık beni ölüm bekliyor, sinek kadar kalan canın neyini esirgeyeyim. Karabaşım eğerin terkisindedir diye belini bağlayıp yola koyuldu. Üç günde vahşi çölde ark kazıp, köprü

Скачать книгу