Скачать книгу

sindirsin.

      Ada-şehir kenarında

      Dört ayaklı küçük bir oda

      Titriyor üşütmüş

      Zürafa gibi.

      Midesinde altı genç.

      Birisi ayağa kalktı: “Gitmem gerek,

      Buna bir çare etmem gerek.”

      Ötekisi: “Gitme, gerek yok,

      Mahvolursun.”

      “Gideceğim” diyor kalbi.

      Yanıyor fener,

      Işık huzmesi

      Bölüyor karanlığı.

      Kalın, kaba sert geceye

      Saplanmış hançer gibi

      Işık saçıyor.

      Erimiş incecik bir şerit gibi kaldı gece.

      Beş gencin beşi de

      Kalkıp gitti

      Arkadaşlarının peşinden

      Koşarak…

      Dalgayla beraber

      Rüzgarla beraber

      Soğukla beraber

      Ölümleri kucaklayarak.

      Öndeydi ışık, Selim.

      Fenerinin ışık huzmesi

      Çalışıyordu kürek gibi,

      Yerle Göğü birleştiren

      Karanlık denizinde,

      Kâh derinde, kâh yüzeyde.

      Işık huzmesi

      Bir direğe

      Tutundu sıkıca.

      Bu imiş demek.

      Tırmandı Selim,

      Tırmandı Selim,

      Tırmandı Selim,

      Tırmandı deniz,

      Tırmandı rüzgar…

      Bir direkte

      Selim,

      Işık,

      Deniz,

      Rüzgâr…

      Selim der ki varsam gerek,

      Parçalanmış telleri

      Bağlasam gerek.

      Kalkıyor Selim,

      Gücünü kaybediyor,

      Kâh duruyor

      Kâh kayıyor.

      Kalkıyor Selim…

      Dişleriyle dostlarının

      Sözlerine tutuna tutuna.

      Sözler kayboluyor dalgalarda.

      Direk titrek bir dor ağacı44,

      Şehir- gemi

      Kalkıyor Selim.

      Gücünü kaybederek sarararak

      Elindeki fener ölüyor,

      Onu fırlatıyor Selim.

      Karanlığın boşluğuna

      Dalıyor Selim.

      Telleri

      Ara…

      Ara…

      Ara…

      Ar…

      Arayıp buluyor Selim.

      Islak teli yakalıyor Selim.

      Her elinde bir tel var

      İç çekiyor,

      Kalbi çarpıyor…

      Çarpıyor…

      Çarpıyor…

      Bir avucunda aileler,

      Bir avucunda ada-şehir…

      Avuçları insan dolu,

      Okul dolu,

      Yollar dolu,

      Bahar dolu.

      Bağlıyor paslı

      Kaba bir telle

      Tebessümü tebessüme

      Aileyi aileye.

      Üst de deniz

      Alt da deniz.

      Yanıyor ışıklar…

      Altın deniz.

      Bölüyor karanlığı

      Dalgaların başı üzerinden

      Fırlıyor uzaklara.

      Çarpıyor suyun üzerine

      Diyor ki, al doldur gözlerine…

      Serpiliyor karanlığın

      Parçaları

      Sağa sola.

      Uyanıyor şehir

      Yeniliyor rüzgar.

      Korku

      Ölüm

      Hazar.

      Sabah sabah

      Herkes koşuyor kulübe

      Kahramanı görelim diye.

      Bari bir selam verelim diye.

      Uyanıyor Selim bu sese

      Pencereden bakıyor,

      “Bir şey mi oldu?”

      Ona diyorlar ki,

      Gidiyorlar kahramanı görmeğe

      Sabah sabah.

      Selim de kalktı

      ‘Ben de gideyim

      Bakayım’ diye.

      Giyindi,

      Gitti

      Kahramanı görmeğe.

***

      Geldim bu yerlere

      Ve ellerimi

      Ensemde kavuşturarak

      Uzandım laleli otlar arasına…

      Gözümde gönlümde baharlı merak.

      O kadar baktım ki mavi göklere

      Onlar anladı beni

      Göğsüme indi.

      Ağlayan söğüdün altından akan

      Ark da ‘Ali’ diye yavaşça dindi45.

      Bahar gül çiçekle yağdı başıma

      Dinip danışmadan boşaldım doldum.

      Uzandım öylece…

      Kavuştum yere,

      Sonunda kendim de yer kadar oldum.

***

      Kız bakıyor uzağa

      Uzak yerlere

      Işıklar içindeki

      Kalabalık şehirlere,

      Işıkları açık pencerelerden

      Sel gibi fışkıran

      Beyaz salonlara,

      Sabaha dek dans eden

      Şuh civanlara.

      Arıyor

      Arıyor saadetini,

      Dünyada biricik muhabbetini.

      Kız bakıyor

      İçleniyor

      Boynunu bükmüş.

      Ama o bilmiyor, bilmiyor kesin,

      Onun

Скачать книгу


<p>44</p>

Dor ağacı – gemi direği.

<p>45</p>

Dinmek – dil açmak, konuşmak.