Скачать книгу

Beni görünce dedi ki:

      “Birader, dün sizin hatırınızı kırdım. Sonradan ben de pişman oldum. Sizden özür dilemeye geldim. Kusura bakmayın, insanlık hâli… İnsan bazen boş bulunuyor.”

      Siz olsanız ne yaparsınız? Özür dileyen bir adam. Kalkıp evinize kadar da gelirse… Benim yüzüm tutmaz.

      “Buyurun.” dedik. Kahve de pişirttik. Önüne bir dolu kâse tütün de koyduk. Kardaşım, emin olun, kalem vaktine kadar kâsenin dibinde yalnız tozlar kaldı, cıgara tablası da ağzına kadar doldu!

1923

      DÖVÜŞ

      Tahsildar Hakkı Efendi’nin oğlu Akif, on yaşlarında bir çocuk, akşam dayısından bir lira almış, seviniyor. Ara sıra cebinden çıkarıp bakıyor, çocuklara da gösteriyor.

      Bir aralık gene lirasına bakarken Hasan Kâhyaların Aziz, on üç-on dört yaşlarında, mektepte zorba geçinen bir çocuk, sokuldu:

      “Nedir o?” diye sordu.

      “Bir lira.”

      “Ver bakayım.”

      “Vermem.” diyemedi. Vermek de istemiyordu. Öteki; elini uzattı, aldı, baktı; cebine koyup tahta başında duran çocukların yanına gitti.

      Akif’in sanki damarlarından buz aktı. Aziz’in yanına koştu, kolundan çekerek:

      “Ver.” dedi.

      Öteki kolunu silkti, kurtardı. Akif:

      “Aziz, ver parayı. Baktın işte!”

      Aziz sesini çıkarmadı.

      Akif bozuldu, utandı, bir lirasının gideceğinden korktu, yüksek sesle, ağlar gibi:

      “Aziz, ver parayı!” dedi.

      Aziz döndü:

      “Ne parası ulan!” dedi. “Otur yerine!”

      “Ver parayı!”

      Akif umutsuzdu ama bu parayı da Aziz’e yedirmeyecek. Ne yapmalı? Zorla almaya gücü yeter mi? Aziz onu döver.

      “Aziz, ver parayı.” dedi. “Yoksa Hoca’ya söylerim.”

      Aziz, Akif’in Hoca’ya gidebileceğine inanmıyormuş gibi, döndü baktı. Biraz da düşündü ama parayı vermedi.

      “Kime istersen söyle!” dedi. Dershaneden de çıktı. Çocuklar:

      “Parayı saklamaya gidiyor.” dediler.

      Doğru, parayı saklamaya gidiyormuş. Duracak zaman değil! Akif öteki sınıfa ders veren hocaya koştu.

      “Hoca Efendi, Hasan Kâhyaların Aziz paramı aldı, vermiyor.”

      “Ne parası?”

      “Dayım bir lira vermişti.”

      Bunu söylerken Akif, ağlayacaktı. Dudaklarını ısırdı. Bütün çocuklar kapıdan dinliyorlardı. Hoca, Akif’i süzdükten sonra:

      “Çağır onu bana.” dedi.

      Çocuklar aşağı koşup Aziz’e haber verdiler. O, biraz korkmuş, rengi uçuk, Hoca’nın yanına girdi.

      “Ver bunun parasını.”

      “Ben almadım Hoca efendi.”

      “Ver diyorum sana, yoksa yersin dayağı!”

      “Ben almadım, Hoca efendi. Arayın üstümü.”

      Çocuklar kapıdan:

      “Hoca efendi, aşağı götürdü sakladı.” dediler.

      Hoca, çocuklara;

      “Gidin arayın!” diye emir verdi.

      Birkaç çocuk birden aşağı koştular.

      Hoca, sınıfa ders vermeye devam etti. Biraz sonra çocuklar, lirayı bulmuşlar getirdiler. Hoca:

      “Nereye saklamış?” diye sordu.

      “Muslukların yanındaki kirişin üstüne koymuş.”

      Hoca, parayı Akif’e uzatarak:

      “Al paranı.” dedi. “Dayına soracağım, yalan söylüyorsan sen de yiyeceksin dayağı!”

      Sonra, masanın üstünde duran değneği eline alarak Aziz’e:

      “Gel.” dedi. “Aç elini bakayım!”

      “Hoca efendi, valla billa ben almadım. Allah kör etsin, ben almadım.”

      “Yakın gel. İlkin ben döveyim, vebal benden gitsin, sonra Allah da kör eder elbette!”

      Böyle yerlerde ısrarın faydası yoktur. Haklı haksız dayağı yiyip çekilmeli. Aziz yaklaştı. Değnek, parmakları ile karışık avucunun içine indi.

      Çocuklar içinde, dayak yerken ağlayan, yalvaran, elini pantolonuna süren, korku ile hocanın yüzüne bakıp suratını buruşturanlar olduğu gibi, hiç aldırmayanlar da vardır. Aziz, mektebin zorbalarından olduğu için ağlayıp yalvaramazdı. Sessizce dayağı yedi. Ancak sınıfa döndüğü zaman, ellerini nasıl tutacağını şaşırmıştı.

      Bütün çocuklar yerlerine oturmuşlar, ona bakıyorlardı. Aziz, Akif’in önünden geçerken:

      “Ben sana gösteririm.” dedi. “Mektepten çıkalım, görürsün!”

      Çocuklar sustular. Mektepten çıkınca Aziz, Akif’i dövecek. Hepsi de Akif’in nasıl dayak yiyeceğini seyredecekler.

      Aziz, onu yalnız dövecek değil, cebinden parasını da alacak. Akif, parayı götürüp kuyuya atmayı bile düşündü.

      Çocukların önünde dayak yiyip eve gitmek ölümdü. Bundan nasıl kurtulmalı? Mektepten çıkar çıkmaz çarşı tarafına savuşmak var. O zaman bütün çocuklar Aziz’e onu gösterecek, “Bak, kaçıyor!” diyecekler. O da ihtimal arkasından koşacak, belki yetişip birkaç tokat atacak…

      Mektep azat oldu. Çocuklar çıktılar. Akif de çıktı. Rengi uçmuştu. Aziz, birkaç çocukla önden gitmişti. Akif uzaktan onları görüyordu. Kulakları uğulduyor, hiçbir şey işitmiyor ve ne yapacağını da bilmiyordu. Ama yolunu da değiştirmedi. Ne olursa olsun! O dakika, yeryüzünde azılı bir düşman karşısında yalnızdı. Ne anası, ne babası, ne arkadaşları, ne de Hoca! Burada hiç kimse yok. Burada ancak o, kendi kendini kurtarabilir. Çalışıp kurtarmalıdır.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Deke düşmek: Hileye, oyuna gelmek.

      2

      Lavta:

Скачать книгу