Скачать книгу

Peşinden aç kurt,

      Koşan geyik mi oldun?

      Sen bir dağ keçisi şimdi,

      Kimsenin yardım edemediği.

      Saldıran zalim kurda,

      Kimse ateş açmadı.

      Zalim kurdun kanından,

      Kara yer kızarmadı.

      Sakatlanıp döndün sen,

      Zavallı kulübene.

      Sarılmaz yara aldın,

      O soylu yüreğine.

      Dağda kurtardığın o,

      Geyiğe benzemişsin.

      Şanlı yaralar aldın,

      Ve özgür yaşıyorsun.

      Zorbaların dayağı,

      Nasıl yaman ağrıtıyor.

      Ne yapsın naçar Kâzim,

      Kalbi ateşlerde yanıyor.

      Haşim sen acı çektin,

      Bizde bela az mıdır?

      Gözlerimden yaş aktı,

      Şiiri yazdığımda.

      Senin derdin benimdir,

      Onu bil naçar avcı.

      İnşallah inan buna,

      Çıkar bir intikamcı!

      Yiğit Haşim’in özü,

      Yaralı juğutursa.

      Gördüğü zorbalığı,

      Alçaktır unutursa…

      Sana vuran zalimi,

      Allah vursun! diyorum.

      Belaların selini,

      Çevirsin toptan ona.

      Ne kötülük yaptıysa,

      Hepsi kendine dönsün!

      Kâzim’ın kargışını,

      Ulu Allah da versin!

      Her gün karşımda görüp,

      Kendimden geçiyorum.

      Başka yol bulamadım,

      Böyle anlatıyorum.

      Ah. Benim naçar halkım!

      Zor ömür sürüyorsun.

      Senin hiç farkın yoktur:

      Yaralı juğuturdan.

      Çakıl dolu vadide,

      Çakıl kadar derdin var.

      Nelere dayanmadı,

      Senin yüreğin, naçar.

      Kurum çıkan ocaktan,

      Gece kar yağıyorsa,

      Sana dertler yağıyor,

      Allahın laneti mi var?

      Baharda kar taneleri,

      Düşer dağ doruklarına.

      Durmadan bela yağıyor,

      Halkımın ocaklarına.

      İçim yanıyor Kâzim,

      Çaresiz durumuna.

      Boğulmak isteniyor,

      Dağ kendi ırmağında.

      Ey benim bahtsız halkım!

      Kurtların kovaladığı.

      N’apalım, gelir mi bir gün,

      Halkımın savunucusu?

      Kim görür senin peşinden,

      İz süren o kurtları?

      Naçar dağ köylerinde,

      Kim görür tasaları?

      Kovalayan kurtlara,

      Kim dört el ateş eder?

      Fitnenin, zorbalığın,

      Eli nasıl kesilir?

      Senin acını bağrında,

      Naçar Kâzim görüyor.

      Yüreği kan dolarak,

      Bu şiiri yazıyor.

      Yaralı juğutur’un,

      Öyküsünü anlattım.

      Ancak o kapatamaz,

      Yürek yaralarını.

      Duyanlar hep ötekine,

      Söyleyip yaysa halka,

      Sık sık söylene dursa,

      Garip hanelerinde.

      Nasıl da rahatlatır,

      Tasalı yürekleri.

      Kim bilir, ne acı gelir,

      Zulmeden zalimlere.

      Güçleri yetmiyor henüz,

      Göze alamıyorlar pek.

      Avcı Haşimi gibi,

      Beni dövemiyorlar tek.

      Koyunlar gibi tutup,

      Kesebilseler beni,

      Yerim elverse bir,

      Yok etmeye şu bedeni

      Yaşatırlar mıydı Haşim,

      O saat alırlardı bu canı.

      İçer, suyum tüketir,

      İliğimi kuruturlardı.

      ‘Elçiye zeval olmaz’,

      Demiştir halkım benim.

      Halkın elçisiyim ben,

      Zor günlerin habercisi.

      Mekke’de hac kıldım ben,

      Korkarlar dokunmaya,

      Hani bıçak bileyip,

      Sopa gösterseler de alttan.

      ‘İt ürür, kervan yürür’,

      Ürüsün hasımlarım.

      Zor gününde halkımın,

      Savunucusuyum ben!

      Naçar halkım! Uğraştım:

      Avutsun diye sözüm.

      Sana huzur dilemeye,

      Yaşıyor dünyada Kâzim.

1907

      TAHİR İLE ZÜHRE

      (Bir Aşk Destanı)

* * *

                                           Dağ üstünde dağ olmaz,

                                             Yalnız ağaç bağ olmaz,

                                               Kılıç yarası sağalır da

                                                 Aşk yarası sağalmaz.

      Bismillah’dır her işin, hayrın başı,

      Hak yoluna çıkanların kardaşı.

      Ya

Скачать книгу