Скачать книгу

bak ar ile namusa, gerçeğe.

      Hürriyetin dergahından hür olarak gir,

      Kendini köleliğe bağlama.

      Çekinme, kaldır başını,

      Yankısısın azade olmanın türküsü.

      Pireyi deve yapan süvari,

      Aklın varsa, eğilme bari.

      Kaldır başını,

      Kaldır başını, soydaşım,

      Bu türkünün devamını sen söyle.

      Gökyüzünden çıka gelen kılıç gibi Ay,

      Şu millet kafasızdır demesin!

      Kaldır başını!!!

      Söz mezarlığı

      Ne zaman dönersin, ne zaman geri gelirsin,

      Söylenmeyen Sözlerin dedesinin kabrinden?

      Söyleyemeyen ağızdan kabul olur mu duası?..

      İspatlayan mezarlık bu Augeas’un ahırları.

      Bu kabristanda düşüncenin kadri kaybolmuş,

      Boyundan aşan beyaz taşa yazılmış:

      «Kölelikte tıkanan, felakette ezilen,

      Söylenmeyen Gerçeğe dikilen heykeldir bu…»

      Hırslıya dokunmadan, hırsızlarla dalaşmadan,

      Gelse dahi zenginlik, zayıflara bakmadan,

      Hakikati aklamadan, adalete taraf tutmadan,

      İçinde kalan söz, atsız bir dam gibidir.

      Şu mezarlık, gizli kalan hasta ile derdinindir,

      Verilmeyen vaadin, kalpte yanan ateşindir,

      Getirilen tereddütler tehlikenin, içilmeyen andındır,

      Sessiz sadasız sakat olan ölünündür…

      Döşememek için yolu, olmamak için kurban o,

      Yarılan kafa şapkada, kolluk içinde kırılan el.

      Tevekkülden vazgeçen, çevik dil ile salınımlı bel…

      Dayanak bulmayan sıfır, çakılan dağ, kuruyan göl…

      Bu kabristanda boşuna değil, haya zayıftır ölümden…

      Korunmayan ar-namus, kızgınlıklar defnedildi.

      Eğri kaldı kurnazlar, her tarafa gönderilen,

      Duyurmayan aşkın sırrı içi aktarıldı…

      İçilmeyen ant bir tarafta, durulmayan vaat bir tarafta,

      Boş dayanıp dillere, kurban oldu soytarılığa…

      Durgun su gibi kokuşan söz, irin içer gibi küflenen söz,

      Çıkmadan ürküten söz, çıkaramadan çürüten söz.

      İmayla konuşan şakşakçılar gibi yalan söz,

      Yığın yığın yerle bir olan boş boş, birçok söz,

      Korkaklara ait ürkek söz, cesareti olmayan pehlivan söz,

      Keskin nişancılar göremeden, bekleyerek yorulan göz,

      Kulakları duyamadan, işitilmeden kalan söz…

      Söyleyecek olsan ak sözü evvela canından kaç,

      Söylenen sözde ecel yok, olur daha doğar vakti,

      Sen kendin de sönmezsin, sönmedikten sonra yanan köz!

      Koşturan atın gelse de, attığın okun geri dönmez,

      Batan güneş gelse de, söylenen sözün geri dönmez,

      Otuz dişten çıkan söz yuvasını bulamaz,

      Dile yasak gelse de, yerinde söylenen söz kaybolmaz.

      İnadından ne buldun, köy evinde komşu geceleyemez,

      İnançsızlıktan ne buldun, kimsenin zararı dokunmaz?

      Kurt isen Başkurt ol, pençeyi kimse kıramaz,

      Küheylan isen Kasırga ol, zamanın tozu duman edemez,

      Hatip isen, Maykı kadı gibi ol, söyleyeceğini söyleyip öl,

      Kınından geri çekilmez parıldayan ak elmas!..

      «Sloganı bizler Kuran gibi kabul ettik…»

      Sloganı bizler Kuran gibi kabul ettik,

      Çocukluk çağlarda bilmeden.

      Hayatı doğru yaşayamadık,

      Babalar nasıl gün geçirmişler?

      Hayatı doğru yaşamayı,

      Öğretmedi kimse henüz.

      Dünya dediğin kaç kez değişti,

      Ulaştırmadan sırrına.

      Nasıl geçiririz hayatımızı,

      Doğru hayatın olmazsa.

      Toplumun yine temeli çöktü,

      Huzur dediği boş kelimeler.

      Yeni yıl işte of çekerek başladı,

      Ayaklarımızı üşüterek.

      Geçiririz eğri büğrü hayatımızı,

      Eğri yerleri düzelterek…

      «Havasızlık…»

      Havasızlık!..

      Ne bu havasızlık…

      Boşuna telaşlanarak,

      Ölecek olduk boğularak,

      Gömecek oldu eyvah ederek.

      Havayı temizleyin lütfen!

      Boşuna sözü sarf etmeden…

      Havasızlık…

      Nedir bu havasızlık…

      Düşünceliye saldıran tehlikeli fikirler,

      Düşüncesizin gönlü eğlencelere sürükler,

      Dut yiyen bülbül gibi,

      Bağlandı dilim konuşkan…

      Dilini fakat ne yapsın

      Herkes boğulmuş?

      Havasızlık…

      Ne bu havasızlık…

      Bin bir düşünceye çarparak,

      Düpedüz günde boğularak,

      Olduk mu şimdi ucube?

      Bağların hepsini çözerek,

      Çıksaydık keşke dışa vurarak!

      Arından birşey kaldı mı,

      Herşey satılarak bittiğinde?

      Havayı temizletelim mi,

      Ervahı çağırarak!?

      Havasızlık… Havasız… Hava…

      Elâzığ. Hazar gölü

      Ey!

      Esen rüzgar gibi

      Eserek ben

      Eğilmeden girdim içeri,

      Eskimeyen Elâzığ,

      Esirgemeyen halkı düşerek,

      Ebediyen toprağı üşerek,

      Er

Скачать книгу