Скачать книгу

dostlarınızla

      Soğuk

      Bir yılan misali selamlaşıyorsunuz

      Kristal bardaklardan

      İçmek yetmiyor,

      Altın çanaklardan yiyorsunuz.

      Onlar sizi

      Siz onları kıskanıyorsunuz.

      Şeytanın oyununu oynuyorsunuz.

      Gözlerde gizlenmesi gereken

      Sıcaklık ve parlaklığınız

      Nerelerde bir sorsanıza kendinize.

      Ama yok

      Sizin karnınız yalanlarla tok.

      Para sevgisi gözlerinizi boyamış.

      Sizde iyilik denilen

      Donmuş, kurumuş

      Ezelden durmuş.

      Eğlenceniz bitti

      Balolarınız da bitti

      Sarhoş, soğuk evlerinize gitmek üzeresiniz.

      Olacaklardan habersiz

      Hava alanına yöneliyorsunuz

      Uçakla uzaklara uçmak için.

      Kendi bedenlerinizin

      Kendi canlarınızın bile

      Sahipleri olmadığınızı unutuyorsunuz.

      İstediğinizi yapmak yok

      Duracaksınız, sıraya geçip

      Bekleyeceksiniz arkadaş.

      Bay ve bayanlar

      Bu noktada

      Gururunuz kopmaya başlıyor.

      Süslü, püslü olduğunuz

      İstediğinizi yapacak

      Güçte olduğunuz anlamına gelmesin sakın.

      Yok öyle

      Kim ne zaman

      Ve nerde isterse gitmek.

      Yalan bir tebessümle

      En yakın limana çıktınız

      Feribotla denizleri gezmek için.

      Orada da

      Geciktirmek

      Sıra ve bekleme karşılıyor.

      Sabırsızlığınıza yer yok

      Terbiyesizliğinize hiç yok

      Beklemek zorundasınız.

      Uçaklar geç kalacak

      Vapurlar da bazen

      Tirenler ve otobüsler gecikecek.

      Kollarınızda

      Altın saatleriniz bile

      Gecikebilir.

      Mutluluğunuz da,

      Mutsuzluğunuz da

      Zaferleriniz ve yenilgileriniz.

      Düğünleriniz,

      Nişanlarınız

      Kutlamalarınız bile geç kalabilir.

      Gururlu insanlar

      İster ya da istemeyebilirsiniz

      Her şey gecikebiliyor.

      Gecikmeden, unutmadan

      Gelen

      Ölümden başkası olamaz.

      Erkek ya da kadın,

      Genç ya da yaşlı

      Fakir ya da zengin ayırımı yapmayan.

      Gelip, bizi silen

      Bir daha getirmeyen

      Unutturana ölüm denir ölüm.

      Bazen hatırlanmak

      İstiyorsanız eğer

      İyilik yapacaksınız.

      Ufak bir iyiliktir

      Size unutturmayacak kadar

      Uzun yaşatacak güç.

* * *

      Hüseyin hocayla kütüphanede çaylarımızı içerken sordu:

      – Nasılsın birader?

      – Fena değilim, dedim.

      – Ah arkadaşım, dedi. Sabırlı ol, sakin ve de huzurlu… Hiç kimseye temiz gönlünü dalgalandıracak fırsatı verme. Biri senden bir şeyler çalmak istediğinde korkma. Allaha inan ve dua et. Yalnız Allah’tan kork ve şükret. Başına gelen her şeyin ondan geldiğini kabul et. Şimdi gitmek zorundayım. Hoşça kal.

      – Allah razı olsun hocam, diye kapıya kadar uğurladım. Biraz sonra ben de çıktım. Yavaş yavaş gece olmaya başladı. İnsanlar evlerine çekiliyordu. Işıklar yandı. Yokuştan yukarıya çıkarak, yol kenarında dizilen evlerin birinde konuşulanlar sokaktan duyuluyordu. Bir başka evde ise kavga ediliyordu. Bizim köylüler böyle işte herkes kendi derdinde, bazen de başkalarının derdini düşünmekle meşgul. Yatmak için hazırlanıp, yatağıma geçtim. Televizyon izledikçe, yerel televizyon kanalı MT’de geçtiğim iş günlerimi hatırladım. Kanal komşu köyde bulunuyordu. Saatlerce eğlence programları düzenliyordum. İstekleri okuyor, tanınmış sporcu ve şarkıcılarla röportajlar yapıyordum. O zamanlar Taksi firması Şampiyonda da çalışıyordum. Orada da belleğimde yer almayı hak eden ilginç olaylar yaşandı. Onları daha sonra anlatırım.

* * *

      Ertesi sabah, yaşadığıma şükredip yeni güne hazırlandım. Pazar günü olsa da ekmek getiren işçi benden önce gelip beni kapıda karşıladı, benim onu karşılamam gerektiği halde. Bakkalda durumu güncelleyip çalışabilir hale getirdim. Dışarıdaki sandalyelerde Sadullah oturuyordu. Saçı sakalı berbat, şaşkın bakışlı laf atıyordu birine. Konuştuğu kişi Eski değirmenin Goranıydı.

      – Sütçülerin nerede?

      – Vaktinde gelmiyorlar. Diye cevapladı Goran.

      – E o zaman Avrupa Birliğine üye olmak bizde ne gezer?

      – Bilmiyorum ben de.

      O arada Şehmuz elinde süt dolu iki şişeyle yetişti.

      – Merhaba.

      – Merhaba, dediler yarım ağızla.

      – Şu şişeleri boşaltalım.

      – Tamam.

      – Paramı getirdin mi Goran efendi?

      – Hayır.

      – Patronuna söyle, iki yıllık borcu var, hiç olmazsa yarısını ödesin. Parasını ödemeden süt almasını nasıl da biliyorsunuz.

      – Ne dedin sen? İki yıl mı?

      Sadullah şaşırmış gibi yapıyordu.

      – Evet ya sen ne sandın. Şu Goran var ya, içecek içkisi kalmadığı günlerde sabahın köründe gelip dedikodu yapıyor.

      – Gerçekten mi.

      – Evet, evet.

      – Ya Avrupa Birliğine nasıl üye olacağız böyle?

      – Avrupa mı? Viyana, Paris, Brüksel gibi metropollere varlıklı vatandaşlarımız her zaman gidebilecek durumda, bizler ancak televizyonda izleriz.

      – Bu ülke nasıl ülke o halde?

      Sadullah

Скачать книгу