Скачать книгу

Aytmatov, asırlara denk ulu yola çıkmış olsa da dedesinin doğduğu köye gelememiş. Aslında o da Meçkere’yi severdi. Çünkü böyle kültürlü ve aydın köyü sevmemek mümkün değil! Cengiz Aytmatov gibi Nagime Hanım da babasının doğduğu memlekete gelip görememiş…

      Ama bu mukaddes görevi Cengiz Aytmatov’un oğlu İldar Aytmatov yerine getirmiş. O, annesi Meryem Ürmet, kızı ve ninesi Nagime’nin en küçük kızı Roza Aytmatova ile birlikte 2009 yılının yazında Meçkere’ye gelip ana vatanlarına saygılarını sundular… Onlar Tatarlıklarını tanımışlar, Tatar ili, ana yurdu da onları benimsemiş ve kabul etmiş… Ama Cengiz Aytmatov’un ruhu ise umudunun beyaz gemisi olup ak geyiklere ve turnalara dönüşüp yüzyıllara bedel bu buluşmayı yukarıdan izlemiştir… Sevinmiştir, her şeye rağmen sevinmiştir… ve ruhu sonsuza kadar huzura kavuşmuştur…

      CENGİZ AYTMATOV’UN TATAR DEDESİ KIRGIZ ÜLKESİNDE

      Hamza Gabdulvaliyev’in 1880’li yıllarda Issık Göl civarlarına gelip yerleştiği ve orada uzun süre kaldığı birçok kişi tarafından anlatılmıştır. Bazıları onun Çin’e doğru giden bir kervana katıldığını yazsa da bazıları amcası İshak vasıtasıyla geldiğini yazmıştır. Ne olursa olsun şu bir gerçek ki 1880’li yılların başında Hamza Gabdulvaliyev, Issık Göl civarına Karakol çevresine gelip Ak-Su köyüne yerleşir. Bazı eserlerde Hamza, Ahmetgali ve Galiya adında üç kardeşin buraya geldiği söylenmektedir. Bazılarında ise Hamza’nın onları sonradan gelip aldığı yazmaktadır. Bir başkasında da onların yeni inşa edilen Karakol şehri civarına Hacı İshak tarafından getirildiği yazmaktadır. Hangisi doğru olursa olsun 19. yüzyılın sonunda Meçkere’nin üç Tatarı; Hamza, Ahmetgali ve Galiya Gabdulvaliyev, Karakol’da yaşamaya başlarlar ve kısa bir süre sonra şehrin en zengin ve en yüksek mertebeli kişileri hâline gelirler.

      Burada biraz Kırgız ülkesinin o dönemdeki durumuna ve Karakol şehrinin tarihine de değinelim. 19. yüzyılın ortalarında Kırgız bölgesi artık Rusya’nın himayesine girer ve sınır boylarında askeri birlikler kurulmaya başlar. İpek yolunun kıyısından Çin’e giden kervancılar tam da Issık Göl çevrelerine gelip burada durup dinlenirlerdi. Bu yüzden Issık Göl’den uzak olmayan ve o bölgenin kuzeydoğu tarafına yerleşen Karakol şehri, Rus askerleri için de Tatar tüccarları için de çok uygun bir yer olmaktadır. 1 Temmuz 1869 yılında şehrin temelleri atılır ve Karakol Irmağı’nın civarına yerleştiği için bu şehre Karakol ismi verilir. Ama burada 1888 yılının sonbaharında ünlü seyyah Nikolay Prjivalskiy, tifodan ölünce kendi vasiyeti üzerine şehirden uzak olmayan Issık Göl boyuna gömüldüğü için Karakol’u Prjivalskiy diye adlandırmaya başlarlar. Böylece 1889 yılından 1992 yılına kadar şehir Prjivalskiy diye adlandırılır. Ondan sonra 1939 yıllarında bir ara tekrar Karakol olur, Prjivalskiy’nin ölümünün 100. yılında bu isme yeniden geçilir ve 1992 yılına kadar Prjivalskiy olarak adlandırılır. Ancak Kırgızistan bağımsızlığına kavuştuktan sonra Issık Göl boyundaki en büyük şehir yeniden Karakol diye adlandırılır ve bu adı bugün de korunmaktadır. Biz ise bu şehrin tarihiyle ilgili söz söylediğimizde şehir o dönemde hangi isimle adlandırılıyorsa burada da o şekilde adlandıracağız.

      Elbette, Gabdulvaliyevler gelmeden önce de Karakol’da Tatarlar yaşamıştır. Onlar daha 18. yüzyılın başında bu çevrelerde ticaretle meşgul olmuşlar ve şehir kurulmaya başlayınca da buraya göç etmişler. Çar Hükümeti bu askerî şehirlerde sadece Rusların ve Hristiyan olanların yaşamasını şart koşmuş olsa da Tatarlar çok aktif olmuşlar, ticaret üzerinden buralara girmişler ve kendilerini çalışkanlıklarıyla da tanıtmışlar. “Türkistan bölgesinin idaresiyle ilgili yönetmeliğe göre (1866) Prjivalskiy şehrine sadece Rus ve Ortodokslar’ın yerleştirilmesi doğrultusunda yapılan uygulamaya rağmen Tatar ve Başkurtlar gelerek nüfuslarını çoğaltmışlardı. Gabdulvaliyevler, Rafikovlar, Süleymanovlar, Muhtarovlar ve diğerleri evler yapmışlar, mağazalar ve deri fabrikaları açmışlardı…” diye yazıyor Karakol’da Tatarların tarihini iyi araştıran Rinat Gabdulvaliyev (Gabdulvaliyev, 2013: 37).

      Hamza Gabdulvaliyev, Moskova 1889

      Tarihte bilindiği üzere, Tatarlar nereye gelip yerleşseler ilk iş olarak cami ve okul açarlar. Burada da böyle olmuş. 1868 yılında Tatarlar, Karakol’da cami inşa etmiş ve onun karşısına da okul açmışlar. Karakol’un övgüye değer sakini, ömür boyu eğitim alanında çalışmalar yapan millettaşımız Şamil İşmöhemmetov önemli bir toplantıda; “1868’de Karakol’a yerleşen Tatarlar büyük bir cami inşa ettiler. Kazan misyonerlerinin aynı yerde farklı milletlerden gelen çocuklara ve yetişkinlere Arapça okuttukları bir mektep açtıklarından bahsedelim.” demiştir (Nauçno-Praktiçeskaya… 2012: 21).

      Hamza Gabdulvaliyev geldiğinde, Karakol’da artık iki yüzden fazla ev varmış. İlk başlarda evleri balçıktan yapmışlardır. 1887 yılındaki şiddetli bir depremden sonra Karakol’daki evleri ağaçtan yapmaya başlamışlar. Söylediğimiz üzere, 1897 yılında Rusya’da birinci nüfus sayım sonuçlarının Prjivalskiy-Karakol civarına ait asıl nüshası korunmamış ancak ortalama sayıları biliniyor. 1897 yılında Prjivalskiy şehrinde 8108 kişi yaşıyormuş, bunun yüzde 36’sını Ruslar, yüzde 27’sini Özbekler, yüzde 17’sini Kırgızlar, yüzde 11’ini Çinliler, yüzde 7’sini Tatarlar oluşturuyor. Tahmini olarak burada 600 Tatar bulunmaktadır. Diğerlerine göre sayıları epeyce az olsa da Tatarlar çok çabuk bir şekilde ticaret, zanaat, hafif sanayiyi ele geçirirler.

      Issık Göl Devlet Üniversitesi Tarih Bölümü başkanı Jeniş Kerimkulov yukarıda zikredilen toplantıdaki konuşmasında; “Böylece 20. yüzyıldaki Karakol, Tatar kültür tabakası ve Tatar tüccarları sayesinde hızlı gelişen ve geleceği parlak olan sanayi merkezine dönüşür. Ayrıca Tatar azınlığı sayesinde uyanmakta olan Kırgız milleti ve devletinin kültürü, sanatı ve eğitim esaslarının büyük kısmının temeli atılmıştı.” demektedir (Estafita Pamyati: 17).

      Hatıralardan elde ettiğimiz bilgilere göre, Hamza Gabdulvaliyev ilk önce Karakol’da başka tüccarlar için çalışmış, daha sonra kendi işini kurmuştur. Bizce, o kendi işini kurmayı bile düşünmemişti. Çünkü Hamza’nın kendisi de akrabaları da çevrenin tanınmış zengini İshak Hacı’nın himayesindeydi, onun “kanadı altında” yaşıyorlardı. İshak Hacı, Gabdulvaliyev ağabeyinin oğlu Hamza’yı baldızı Gazizebanu’yla evlendirir, muhtemelen hayatlarını devam ettirebilmeleri için onlara epeyce mal mülk de vermiştir. Genç aile 1886 yılında kurulmuş olmalı çünkü ilk çocukları Möhemmetcan 1887 yılında dünyaya gelmiş. Gazizebanu, Semipalatinski şehrinin tanınmışlarından Şahiyevlerinin kızıdır. O alçakgönüllülüğü, güzelliği, gençliği ve saflığıyla diğerlerinden ayrılmaktadır. Gözü yaşlı, ak yüzlü Nagime, annesinin dış görünüşünü de karakterini de davranışlarını da almıştır…

      Hamza’nın diğer akrabaları da yeni yerlerde kendine göre denk birilerini bulurlar, Galiya, Karakol’un en zengini Gali Hacı Rafikov’la evlenir, Ahmetgali de zengin bir Tatar ailesinin kızıyla evlenir. Yine o zaman da kız isteyip razı edildikten sonra evlenilir, zengin, dindar, okumuş kişilerle aile kurulurmuş. Kardeş Gabdulvaliyevler, Issık Göl boylarında artık sağlam bir hayat kurmaya başlamış, dokuma fabrikası, tuhafiye çalıştırmış, çevredekilerle ticaret yapmışlar. Karakol’da birçok dükkân açmışlar, fabrikalar kurmuşlar, deniz gibi gölde vapurlar, gemiler yüzdürmüşler.

      Hamza Gabdulvaliyev’in torunu Rinat Gabdulvaliyev, bundan 22 yıl önce Kırgızistan’da yayımladığı Hamza-Ded Cıngıza [Hamza, Cengiz’in Dedesi] adlı makalesinde “El işleri ve süs eşyaları, demirden yapılan ürünler, cilalar, boyalar, kıldan yapılmış ürünler

Скачать книгу