Скачать книгу

oku. Güzel okursan yalnız Medey soyuna değil de, senin kendine de fayda! Unutma! Benim senden başka çocuğum olmadı. Sen yegane birisin bende. Sonra da ben ne dersem o olacak bu evde. Ben biliyorum kim olduğumu! Hadi köyde kim vardı güreşte benim sırtıma basan? Hadi söyleyiniz? Kim benden uzağa taş atmış? diyerek sarhoş olup gittikçe daha da çoştu ve o gömleğinin düğmelerini çözüp sırtını açtı. Onun koca ve geniş sırtı sert duruyordu. Ellerinde yumrukları tokmak gibi olup, bileğindeki gücü ince deriyi, aynı yuvarlak taşlar gibi yırtıp çıkacakmış gibiydiler.

      – Medey, ben seni komiser yapacağım. Ben seni işte oraya okutmaya göndereceğim, bilsinler bizi, kim olduğumuzu. Bilsinler! A-a-h! diyerek homurdandı. Amit, dönmüş gözlerini Emis’e çevirerek, olan gücünü verip küfürlü sözler söyleyip, masaya yumruğu ile vurdu. Emis ise kapadığı ağzını da açmadan, kocasını soyundurup yatağına yatırdı.

      – Kara elbise, kara kadın! dedikten sonra Amit horlayıp uykuya daldı.

      Ertesi gün Emis kocasına gece söylediği sözleri için küstü.

      “Gel bırak, gelin! Sarhoş olduğunda ne söylersin ne söylemezsin. Kimde olmuyor o şeyler! Versene bir yağ, büsbütün yanıp sönmek üzereyim,” diyerek kocası özür diledi.

      İşte öylece onların yaşamı sürüyordu. Amit votka içmeyi bırakmadı. Onun içmediği günlerde oluyordu. Bazen aylarca votka denilen şeyi ağzına değdirmezdi. İşte öyle sakin günlerinde, Amit kadar efendi, cana yakın insan yoktu bütün köyde. İçmediği günlerde Amit avluda didiklenip bahçeyi düzeltip, hayvanlara bakmayı seviyordu. Köylüler öyle zamanlarda, “Amit Allah’ın sevdiği kulu çok efendi adam, sadece şeytan suyu yani votka ağzına değse deli oluyor, diyorlardı. Amit kesintisiz votkaya dalıp gitse dünyasını unutup, avare gezen insana benziyordu. Sonra dursa, ben “sakin”oldum der de, geçen günleri aklına getirmeye korkup, köylüler ile rast gelip otursa onların gözlerine bakmaya utanıp, kalplerini kırmış olabilirim, diye kendi kendini üzerdi. Bir iki hafta geçse, o insan kılıfına girip, utanmadan, kaçmadan köylüler ile dost olurdu. Nice kere o kendi kendini tutmaya, votka denilen şeyi unutmaya yemin etti, tek hayırsız, bir zaman sonra, yeniden daha da içmeye başlardı. Başladığında, tamamen doyuncaya kadar durmazdı. Amit düzelip hem içmediği zamanlarda, onun yakınından oğlu hiç kaçmadan, yakın durmak isterdi. O, oğluna evvelki şarkıları, masalları anlatmayı severdi. Bütün anlatılan masallardan Medey, babasının söylediği Babay yıldız hakkındaki masalı unutmuyordu. İşte o halde Medey, teyzesi Şaydat’ın evinde, kendisinin doğduğu köyde, sağa sola dönüp gördüğü rüyayı unutamadan yatıyordu.

      Dışarıda kapkaranlık geceyi ortasından yarmış, yeni pişmiş yağlı kalakay10 gibi ay Aji Togay’ın üstüne doğmuş. Samanyolu’nun yıldızları parlak duruyorlar. Medey ayaklarına çarıkları geçirip dışarıya çıktı. Hava çok temizdi ve köy sepsessizdi. Bütün dünya susup, gece yarısının sessizliğini dinleyip ona imrendiklerine benziyordu. Medey kafasını kaldırıp Babay yıldızı arayıp buldu. Arasıra bir parlayıp sonra titreyip sönüyormuş gibi oluyor, yıldız yanıyordu. O yıldız her birinden de küçük olup, kendisi de Samanyolu’nun azıcık kenarında durduğundan mı yoksa da o yıldız bizim yıldız diye sanıldığından mı, kim bilir, Medey epey durup ona baktı. Yıldız, çocuğa sıcak ve çok sevimliydi. Medey’in aklına babası Amit geldi.

      Bir zaman Emis ağır hastalanmıştı. Amit’te hâlâ daha sarhoşluğu geçmeden ev içinde: “O bir ambülans gelinceye kadar insanlar mundar ölecek,” deyip ileri geri geziniyordu.

      Sonra ambülans geldi, Emis’e aşı yaptı. Karanlık geceydi. O zamanda avluda, kırmızı kerpiç duvara dayanıp, sigara tüttürmekte olan babasını görüp Medey yanına geldi.

      “Baba, burada niye duruyorsun? Eve gelsene,” dedi babasına oğlu.

      Amit, küçücük yeni okula başlamış Medey’e “Sigara içiyorum oğlum. Annene ağır olmasın diye dışarıya çıkıp içiyorum,” dedi.

      O gece, tam da bugünkü geceye benzeyip, sepsessizdi. Ay da bugünkü gibi olup parlayıp, etrafı su gibi aydınlık etmişti. Yıldızlarda gece gökyüzüne ay gibi parlayarak tomurcuklanıp inmişlerdi.

      – Baba, şu yıldızlar gökyüzüne nasıl binmişler, dedi Medey gökyüzünü göstererek. Onları, kim biliyor, bir uzun birisi merdivene binip yakıp yakıp koymuştur diyorum, değil mi? dedi durmaksızın.

      Amit gülümseyerek çocuğunun başını okşadı.

      – İşte, görüyor musun, yıldızların bir küp içine toplanmış gibi, hem kendilerinin de parlak doğduklarını? İşte ona samanyolu deniliyor.

      Bizim babamızın büyük babasından duymuşum, bu dünyada yeni bir soy yaratılsa, onlar ile birlikte yıldızlar da doğuyorlar, o yıldızlar her zaman da onları kaza beladan koruyorlar diye. İşte o yıldızlar insanlara hayat verdiğini ve onları öldükleri zamanda kendilerine alıp gittiklerini işitmişim. Bizim büyük babamızın deyişine göre, bizim yıldız işte o, şurdaki! Onun adı Babay yıldız.

      Medey, ağlamaklı olup “Öyleyse biz ölecek miyiz?” dedi O, biz dediğinde, evde hastalanıp yatan annesi Emis’i düşünerek söylemişti.

      Amit çocuğun başını okşayarak “Evet, sana!” dedi. Sonrasında o masaldı da! Belki dedem sadece beni kandırmak için söylemiştir, oğlum, dedi içini çekerek Amit ve oğlunu yanına alarak eve girdi. O gece Amit, hastalanıp yatan karısının başında oğluna, Babay yıldızın masalını anlattı.

      Medey’in düşüncesini köyün yukarı tarafından çıkan ah vah bozdu. Medey kulak verip dinledi, anlamını çıkaramadı. Bir kadın sesi, köyü başına yıkarak ağıt yakıyordu. Sonra o kadının sesine daha da başkaları katılarak büyük ağıta dönüştü. Medey’in yüreği cız etti, kim ki, diye kendi kendine sorup gökyüzüne baktı. Medey yıldızlara bakıyordu. Bir şey de anlamadan içini çekip, kim olsa da birisi dünyadan göçtü, diyerek eve girdi. Köyden sessizlik gitti.

      Oradan buradan gelen köpeklerin ulumaları ve Medey’in gördüğü düş, birbirine karışıp çocuğu yatak içinde dörde katlayıp, yorgan altına gömdü.

      – Feryat yukarı taraftan çıktı, diyerek Medey kaygılandı, Kimmiş? Kimmiş? ve birden Medey, Aysahan Azre-tovna diye düşündü.

      Köyde, daha yatılı okula gitmeden, Medey, Aysahan Azretovna’nın en sevdiği öğrencisi olarak sayılıyordu. Me-dey, Aysahan Azretovna’nın sınıfa geldiğini ve Medey’lerin sınıfını aldığını bugünkü gibi hatırlıyordu.

      Aji Togay’ın orta okulunun Nogay dili ve edebiyatını okutan kız gitti de sınıfını öksüz bıraktı. Köyde tanınan öğretmen, o zamanda, bakım evinde kalan, Aysahan Azretovna okula geri döndü. Bütün hayatını okulda geçirmiş ve o köyde okul açıldığından bu yana çalışmış Aysahan Azretovna öz mekanına katıldı. Burdan başlayarak Medey ilk defa Aysahan Azretovna’yı tanıdı.

      Tatile çok yakında çıkarız diyerek beklenilen günlerdi. Mayıs ayının ortasında: “Medey, sen gitmeden dur, birlikte gideriz,” diyerek Aysahan Azreetovna çocuğu durdurup sınıfta bıraktı.

      – Senin baban Amit değil mi?

      Utancından kızararak evet dedi Medey, kendisini öğretmenin neden sınıfta tuttuğunu anlamadan.

      – Tanıyorum onu, o benim elimde okudu. Çok sabırlı ve akıllı çocuktu, dedi Aysahan Azretovna.

      – Medey kaldığını kabullenemedi. O arkadaşları ile gidip, top oynamak istiyordu. Ama ne yapsın, çare yok. Okul çocuklardan boşaldı dendiğinde, sınıfın

Скачать книгу


<p>10</p>

Kalakay: Sütlü hamurdan yapılmış yuvarlak bir tür Nogay ekmeği