Скачать книгу

ağdan kurtarmaya çalışırlar ve bunlar özgürlük arayanlar gibidir. Fakat çabalayan balıkların hepsi başarılı olamaz. Çok azı ağdan dışarı fırlar ve suya atlar. Sonra balıkçı bağırır; «Bakın! Büyük bir balık gidiyor!» Fakat ağa yakalanan balıklardan çoğu kaçamaz ve ne de kurtulmak için bir çaba gösterirler. Aksine ağızlarında ağ ile çamurun içinde dururlar ve orada sessizce yatarken; «Artık korkmamız gerekmiyor. Burada güvendeyiz.» diye düşünürler. Fakat zavallılar balıkçının gelip onları ağdan çekip çıkaracağını bilmezler. Bunlar dünyaya bağlı olan insanlar gibidir.

      DÜNYEVİLİK BELASI

      TÜM DERTLERİN KAYNAĞI

      Bir yerlerde balıkçılar balık avlıyorlarmış. Bir çaylak aşağı süzülmüş ve bir balık kapmış. Balığı görür görmez bine yakın karga gaklayıp gürültü yaparak çaylağı takip etmeye başlamış. Çaylak güneye uçmuş ve kargalar onu orada takip etmiş. Çaylak kuzeye uçmuş ve kargalar yine onun peşinden gitmiş. Çaylak doğuya ve batıya gitmiş fakat sonuç hep aynı olmuş. Çaylak tam şaşkınlık içinde uçmaya başlamışken balık ağzından düşmüş. Kargalar hemen çaylağı bırakmışlar ve balığın peşinden uçmaya başlamışlar. Böylece endişelerinden kurtulan çaylak, bir ağaç dalına konmuş ve düşünmüş; «O zavallı balık benim tüm dertlerimin kaynağıydı. Şimdi ben ondan kurtuldum ve bu nedenle huzur içindeyim.»

      İnsan da balığa sahip olduğu sürece- ki bunlar dünyevi isteklerdir, hep bazı şeyler yapmak zorundadır ve bu yüzden endişe, kaygı ve huzursuzluktan acı çekecektir. Bu isteklerinden vazgeçer geçmez ise onun tüm faaliyetleri çekilecek ve o ruhsal huzurun tadına varacaktır.

      HER ŞEY BİR PARÇA PEŞTAMAL İÇİN

      Guru’sunun eğitimi altındaki bir Sadhu kendisi için insanlardan uzak, yapraklarla örtülü küçük bir kulübe inşa etmiş ve bu kulübe içinde ruhsal çalışmalarını yapmaya başlamış. Her sabah yıkandıktan sonra ıslak elbisesini ve kaupinasını (peştemal) kurutmak için kulübenin yakınındaki bir ağaca asıyormuş. Bir gün günlük yemeğini dilenmek için gittiği komşu köyden dönerken farelerin kaupinası üzerinde delikler yaptığını fark etmiş. Sonra ertesi gün köye gidip yenisi için dilenmek zorunda kalmış. Birkaç gün sonra, sadhu peştemalını kurutmak için kulübenin çatısına asmış ve her zamanki gibi köye gitmiş. Döndüğünde farelerin onu parçalara ayırdığını görmüş. Çok sinirlenmiş ve kendi kendine; «Şimdi ben nereye gidip yeni bir giysi için dileneceğim? Kimden bir giysi isteyeceğim?» diye düşünmüş.

      Ertesi gün köylüleri gördüğünde onlara farelerin yaptıklarından bahsetmiş. Bunu duyan köylüler; «Her gün kim sana kıyafet verecek? Bir şeyler yap, bir kedi besle de fareleri uzak tutsun.» demişler. Sadhu köyden bir kedi bulmuş ve kulübesine götürmüş. O günden itibaren fareler onu rahatsız etmez olmuşlar ve onun keyfine ise diyecek yokmuş. Sadhu küçük faydalı hayvana büyük özenle bakmaya ve köyden onun için süt dilenmeye başlamış. Birkaç gün sonra bir köylü ona; «Sadhuji, senin her gün süte ihtiyacın oluyor, dilenerek sadece birkaç günlük ihtiyacını karşılayabilirsin. Kim sana bütün bir yıl boyunca süt verecek? Bir şey yap, bir inek besle. Böylece onun sütünü içerek hem kendi ihtiyaçlarını karşılarsın hem de birazını kedine verirsin.» demiş. Birkaç gün içinde sadhu bir inek edinmiş ve artık süt için dilenmesine gerek kalmamış. Çok geçmeden sadhu ineği için saman dilenmesi gerektiğini fark etmiş. Bunun için komşu köyleri ziyaret etmesi gerekiyormuş fakat köylüler; «Senin kulübene yakın pek çok ekili olmayan toprak var, o toprakları ek ve böylece ineğin için saman dilenmene gerek kalmaz.» demişler. Onların tavsiyesini dinleyen sadhu toprağı işlemeye başlamış. Yavaş yavaş işçi çalıştırmaya başlamış ve sonra ekinleri depolamak için ambarlar inşa etmesi gerekmiş. Böylece zaman içerisinde bir çeşit toprak sahibi haline gelmiş. Ve en sonunda büyük evi ile ilgilenmesi için bir kadın ile evlenmiş. Şimdi günlerini meşgul bir aile reisi gibi geçiriyormuş.

      Bir zaman sonra Guru’su onu görmeye gelmiş. Kendisini mal ve mülk içerisinde bulan Guru şaşırmış ve oradaki uşağa; «Burada bir kulübede bir münzevi yaşıyordu, bana onun nereye gittiğini söyler misin?» diye sormuş. Uşak ne cevap vereceğini bilememiş. Bunun üzerine Guru eve girmiş ve öğrencisi ile karşılaşmış. Guru ona; «Oğlum, bütün bunlar nedir?» diye sormuş. Öğrenci büyük bir utançla Gurusu’nun ayaklarına kapanmış ve; «Efendim, tüm bunlar bir parça peştamal içindi.» demiş.

      DÜNYEVİ ŞEYLER SONSUZA KADAR SİZİN DEĞİLDİR

      Zengin bir adamın kahyasına efendisinin mallarına bakma görevi verilmiş. Ona kimin malı olduğu sorulduğunda; «Bayım, bunların hepsi benimdir, bu evler ve bu bahçeler benimdir.» diyormuş. Bu tarzda konuşuyor ve kibirle dolaşıyormuş. Bir gün efendisinin bahçesindeki gölde kesinlikle yasak olduğu halde balık avlamaktaymış. Tam o sırada efendi gelmiş ve sahtekar kahyasının ne yaptığını görmüş. Uşağının güvenilmezliğini gördükten sonra önce onu kendi mülkünden kovmuş ve sonra da tüm önceki kazançlarına el koymuş. Zavallı adam tek sahip olduğu şey olan ufak tefek eşyalarını koyduğu kutuyu bile alamamış.

      İşte sahte gururun cezası budur.

      KAMA – KANÇANA

      ŞEHVET VE ALTIN

      EVLİLİK KÖLELİKTİR

      Erkeği bağlayan ve ondan özgürlüğünü çalan; «kadın ve altın» dır. Altına ihtiyacı yaratan kadındır. Çünkü kadın için biri diğerinin kölesi olur ve böylece özgürlüğünü kaybeder. Ve o artık kendisi gibi davranamaz.

      Jaipur’daki Govindaji tapınağındaki rahipler önce bekarlarmış ve o zaman onlar ateşsi doğaya sahiplermiş. Bir keresinde Jaipur Kralı onları çağırmış fakat onlar onu dinlememişler. Elçiye; «Bizi görmek için Kral buraya gelsin.» demişler. Kral yardımcılarına danıştıktan sonra onlar için evlilikler ayarlamış. Çünkü sonra artık kralın onları çağırmasına bile gerek kalmamış. Onlar kendileri gelip; «Majesteleri, biz size kendi nimetlerimizi getirdik. İşte tapınağın kutsal çiçekleri. Onları kabul etmeye lütfediniz.» diyorlarmış. Saraya gelmişler çünkü şunun için veya bunun için durmadan para istiyorlarmış- evin inşa edilmesi için, bebeklerin pirinç töreni veya çocukların eğitime başlama törenleri için.

      EĞER ŞEHVETİ YENEBİLİYORSANIZ, KADINLARA ANNE GİBİ BAKIN

      Neden aile reisi hayatı sürdürmediği sorulduğunda Üstat şöyle cevap vermiş; «Kartikeya (Şiva’nın Oğlu) bir gün tırnağı ile bir kediyi tırnaklamış. Eve gittiğinde Kutsal Anne’si Parvati’nin yanağında bir tırnak izi olduğunu görmüş ve ona sormuş; „Anne, yanağındaki bu çirkin tırnak izi nasıl oldu?“ Evrenin Anne’si cevap vermiş; „Bu senin kendi elinin yaptığındır, bu senin tırnağının izidir.“ demiş. Kartikeya merakla; „Nasıl olur Anne? Ben seni tırnakladığımı hiç hatırlamıyorum.“ Anne cevap vermiş; „Sevgili oğlum, bu sabah bir kediyi tırnakladığını unuttun mu?“ Kartikeya ise; „Evet, bir kediyi tırnakladım ama senin yanağındaki yara nasıl oldu?“ Kutsal Anne cevap vermiş; „Sevgili çocuğum, bu dünyada Ben’den başka hiçbir şey yoktur. Tüm yaradılış Ben’im, bu nedenle kimi incitirsen incit beni incitiyorsun.“ Kartikeya bunu duyunca çok şaşırmış ve sonra asla evlenmemeye karar vermiş. Çünkü o kimle evlenebilirmiş ki? Artık her kadın onun için anne gibiymiş. Böylece kadının anneliğini idrak ederek evlilikten vazgeçmiş.» Ben de Kartikeya gibiyim. Her kadını benim Kutsal Anne’m gibi görüyorum.

      Конец

Скачать книгу