Скачать книгу

hâlâ nerede olduğumu bilmen gerektiğini düşünüyorum. Nasıl buraya düştüğümü de ilerleyen yazılarımda öğreneceksin.

      İzninle, önce hikâyemi tamamlayayım çünkü bildiğin üzere daha bitirmedim. Prinsengracht 263 adresine geldikten sonra Miep bizi uzunca bir koridordan yürüttü. Ahşap merdivenlerin olduğu kısımdan gizli odaya geçirdi. Bizi yalnız bırakarak kapıyı arkamızdan kapattı. Margot çoktan bisikletiyle gelmişti ve bizi bekliyordu.

      Oturma odamız ve diğer odalar o kadar doluydu ki sana anlatamam. Geçtiğimiz aylarda ofise gönderilen kutular yerleri ve yatakları kaplıyordu. Küçük oda tavana kadar çamaşırlarla doldurulmuştu. O gün düzgün yapılmış yataklarda uyumak istiyorsak elimizi çabuk tutup dağınıklığı temizlememiz gerekiyordu. Annem ve Margot parmaklarını kımıldatacak hâlde değillerdi. Bitkin bir hâlde döşeklerin üzerine uzanmışlardı. Ama babam ve ben, iki çekidüzen verici olarak geri kalan işleri yaptık.

      Tüm gün kutuların içini boşaltıp dolaplara yerleştirdik. Temiz yataklarımıza girebilmek için canımız çıkana kadar çivi çaktık ve ortalığı topladık. Bütün gün sıcak bir yemeğe hasret kaldık ama bu o kadar önemli değildi. Annem ve Margot yemek yiyemeyecek kadar bitkindiler. Babamla ben de çok meşguldük.

      Salı sabahı, önceki gün yarım kalan işleri yapmaya başladık. Bep ve Miep erzak karnelerimizle bir şeyler almaya alışverişe gittiler. Babam aydınlatmayı tamir etti. Mutfak zeminini ovalayarak temizledik. Hava kararana kadar hiç durmadan bir şeyler yaptık. Çarşambaya kadar hayatımdaki bu büyük değişikliği düşünecek bir zamanım olmamıştı. O zaman, Gizli Ev’e geldiğimizden beri ilk kez tüm bu olanları, başıma gelenleri ve gelecekleri anlatmak için bir fırsat buldum.

En iyi arkadaşın, Anne

      11 Temmuz 1942, Cumartesi

      Sevgili Kitty,

      Babam, annem ve Margot hâlâ her on beş dakikada bir çalan ve saati haber veren Westertoren çanının sesine alışamadı. Ben alıştım ve başından beri hoşuma gidiyor. Sesi, özellikle geceleri çok rahatlatıcı geliyor. Bu şekilde saklanışın bende uyandırdığı hisleri bilmek istediğinden hiç şüphem yok. Burada evimde gibi hissetmeyeceğim aşikâr ama burayı sevmediğimi de söyleyemem. Garip bir pansiyonda konaklıyormuş gibi hissediyorum. Saklandığımı söylemenin değişik bir yolu bu ama başka türlü tarif edemem. Bu Gizli Ev saklanmak için en mantıklı yer. Biraz rutubetli ve orantısız bir yer olsa da muhtemelen tüm Amsterdam’da ya da hayır tüm Hollanda’da bundan daha konforlu bir sığınak olamaz.

      Geçiş yerleri olmayan duvarlarımızın arasındaki odalar çok boş gözüküyordu. Neyse ki babam, tüm kartpostalları ve film afişlerini yanına almıştı. Biraz tutkal ve bir fırçayla hepsini duvara yapıştırdım ve onlara duvarda asılı duran resim havası verdim. Çok iyi görünüyor artık. Van Daanlar geldiğinde dolaplar ve tavan arasındaki ahşap kazıklardan daha başka şeyler yapabileceğiz.

      Margot ve annem biraz olsun kendilerine geldiler. Annem dün ilk kez bezelye çorbası yapmak için kendini toparlanmış hissetmişti ama aşağıda laflarken tüm yemeği unuttu. Bezelyeler kömür gibiydi ve tencereden çıkarması çok zor oldu.

      Dün gece dördümüz özel ofise indik ve bir İngiliz radyosu açtık. Bizi birilerinin duymasından öyle korktum ki babama kelimenin tam anlamıyla yukarı çıkmak için yalvardım. Annem endişemi anlamış olacak ki benimle geldi. Ne yaparsak yapalım, komşuların bizi görmesinden ya da duymasından korkuyoruz. Geldiğimiz ilk gün hızlıca perde dikmeye başladık. Aslında perde demeye bin şahit ister çünkü bunlar, babamla birlikte diktiğimiz, birbirine uymayan boyutlarda acemice yapılmış, bölük pörçük kumaşlardan başka bir şey değiller. Yaptığımız sanat eseri perdeler biz gizlenirken düşmesinler diye pencerelerin üst kısmına çivilendi.

      Sağımızda Zaandam firmasına ait Keg şirketinin bir kolu var. Solumuzda ise bir mobilya atölyesi… Burada çalışanlar mesai saatleri bitince gitmelerine rağmen sesimizi duyabilirler. Çok kötü üşütmüş olmasına rağmen Margot’a geceleri öksürmeyi yasakladık. Ona yüksek dozda kodein veriyoruz.

      Salı günleri van Daanların geliş günü olduğu için o günü iple çekiyorum. Onlar gelince ortam daha neşeli ve biraz daha gürültülü oluyor. Buradan da anlayacağın gibi akşamları ve geceleri sessizliği hiç sevmiyorum, beni çok geriyor. Yardımcılarımızdan birinin burada, bizimle kalması için nelerimi vermezdim.

      Burası pek de fena sayılmaz. Kendi yemeğimizi yapabiliyoruz ve babacığımın ofisinde radyo dinleyebiliyoruz.

      Bay Kleiman, Miep ve Bep Voskuijl’in de çok yardımları dokundu. Burada ışkın, çilek ve kiraz bile yedik. Şu an canımızın sıkılabileceğini sanmıyorum. Bir şeyler okuyabileceğimiz kitaplarımız var ve bir sürü oyun almaya da gideceğiz. Tabii dışarı çıkmayı bırak, pencereden bile bakamıyoruz orası ayrı. Alt kattakilerin bizi duymaması için sessiz olmamız gerekiyor.

      Dün çok yoğunduk. Bay Kugler’in konserve yapabilmesi için kirazların çekirdeklerini ayıklamamız gerekti. Boş kiraz kasalarından kitap rafı yapacağız.

      Biri bana sesleniyor.

Sevgilerimle, Anne

      28 Eylül 1942 (Not)

      Dışarı çıkamıyor olmama o kadar üzülüyorum ki… Birilerinin saklandığımız yeri bulup bizi öldürmesinden korkuyorum. Bu, iç karartıcı bir olasılık tabii.

      12 Temmuz 1942, Pazar

      Doğum günüm olduğu için bu ay herkes bana karşı çok nazikti ama her geçen gün annemden ve Margot’tan uzaklaştığımı hissediyorum. Bugün çok çalıştım ve herkes beni tebrik etti. Beş dakika sonrasında üstüme gelmeye başladılar.

      Margot’a karşı gösterdikleri ilgi ile bana gösterilen ilgi arasındaki farkı bariz bir şekilde görebilirsin. Bir keresinde Margot elektrik süpürgesini bozmuştu ve onun yüzünden tüm gün elektriksiz kalmıştık. Annem “Pekâlâ Margot. Ev işlerine alışkın olmadığını görmek çok da zor olmadı. Yoksa süpürgenin orta yerinden çekilmeyeceğini bilirdin.” dedi. Margot bir şeyler söyledi ve konu orada kapandı.

      Bense, bu öğleden sonra annemin alışveriş listesini tekrar yazmak istedim çünkü el yazısı çok okunaksız. Yazmama izin vermediği gibi bir de herkesin önünde beni yüksek sesle azarladı.

      Onlara uyum sağlayamıyorum ve bu durumu son birkaç haftadır net bir şekilde hissediyorum. Birlikteyken çok hassaslar ama ben o duygu yoğunluğunu tek başıma yaşamayı tercih ediyorum. Sürekli dördümüzün ne kadar iyi olduğunu, birlikte çok iyi anlaştığımızı söylüyorlar ama akıllarına benim aynı şeyleri hissetmediğim hiç gelmiyor.

      Annem ve Margot’tan yana, beni anladığını düşündüğüm tek kişi babam. O da ara sıra. Tahammül edemediğim bir diğer şey de yabancıların yanında benim nasıl ağladığımdan ya da nasıl duyarlı bir şekilde hareket ettiğimden bahsetmeleri. Bu rezil bir durum. Bazen Moortje ile ilgili konuşuyorlar ve işte orada artık dayanamıyorum çünkü Moortje benim zayıf noktam. Günün her dakikası onu özlemekle geçiyor. Hiç kimse onu ne kadar düşündüğümü bilemez. Ne zaman aklıma gelse gözyaşlarıma engel olamıyorum. Moortje çok sevimlidir. Onu öyle çok seviyorum ki bizim yanımıza geleceğinin hayalini kurup duruyorum.

      Çok fazla düş kuruyorum ama gerçek olan bir şey varsa o da savaş bitene kadar buradan çıkamayacağımız. Dışarıya asla çıkamayız. Ziyaretçilerimiz yalnızca Miep, kocası Jan, Bep Voskuijl, Bay Voskuijl, Bay Kugler, Bay Kleiman ve Bayan Kleiman. Bayan Kleiman’ı saymıyorum bile çünkü kendisi buraya gelmenin çok tehlikeli olduğunu düşünüyor.

      Eylül 1942 (Not)

      Babam

Скачать книгу