Скачать книгу

birlikte durmuyor?! Ama, benim eşeğim sakin bir eşekti. Niye böyle söylüyorsun?

      Kahya ellerini oğuşturarak, yüksek bir sesle dedi ki :

      –Ağa, Allah aşkına şaka yapma. Hiç keyfim yok. Eşeği çıkarayım, al götür!

      Hudayar Bey, yüksek sesle cevap verdi;

      –Rahmetliğin oğlu, bana söyle bakayım, ne oldu?

      –Ne olacak, koca adam! Milletin eşeğini çalıp getirmiş, kervansarayıma katmışsın. Niye? Görelim, bana kastın garezin ne?

      –A, deli misin be adam? Sarhoş musun? Ben niye milletin eşeğini çalayım? Vallahi hiç ileri geri konuşma, pişman olursun.

      –Peki, rahmetliğin oğlu, başka eşek bulamadın da, gittin Muhammethasan emminin eşeğini getirdin, bizi kavgaya soktun!

      –Seni nasıl kavgaya sokmuşum?

      –Nasıl kavga olacak? Sen eşeği tavlaya koyup, şu yana gitmiştin. Muhammethasan emminin küçük oğlu, eşeği götüreceğim diye, kervansaraya ok gibi girdi. Ben nasıl verirdim? Daha ne diyeyim, kurban olduğum! Oğlan, ya kendimi öldürürüm, ya da eşeği götürmeliyim diye kendini yerden yere atıyor. Sonunda çaresiz kalıp, gittim polis çağırdım, oğlanı döve döve dışarı çıkardı.

      –Yazık, yazık, yazık ki, ben burda değilmişim! Vallahi, oğlanın ölüsünü bırakırdım burda. Peki, gelip beni niye çağırmadın? Neyse, geçti. Şimdi hava kararıyor, ben artık köye dönemem. Benim de eşeğin de kalması lâzım. Bu gece sende misafirim Kerbelayı8 Cafer emmi.

      –Misafirsen, başımın üstünde yerin var. Doğru, şimdi de gidilmez. Hava iyice kararıyor. Hadi, burada ne duruyorsun? Buyur, eve gidelim.

      Kerbelayı Cafer emmi önde, Hudayar onun arkasından, gidip küçük karanlık bir hücreye girdiler.

      Kerbelayı Cafer emmi, girer girmez bir kibrit yakıp, sol yandaki duvara asılmış küçük lambayı yaktı. Misafire yer gösterdi. Hücrenin yere serilen eşyası bir kilimden ibaretti. Yukarı tarafa, dürülmüş bir yorgan ve döşek konulmuştu. Köşede bir testi, bir ibrik ve bir süpürge vardı. Kirli duvarların ne göz, ne de rafları vardı. Hudayar Bey, kilime oturup, sırtını yüke dayadı. Çubuğunu cebinden çıkarıp doldurmaya başladı. Sonra Kerbelayı Cafer emmiye dönüp dedi ki.

      –Gel otur, bakalım, Kerbelayı Cafer emmi. Gel, bana bir zahmet ateş ver. Gel, gel otur, biraz sohbet edelim.

      Kerbelayı Cafer emmi de ayakkabılarını çıkarıp, kenardan geçerek oturdu. Bir kibrit yakıp, Hudayar Bey’in çubuğuna tuttu. Hudayar Bey çubuğunu yaktı.

      –Kerbelayı Cafer emmi, bu durumu bana anlatmasaydın. Yüreğime bir ok vurdun. Allah, Muhammethasan emminin atasına lânet etsin! O, beni milletin içinde rüsva etti. Bu yaşa geldim, şimdiye kadar böyle kepaze olmadım.

      Hudayar Bey, sözünü bitirip, Kerbelayı Cafer emmiye doğrularak, çubuğu uzattı. O da “Ya Allah!” deyip, çubuğu aldı ve içine çekip dedi ki.

      –İyi diyorsun, Hudayar Bey ama, sonra Muhammethasan emmi, ne yapsın? Onun ne günahı var? Sen eşeği getirirken, ona haber verseydin, hiç böyle olmazdı. O zaman, eşeği senin getirdiğini de bilirlerdi. Oğlunu da göndermezdi.

      –Ağa, adına yemin olsun ki, bana eşeği, Muhammethasan emmi kendi vardı. Eşeği bana o deyyusun kendi verdi, namussuzun kendi verdi, o Ömer9 ’inkendi verdi. Ey adam, niye inanmıyorsun?

      –Niye mi inanmıyorum? Yok, inanıyorum.

      –Kuran-ı Kerim hakkı için, kendi verdi. Niye, ben üç yüz evin muhtarı, bir eşek bulamadım da gittim, habersizce başkalarının eşeğini mi getirdim?

      –Yok, inanıyorum ya! Niye, inanmıyor muşum?

      Kerbelayı Cafer, doğrulup çubuğu Hudayar Bey’e verdi. Hudayar Bey, birkaç nefes çekip yine başladı.

      –Sen şimdi görürsün, Kerbelayı Cafer emmi, ben intikamımı Muhammethasan emmiden almazsam, bu sakalımı kestiririm!

      Kerbelayı Cafer emmi, gülümsedi, azıcık doğrulup dedi ki;

      –İyi de, sen ona ne yapabilirsin?

      –Gözünü korkuturum! Ne mi yapacağım ona? Ben, onun muhtarı değil miyim? Bana işinin düşmediği gün olmaz ki! Basarım balçığa, çıkarım üstüne, çiğnerim. Ne yapacağım?

      On, on iki yaşlarında bir oğlan, sol elinde bir çömleği sallaya sallaya içeri girdi, çömleği yere koydu. Kerbelayı Cafer’e.

      –Baba, anam bugün eti biraz yakmış, yiyebilirseniz iyi. Bir bak bakalım!

      Kerbelayı Cafer öfkeyle dedi ki;

      –Ey ananın babasının mezarını … Allahü ekber! Şeytana lanet! Ben düşmüşüm, böyle de şanssızlık olur mu? Bu itin kızının, eti yakmadığı ya da kediye kaptırmadığı gün olmaz ki.

      Oğlan başını önüne eğip dedi ki;

      –Yok, vallahi baba, anamın hiç günahı yok. Bugün hamama gitmişti. Gonca’ya da arada bir ete bakmasını buyurmuştu. Gonca’nın da başı ne bileyim, neyle meşgulse, eti yakmış.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Yaprağından ve yaprak saplarından tombeki hazırlanan bir tütün cinsi.

      2

      Şeyh Bahâ’nın din kitabıdır.

      3

      Dindar müslümanların ziyaret ettikleri yerler.

      4

      400 gr. ağırlığında tartı taşı.

      5

      Bazı ağazların kabuğunda yetişen asalak kav mantarından elde edilen hafif, çabuk tutuşan madde.

      6

      Eskiden kullanılan madeni para.

      7

      Dört şahılık para birimi.

      8

      “Irak’ta Hz. Ali’nin mezarının bulunduğu şehrin adından” Hz. Ali’nin mezarını ziyaret edenlere verilen ad, lakap.

      9

      Şiî olan Azerbaycan

Скачать книгу


<p>8</p>

“Irak’ta Hz. Ali’nin mezarının bulunduğu şehrin adından” Hz. Ali’nin mezarını ziyaret edenlere verilen ad, lakap.

<p>9</p>

Şiî olan Azerbaycan Türklerinin, Sünnî olan Hz. Ömer’in adını anarak ettikleri hakaret.