Скачать книгу

birçok İslam beldesini dolaşıp önde gelen âlimlerinden ders alan ve asıl adı Ahmed olan “Necmeddin-i Kübra” Köhne Ürgenç ve civarında öğrenciler yetiştirip İslam ilimleri üzerine eserler veren bir zattır. O’nun adına yapıldığı anlaşılan Cuma Camii de Köhne Ürgenç’te ilk göze çarpan eserlerden biri.

      Orta Asya coğrafyasının en yüksek minaresi olarak bilinen Kutluk Temir Minaresi’nin 84 metre olarak yapıldığı ancak üst bölmesinin yıkılmasıyla 64 metrelik bir bölümünün kaldığı ifade ediliyor. Minarenin böylesine yüksek yapılmasının iki sebebi varmış: Ezan sesinin daha uzaklara ulaştırılabilmesi ve çölde yolculuk yapan ticaret kervanları için işaret ve gözlem yeri olarak görev yapması.

      Törebek ya da Turabek Hanım, Altınordu Sultanı Özbek Han’ın kızı ve Ürgenç Emiri Kutluk Temir’in hanımı imiş. Kutluk Temir, 1336 yılında katıldığı bir savaşta ölünce Turabek Hanım tahta çıkmış on yıl saltanat sürmüş. Ölünce çok sevdiği köşkünün içine defnederek türbe haline getirmişler.

      Ürgenç’te bulunan önemli eserlerden biri olan Fahreddin er-Razi Türbesi’nin, Rey’de doğup 1210 yılında Herat’ta vefat eden ancak bir ara Ürgenç’te bulunan büyük İslam Âlimi adına yaptırılan bir Makam Türbesi olduğu sanılıyor.

Türkmenistan İçin Sonuç:

      Büyük Türk Tarihçisi Prof. Dr. Osman Turan, “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi” isimli eserinde, Sultan Alparslan’ın suikasta uğradıktan sonra ölüm döşeğinde iken söylediklerini şöyle nakleder:

      “Bir tepe üzerine çıktığımız vakit ordumun azametinden ve askerlerimin çokluğundan altımda yerlerin titrediğini hissediyor ve kendi kendime, ‘Ben dünyanın Hükümdarıyım; hiçbir kuvvet bana karşı çıkamaz; bu ordu ile Çin’i de fethederim’ diyordum. Bu gurur yüzünden bu duruma düştüm. Hâlbuki her sefere çıktığımda daima Allah’tan yardım dilerdim.”

      Yine aynı eserde belirtildiğine göre Alparslan’ın oğlu Sultan Melikşah da kurdukları ilim ve irfan yuvasının amacını şöyle açıklıyordu: “Biz Nizamiye Medresesi’ni bir mezhebi korumak için değil, ilmi yükseltmek maksadı ile kurduk. Mezhepler arası bir ayırım istemiyoruz.”

      Onlar böylesine inançlı kimselerdi ve sözleri hem zamanımızın devlet adamları ve hem de birtakım din bezirgânları için ibretlerle dolu idi. Türkmenistan toprakları, özellikle Anadolu’da yaşayan bizler için çok değerli hatıraları bağrında taşıdığı için büyük önem taşıyor.

      Ahalteke Atları

      Alparslan ve Sencer Mezarları

      Aşkabat

      Kıpçak Camii – Aşkabat

      Köhne Ürgençte Sultan Tekeç Türbesi

      Ertuğrul Gazi Camii – Aşkabat

      Yusuf Hemedani Türbesi

      Sultan Sencer Türbesi

      YESEVİ YURDU

      Yesevi Türbesi

      KAZAKİSTAN

      Asya ile Avrupa arasında en önemli geçiş ülkelerinden birisi olan Kazakistan, doğuda Doğu Türkistan (Çin hâkimiyetinde), güneyde Kırgızistan ve Özbekistan, batıda Hazar denizi, kuzeyde Rusya Federasyonu ile çevrilmiş olup 2.717.000 kilometre karelik bir yüz ölçüme sahip. Hani, kuzeyindeki Rusya olmasa tamamen Türk akrabalarıyla kuşatılan bir ülke burası.

      Karakum ve Kızılkum çöllerini bünyesinde barındıran Kazakistan aynı zamanda bir akarsu ve göl zengini. Ülkede çoğu yaz aylarında kuruyan yedi binden fazla akarsu bulunuyor. En önemli nehirleri Ural, Emba, Sirderya, İli ve İrtiş. Başlıca gölleri ise Aral, Balkaş, Zaysan, Alakol, Tengiz ve Seletitengiz. Ülkenin en büyük gölü olan Aral ne yazık ki gün geçtikçe kurumaktadır.

      “Başına buyruk, yiğit, cesur, bozkır atlısı..” gibi anlamları taşıyan “Kazak” kelimesi, Hazar Denizi’nin kuzeyinden Altay Dağları’na kadar uzanan geniş bir bölgede yaşayan ve adlarına uygun tavırlar sergileyen bir Türk kavmine verilen ad. Önceleri “Küçük”, “Orta”, “Ulu” cüz ya da bir başka deyişle “Orda”lara ayrılan Kazaklar, 16. yüzyılın başlarında Kasım Han’ın etrafında birleşerek Hazar Denizi’nin doğusu ile Aral Gölü’nün kuzeyinde kalan topraklardan, İrtiş Irmağı’nın yukarı havzasına ve Altay Dağları’nın batısına kadar uzanan geniş alanda ilk birleşik Kazak Hanlığı’nı kurdular.

      Hanlığın kurulmasından sonra gelişip güçlenen ve hızla nüfusları artan Kazaklar sınırlarını genişleterek 17. yüzyılın sonlarına doğru bugünkü Kazakistan’a hâkim oldular. Kasım Han’dan sonra bir ara dağılma tehlikesi geçiren ve yeniden “cüz”lere ya da “orda”lara ayrılan Kazaklar, Kasım Han’ın küçük oğlu Hak Nazar Han’ın liderliğinde yeniden birleşerek güçlendiler. Hak Nazar, güneye doğru inerek Özbek Türklerine karşı üstünlük sağladı ve Taşkent’i işgal etti. Tevekkel Han ise sınırları daha da genişleterek Yesi ve Semerkant’ı da ele geçirip Mâverâünnehir’e kadar uzandı. Bundan sonra bir bakıma felâketler devri başladı.

      Moğol asıllı Oyratlar, Kalmuklar, Jungarlar ve Ruslarla yapılan savaşlar Birleşik Kazak Hanlığı’nı dağıttı. Kazaklar adeta bir var olup yok olma mücadelesi veriyorlardı. Bir süre Kalmuk hâkimiyetinde kaldıktan sonra 19. yüzyıl başlarında bu defa Rus hâkimiyetine girdiler. Ruslar, uyguladıkları politikalarla Kazak cüzlerinin birlikte hareket etmelerini önlediler. Han seçimlerini de Ruslar yönlendiriyordu. 1845 yılından sonra Han seçimine de izin vermediler. Kazakları görünüşte Rus subayların denetiminde Kazak ileri gelenlerinden oluşturulan Şûra yönetiyordu ama bütün işler Rusların isteği doğrultusunda yürüyordu. Türkler aç kalır, açıkta kalır ama köleliğe razı olamazlardı. Nitekim Kazaklarda millî şuur harekete geçti.

      1916 yılında başlayan Kazak ayaklanması kısa sürede bütün ülkeye yayıldı. “Küçük Cüz”, “Orta Cüz”, “Büyük Cüz”, ya da “Orda”lar hepsi harekete geçmişti ki, Rusya’da 1917 ihtilali gerçekleşti. Çarlık yıkılmış, yönetim komünistlerin eline geçmişti ama Ruslar arasındaki iç savaş devam ediyordu. Kazaklar kararlarından dönmediler. Ülkede seçim kararı alındı ve Kazak ülkesinin her köşesinde seçimleri milliyetçiler kazandı. Toplanan Büyük Kazak Kurultayı’nda devletin geleceği için önemli kararlar alındı. Milliyetçiler, yeni kurulan Alaş Partisi’nin etrafında kenetlendiler. Bu partinin öncülüğünde kurulan Kazak Hükümeti’ne “Alaş Orda” adı verildi. Çünkü Kazaklar kendilerinin, Alaş (Alaç) isimli bir Ata’dan geldiklerine, bu Ata’nın üç oğlu olduğuna ve üç Kazak Boyu’nun bu üç oğuldan geldiğine inanıyorlardı.

      Rusya’da Çarlık taraftarlarıyla komünistler arasındaki iç savaş devam ederken 1917 yılının Aralık ayında Kazakistan muhtariyetini ilan etti. Kazak Devleti kuruluşunu tamamlarken Rusya’da iç savaş sona ermiş, komünistler kontrolü tamamen ele geçirmişlerdi. Çok katı ve acımasız prensipleri olan Kızılordu Birlikleri, 1919 yılında Kazakistan’ı işgal ettiler. Çarlık döneminin baskısından bunalan Kazaklar, daha kötü bir baskı rejiminin kıskacı altına girmişlerdi. Herkes korku içindeydi

Скачать книгу