Скачать книгу

kendi “ben”iyle yüzleştiren narsizmin nesnel koşullarını da yaratır. Aynada kendini izler gibi suda kendini seyreden insan, yaşadığı sıkıntı ve yıkıcı olayları suda arınarak giderir. Asılbek’in suya baktığında kendini “yeni doğmuş bir bebek gibi temiz ve günahsız” görmesi, suyun arındırıcı ve yansıtıcı yönünün insan ruhu üzerindeki etkisinin göstergesidir.

      Mekân-insan ilişkisinde başkişinin düşleminde olduğu ve olmak istediği karakter arasındaki benlik çatışması mekâna yansır. Bahtin, karakteri tanımlarken bu düşlemin karakterin şekillenmesinde mekânın ve zamanın üstünde onu biçimlendiren özelliğine değinir; “yapıtın merkezinde, bir düş görüngüsünün öyküsü yer alır. (…) Mekân ve zaman üstüne, yaşam ve aklın tüm yasaları üstüne çıkıp, yalnızca yüreğinin sesinin emrettiği yerde durduğunda her şey, düşlerde gerçekleştiği şekilde gerçekleşir.146 Kişinin konumlandığı yer onun ruhsal yönden sağaltan yapıcı yönüyle önemlidir. Bireyselleşme yolunda kahramanla-mekân arasındaki ilişki kahramanı dönüştüren bütünleştiren yönüyle ele alınır. Yalnızlığın ızdırabı mekânın açık yönüyle kahramanın içine dönmesini, kendi “ben”ini keşfetmesini sağlar. Asılbek de yaşadığı ağır travma sonucu yüreğinin sesini aşk imgesiyle izler. Onun konumlandığı içtenlik mekânı sevgilinin yanıdır;

      Yalnız, ağacın altına geldim. Bu ağaçla sırlaşan, bunun altında en çok bulunan yalnız insan benim. Her gün geliyorum. Yaslanarak oturdum. Altına yatarak bazen gökyüzüne bakarım, sevimli yıldızımı ararım. Yalnızlığımı unuturum. Sanki sağımda solumda otuz delikanlı oturuyormuş gibi neşelenirim. Dilde de benim yanımda benden hiç çekinmeden bana yaklaşıp, kulaklarıma bir şeyler söylüyormuş, şaka yaparak gülüyormuş gibi yüzü yüzüme dokunup, sımsıcak nefesini hissederim. Bugün kendimi her zamankiden daha kuvvetli hissettim. (H.İOİ.: 69)

      İletişimsizlik ve yalnızlık sonucu, değerler düyasından uzaklaşan Asılbek, düşleminde yalnızlığını unutur. Asılbek’in düşleminde âşık olduğu kızı yanında hissetmesi yalnızlığını unutturan önemli etkendir. Aşkın dolayımlayıcı gücü, onun şekillenmesinde varoluşsal olarak hayata tutunmasında, kendini keşfetmesinde ana unsurdur. Asılbek’in dünyasındaki olumlu düzelme ruhundaki ıstırabın dinmesini sağlar. Kendisiyle ve çevresiyle uyum sorunu yaşayan ve çatışma içinde olan Asılbek, “Bugün kendimi her zamankinden daha kuvvetli hissettim” cümlesiyle kendi oluş/unu gerçekleştirme yolunda ruhsal erginlenme sürecine girerek tinsel doğumunu gerçekleştirdiğini gösterir.

      2.4.1.4. Öyküde Kişiler Dünyası

      2.4.1.4.1. Anlatıcı “ben’in Görüngüsü

      “İnsan Olmak İstiyorum” öyküsünde anlatıcı ben, öykünün merkezinde olup, babasının ve toplumun baskılarından dolayı kendilik değerlerinin farkında olmayarak dünyada tutunacak yer arar. Yirmiden fazla karakterle kurgulanan öykünün başkişisi olan anlatıcı, yalnız kaldığı anlarda kendi ben’ini sorgulamış, asıl arzusunun babasının istediği gibi sekreter ya da adaletsiz yönetici olmak değil, okuyup “insan olmak” olduğunun farkına varmıştır. Bu farkındalık, Kasımbekov’un anlatılarında yaratmak istediği ideal insan tipinin görüngüsüdür.

      Öyküde kendini tanıtan “ben” çevresiyle ve kendisiyle uyumsuz, geçimsiz ve çatışma halindedir. Kendi değerlerinden uzaklaşan, ötekileşen bir birey olan arkadaşı Mıktı ile çatışma yaşar. Başkişi Asılbek147, okuma hevesi ile geldiği şehre, yanlış arkadaş seçimiyle kendi değerlerinden, hedeflerinden adım adım uzaklaşır; “aslında ben önce içki filan değil hatta piva (bira) bile içmemiştim. İlk defa trende piva içtim. Ama içince kusmak istedim, kokusu da tuhaf geldi. Mıktı; -Kız mısın sen, iç mırıldanmadan bir şey olmaz-Ölmeyeceksin! Alışırsın merak etme” (H.İOİ.: 30). Arkadaşına kötücül davranışlar kazandıran Mıktı, başkişiye en çok zarar veren kişidir. Edindiği kötü arkadaş yüzünden, kendilik değerlerini keşfedemeyen Asılbek, kötülüğün olumsuz enerjisinden uzaklaştıkça kendi farkındalığını yaratır.

      Yanlış arkadaş seçimiyle, kendilik değerlerinden uzaklaşan Asılbek, üniversiteye de giremez. Bu başarısızlığı, babası ile çatışma yaşamasına yol açar. Babası onun sekreter olması için yöneticilere türlü iltifatlarda bulunur, çalmadık kapı bırakmaz. Ancak anlatıcı ben, kendi oluş/unu kendi gerçekleştirmek ister. Rus mühendis İvan İvanoviç ve Bazıl onun ruhsal dünyasında olumlayıcı özellikleriyle yer alır. Babasının diretmesiyle dericide çalışmaya başlayan başkişi Asılbek, hayallerinin peşinden gitmeye karar verir. Kapitalizmin sömürdüğü işçilerden olmak istemez ve müdürüyle tartışarak işten ayrılır; “engel olmayın gitmeme ben Şamaldı-Say’a gidiyorum, okumaya gidiyorum. Şamaldı-Say’da mühendis işini mi bırakmış diye benimle dalga geçti. Sinirim bozuldu, müdüre karşı bütün saygım bitti” (H.İOİ.: 85). Bilinçlilik haliyle kendi “ben”ini keşfeden Asılbek, artık ne olmak istediğinin farkına varmıştır. Bazıl gibi iyi, çalışkan bir aile babası, İvan İvanoviç gibi zeki, bilgili, tahsilli bir mühendis olmak onun hedefidir. Bir Rus mühendisin öyküde örnek ideal bir kişi olarak gösterilmesi yazarın Sovyet rejiminin etkisinde kaldığının göstergesidir.

      2.4.1.4.2. Çocuklar ve Gençler

      Öyküde, çocuklar ve gençlerden “Çotur” ve “Mıktı” dikkati çeker. Mıktı, kart karakter olarak, öykü boyunca karşı değerlerde yer alır, babasına güvenen bilinçsiz bir karakter olarak başkişinin erginlenememesinde ana etkendir. Onu içkiye alıştıran, okuldan atılmalarına yol açan kişidir; “Mıktı elimdeki kitabı aldı, bırak şunu bugün. Hadi gidiyoruz. Bu sayfayı bitireyim desem de kitabı vermedi, yastığının arkasına sakladı” (H.İOİ.: 29). Asılbek’e tanıdık yardımıyla üniversiteye girmesi için yardım edeceğini söyleyen Mıktı, babasına yazdığı mektupta ondan söz bile etmez; “sonra öğrendim ki o mektupta benimle ilgili bir kelime bile yokmuş” (H.İOİ.: 34). Mıktı, Asılbek’in okuma arzusuna ket vuran kart karakterdir. Gerek eylemleri gerek duygu ve düşünceleriyle toplumsal değerlerden habersiz olan Mıktı, Asılbek’i maceradan alıkoyan, geleceğini elinden (ç)alan bir karakterdir.148 Mıktı adının ikinci adının anlamına bakıldığında “mümtaz, ileri gelen” bir kişi anlamında kullanılan “Mıktı” adı, babasının hatırı sayılır bir kişi olması sebebiyle oğluna koyulmuş olmalıdır. Ancak Mıktı, babasının bu nüfuzunu olumsuz anlamda kullanır. Ona güvenerek iş bulacağını bildiği için çalışmaz ve derslere gitmez. Asılbek’in de geleceğini ve gelişimini olumsuz yönde etkiler.

      Çotur ise, Başkişi Asılbek’in komşusu ve arkadaşıdır. Üniversiteye giremeyen Asılbek, köyünde daha çok bu arkadaşıyla vakit geçirir. Ben anlatıcı, öykü zamanından geriye giderek Çotur hakkında bilgiler verir. Bu bilgilerle Çotur’un geçmişi aydınlatılır. Öyküleme zamanından çok daha geriye giderek onun çocukluğundan bahseder; “zayıf, uzun boylu esmer birisi. Gözleri büyük, kemikleri büyük, bedeni koskoca olduğu için okuldayken o hep eşkıya rolünü oynuyordu. Ağaçtan yapılan kılıcı belindeydi her zaman gözleriyle korkulu bir şekilde bakıyordu” (H.İOİ.: 38). Öyküde karakterler üzerinde geniş tasvirlerden yararlanan Kasımbekov, öykü kişileri ve başkişi ile geçmiş ve şimdi arasında bağlantı kurar. Çotur, başkişi üzerinde pek fazla ağırlığı olmayan figüratif bir karakter özelliği gösteririr.

      Öyküde başkişinin değişiminde etkin rol oynayarak aksiyonu sağlayan Mıktı ve Çotur dışındaki diğer

Скачать книгу


<p>146</p>

Mihail Bahtin, Karnaval’dan Romana, Çev. Sibel Irzık, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2014, s. 275.

<p>147</p>

Asıl: 1. yüce soylu; asil, asıl tukumduu: yüce soylu; cins; asıl çorom: asaletli dostum; 2. kıymetli tal; inci; kıymetli kumaş; asıl buyum: mücevherat; asıl taş: kıymetli taş; asıl – baştan, asıl – baştan ats.: akıl kafadadır; cevherleri de, taşlar arasında bulunur. (Bkz. K.K., Yudahin, Kırgız Sözlüğü (A-J), (Çev. Abdullah Taymas), TDK Yayınları, Cilt 1, 3. Baskı, Ankara, 1994, s. 51.)

<p>148</p>

Mıktı: 1. kuvvetli, sağlam, dayanıklı; 2. mümtaz, ileri gelen; respublikabızdın mıktı kişileri: Cumhuriyetimizin ileri gelen adamları; ayıldağı mıktıbız: köyümüzün en hatırı sayılır şahsiyeti. (Bkz. K.K., Yudahin, Kırgız Sözlüğü (K-Z), (Çev. Abdullah Taymas), TDK Yayınları, Cilt 2, 3. Baskı, Ankara, 1994, s. 565.)