Скачать книгу

an Kallimci

      Ablam-Ustam Emine Işınsu Hatırat

      2. BASKIYA ÖNSÖZ

      Işınsu ile ilk tanıştığım, yüz yüze konuştuğum tarihi kesin olarak hatırlamıyorum. Töre Devlet Yayınevi’nin açtığı tiyatro eserleri yarışmasına katılmıştım. “Düşünme Odası” adlı eserim mansiyonla ödüllendirildi ve kitaplaştırıldı. Bu ödüllendirme sonrasında tanışmış, konuşmuş olmalıyım. Ancak öncesi vardır. Bozkurt dergisi çıkarılmaya başlanınca bana, dergide yazmam istenen bir davet mektubu gelmişti. Bu davete uydum. “Sav Kalınız” adlı yazım, Bozkurt’un Şubat 1973 tarihli 5. sayısında yer aldı. Bu yazımla Töre – Devlet – Bozkurt dergileri şair, yazar ve fikir adamlarının arasına katıldım. Bozkurt dergilerinde sonraki sayılarda yer alan yazılarım “Oğuzsoylu” mahlasıyla çıktı. Töre ve Devlet dergilerinde de birkaç yazıma yer verildi.

      Denizli’de yaşıyor ve ilkokul öğretmenliği yapıyordum. Ankara’ya yılda bir-iki defa gidiyor, her gittiğimde mutlaka Töre’ye uğruyordum. O ziyaretlerde Emine Işınsu ile defalarca konuştum. Sevgisine, ilgisine, teşviğine şahit oldum. Töre dergisine uğradığım bir gün, dergiye gelen mektuplardan birkaç tanesine cevap yazdırmıştı. “Töre sorumlusu diye yaz!” demişti. Yaklaşık kırk beş yılı bulan tanışıklığımız, abla-kardeş ve usta-çırak ilişkisi şeklinde gelişti ve Alzheimer’e yakalanana kadar devam etti.

      2004 yılı aralık ayı içinde öğretim üyesi, değerli bir hocamızla ilgili olarak armağan kitap hazırlığı başlamıştı. O an zihnime şu düşünce gelip yerleşti: Profesörlerin doçent, yardımcı doçent, araştırma görevlisi unvanlarında sevenleri ve talebeleri vardı. Onlar armağan kitap hazırlama işini üstleniyor ve birbiri ardınca armağan kitaplar ortaya koyuyorlardı. Peki, yazarlarla ilgili armağan kitaplar niçin hazırlanmıyordu? Onlar sağlıklarında bu tür bir iltifatla niçin karşılaşmıyorlardı?

      Bu düşüncenin zihnime yerleştiği o günlerde, Emine Işınsu ile yazıştığımız, konuştuğumuz ve hatıralarımızın bulunduğunu hatırladım. O, bana mektuplar yazmış, yıllar boyu çalışmalarımla ilgilenmişti. Ben de ustamın kitaplarıyla ilgili tanıtım yazıları yayımlamıştım. Arşivimi karıştırarak ustamla ilgili olanları seçmeye başladım.

      Emine Işınsu, bana on üç mektup ile bir tebrik kartı göndermişti. Bir müsvedde eserimi kelime kelime incelemiş, üç hikâyemle ilgili görüşlerini belirtmiş, ayrıca şahsımla ilgili bazı meseleleri takip etmişti. Hatıralarımız da mevcuttu. Meğer Emine Işınsu’yu ne kadar da meşgul etmişim! Üzerindeki ev hayatının ve dergi yükünün yanı sıra romanlar yazdığını da düşünürsek, şahsıma vakit ayırması büyük fedakârlıktı.

      Şöyle bir düşünün: Taşradan, yazar olmaya hevesli biri, mektuplar yazacak, telefonlar açacak, “Eserim nasıl olmuş?” diyerek oyunlar ve hikâyeler gönderecek… Yazar da o kişiyle, bir usta-çırak, bir abla-kardeş ilişkisi içinde, kıymetli vakitlerini ayırarak sabırla, ciddiyetle ilgilenecek… Bu açıdan şanslıydım. Eli kalem tutan bir taşralı olarak bir ustanın tedrisinden geçmek herkese nasip olmazdı.

      Bana yazdığı mektuplarını, yazılarımla ilgili tenkit ve tavsiyelerini, hatıralarımızı, kitaplarını tanıttığım yazıları bir araya getirerek Emine Işınsu Armağan kitabını hazırladım. İlgilendiği, elinden tuttuğu belki yüzlerce evladından / kardeşinden yalnız “Hasan Kallimci yüzünü / cephesini” gösteren bu armağan kitaba, “Ablam-Ustam Emine Işınsu” adını verdim. 2006 yılında Hikmet Neşriyat tarafından yayımlandı. Mektuplarını, tenkit ve tavsiyelerini okuduğunuzda, Işınsu’nun önce bir abla samimiyeti, daha sonra da bir usta anlayışıyla benimle ilgilenmesindeki fedakârlığı sizler de tespit edeceksiniz.

      Vefatından yedi ay önce, Ekim 2020’de “Kendimden Kendime” adlı hatıratı ile birlikte, aynı tarihte, “Emine Işınsu Armağanı” adlı kitap Ihlamur Yayınları tarafından yayımlandı. Hastalığının ilerlemiş olması sebebiyle bu eserleri eline alarak sevinmek ustama nasip olmadı.

      Üzerimde çok emeği var. Çırağı olmakla gurur duyuyorum.

Hasan KALLİMCİ

      EMİNE IŞINSU

      Hayatı

      Işınsu, 17 Mayıs 1938’de babasının Tümen Komutanı olarak görev yaptığı Kars’ta doğdu. Cumhuriyet döneminin tanınmış şair ve yazarı Halide Nusret Zorlutuna ile Tümgeneral Aziz Vecihi Zorlutuna’nın kızı, İsmet Kür’ün yeğeni; Pınar Kür’ün kuzenidir. Annesinden dolaylı sürekli edebiyattan söz edilen, şiir okunan bir çevrede, babasının görevlerinden ötürü de Sarıkamış, Urfa, Karaman gibi yurdun çeşitli yerlerinde ve her birinde birkaç yıl yaşayarak büyüdü.

      Yetiştiği okullar, bu sık yer değiştirmeleri yansıtır. İlkokulu Urfa, Sarıkamış ve Ankara’da okudu. Liseden mezun olduğu okul TED Ankara Koleji’dir. Bir yarıyıl AFS bursiyeri olarak ABD’de bulundu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı, aynı fakültenin Felsefe bölümlerinde ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü’nde bir süre okudu. İngiliz Dili ve Edebiyatı’nda okurken bir yarıyıl AFS bursuyla ABD’ye gitti.

      İlk eseri 17 yaşında iken 1956 yılında basılan şiir kitabı İki Nokta’dır. 1963’te ödül kazanan Küçük Dünya’dan sonra yoğun şekilde romana yöneldi. Roman yazmanın dışında 1970’lerin önemli fikir ve sanat süreli yayınlarından Töre Dergisi’ni 1971-1981 yılları arasında çıkardı. Birçok dergi ve gazetede yazıları yayınlandı; Yeni İstanbul ve Sabah gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.

      Yazar İskender Öksüz ile evli olan Işınsu, üç çocuk annesiydi. 2008’den beri Alzheimer hastalığı ile mücadele eden Işınsu, 5 Mayıs 2021’de 82 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi ertesi gün Hacı Bayram Camii’nde düzenlenen cenaze töreninin ardından Ankara Gölbaşı Mezarlığına defnedildi.

      Emine Işınsu, Türkiye Yazarlar Birliği, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) ile Türk Edebiyatı Vakfı Mütevelli Heyeti üyesiydi.”1

***

      Eşi, ağabeyim Prof. Dr. İskender ÖKSÜZ, Millî Düşünce Merkezi sitesinde yer alan 8 Mayıs 2021 tarihli, “Işınsu: Aşk imiş her ne var âlemde” başlıklı yazısında duygu ve düşüncelerini şöyle ifade etti:

      “Teşhisi kendisi koydu. 2008 yılında, ‘Ben Alzheimer oluyorum.’ dedi. Biz konduramadık. Zaten anksiyete denilen endişe sıkıntısı çekiyordu. Bir de bu düşüncelerle canını sıkma dedik. Fakat ısrar etti ve hekime gittik. Tıp, onun endişesini teyit etti. Anksiyete de o hastalığın erken işaretiymiş.”

      “Yazarak yaşayan, yazarak nefes alan, yüreği yazdıklarıyla çarpan, yarattığı küçük ve büyük dünyalarda, onların kahramanlarıyla yaşayan bir ruh… Yazamamaktan korkuyordu. Büyüğümüz ve aile dostumuz Arif Nihat Asya’nın çok sevdiği Yelken şiirindeki gemi gibi… Kıyıda ölmekti korkusu ve uğradı korktuğuna.”

      “Yine de yazmak istiyordu. Başka ne yapabilirdi ki insan. Bir de okurdu tabi, ama okumak da yazmağa hazırlık değil miydi?”

      “Romanlarındaki kahramanlar onun için gerçekti. Belki bazı gerçek insanlardan da gerçekti. Bir kitabı bitirdiğinde, kahramanlarını terk etmiş gibi hissederdi kendini. Şimdi onlar ne yapacaklar, nereye gidecekler, diye endişelenirdi. Kahramanları zihninde ete kemiğe büründüğünde bağımsız hareket etmeye başlarlardı. Çiçekler Büyür’ün devamını yazmayı düşündü. İlay’ı Türkiye’ye getirmek istedi ama kendi ifadesiyle: İlay, gelmek istemedi…”

      “Bir Aile romanını hasta iken yazdı. O bir Işınsu romanıdır ama bilenler, dikkatli gözler ve gönüller o romanda hastalığı hisseder. Ihlamur’un yayımladığı Kendimden Kendime adlı hayat hikâyesi de hastalığı karşıladığı günlerde yazıldı.”

      “Ahi Evran’ı yazacaktı. Denedi, bir daha denedi, bir daha… Yazdıklarını bastırdım. Okuması için ona verdim. Okudu… Olmamış, dedi.”

      “Güzel kelimelerimi bulamıyorum… Usulca söylediği bu üç kelime beni ağlatmıştı. Ona belli etmedim… Güzel kelimelerini bulamıyordu ve o noktada bıraktı. Fakat

Скачать книгу


<p>1</p>

Kaynak: Vikipedi, özgür ansiklopedi