ТОП просматриваемых книг сайта:
Anne Frank'ın Hatıra Defteri. Анна Франк
Читать онлайн.Название Anne Frank'ın Hatıra Defteri
Год выпуска 0
isbn 978-625-6486-08-9
Автор произведения Анна Франк
Издательство Elips Kitap
Sadece bunlarla kalsa yine iyi. Daha önce hiç “rehine” diye bir şey duydun mu? Bunu yeni bir ceza sistemi olarak sabotajcılara uyguluyorlar. Hayal edebileceğinden çok daha korkunç bir şey bu. Önde gelen “masum” vatandaşlar, ölümlerini bir hapishanede bekliyorlar. Eğer Gestapo yapılan sabotajların kaynağını bulamazsa hapisten beş rehine seçiyor ve bunları duvara karşı hizaya sokup vuruyor. Bu ölüm ilanları gazetelere veriliyor. Manşete de “Ölümcül Kaza” yazıyorlar.
Almanlar, insan ırkının ilginç bir kesimi ve ben de onlardan biriyim! Ama olamaz çünkü Hitler bizi çoktan vatanımızdan ayırdı. Şu yeryüzünde, Almanlar ve Yahudiler arasındaki düşmanlık kadar büyük bir düşmanlık yoktur.
14 Ekim 1942, Çarşamba
Sevgili Kitty,
O kadar meşgulüm ki! Dün, La Belle Nivernaise’den bir kısım çevirdim ve kelimeleri not ettim. Sonra, çok zor matematik problemleri çözdüm ve üç sayfa Fransızca çeviri yaptım. Bugün de beni Fransızca gramer ve tarih bekliyor. Bu kör olası matematiğe her gün bakmak istemiyorum. Babam da o dersi berbat buluyor.
Ben o derste babamdan daha iyiyim ama ikimiz de bunu beceremiyoruz. Bu yüzden hep Margot’tan yardım alıyoruz. Aynı zamanda stenografiye de çalışıyorum. Üçümüz arasında, en hızlı ben ilerliyorum.
De Stormen kitabını da okudum. Çok güzeldi ama Joop ter Heul
ile kıyaslanamaz. İki kitapta da aynı kelimeler geçiyor, tabii yazarları aynı olduğu için öyle. Cissy van Marxveldt harika bir yazar. İleride okumaları için kendi çocuklarıma da kitaplarını vereceğim.
Ayrıca, içlerinde Hedwig, Der Vetter aus Bremen, Die Gouvernante, Der Grüne Domino’nun olduğu pek çok Körner oyunu okudum.
Annem ve Margot’la tekrar eskisi gibiyiz. Bu çok daha güzel. Dün gece, Margot’la benim yatağıma uzandık. Yatak çok dardı ama bu onu eğlenceli hâle getiriyordu. Ara sıra günlüğümü okumak için benden izin almaya çalıştı.
“Sadece bazı kısımları okuyabilirsin.” dedim ve ben de onun günlüğünü okumak için izni kaptım.
Sonra konu ileride ne olmak istediğimize geldi. Önce ben sordum ama söylememek için diretti. Sanki bir sırmışçasına sakladı. Öğretmekle ilgili bir şeyler söyler gibi oldu ama tam olarak emin değilim. Aslında her şeye burnumu sokmamam gerek.
Bu sabah, kovalamacanın ardından Peter’ın yatağına uzandım. Bana sinirlendi ama önemsemedim. Ara sıra bana biraz dostça davranmayı düşünmeli bence çünkü ona dün akşam elma verdim.
Bir keresinde Margot’a beni nasıl bulduğunu, çirkin olup olmadığımı sordum. Benim sevimli ve gözlerimin güzel olduğunu söyledi. Birazcık kararsız oldu bu sanki. Sen ne düşünüyorsun?
Şimdilik hoşça kal!
Not: Bu sabah herkes kilosuna baktı. Margot altmış, annem altmış iki, babam yetmiş, ben kırk üç buçuk, Peter altmış yedi, Bayan van Daan elli üç, Bay van Daan ise yetmiş dört kilo. Burada kaldığım üç ay zarfında sekiz buçuk kilo almışım. Sence de çok değil mi?
20 Ekim 1942, Salı
Sevgili Kitty,
Yaşadığımız felaketin üzerinden iki saat geçmesine rağmen hâlâ ellerim titriyor. Şöyle başlayayım anlatmaya: Binada beş tane yangın söndürücü var. Ofisteki ileri zekâlılar, bize yangın söndürücünün doldurulması için birinin geleceğini söylemediler. Tabii biz de ne bilelim, dolap kapısının karşı tarafından gelen çekiç seslerini duyana kadar gayet normal bir sesle konuşuyorduk. Aklıma ilk gelen şey, ustanın burada olduğuydu. Hızlı bir şekilde yemeğini yiyen Bep’i aşağı inmemesi için uyardım. Babamla birlikte kapının oraya geçtik ve adam gidene kadar gelen sesleri dinledik. On beş dakikalık bir dolumdan sonra adam elindeki aletleri bizim dolabın tepesine atıverdi (yani, biz öyle tahmin ediyoruz) ve kapıya vurmaya başladı. Korkudan tüylerimiz diken diken oldu. Yoksa kitaplığın arkasından bir ses duydu da onu mu kontrol etmek istiyordu? Sanki içeride birinin olup olmadığını kontrol etmek istercesine kapıyı vuruyor, tekmeliyor ve itiyordu.
Bu adam bizi, sığındığımız yeri bulmayı başaracak diye ödüm kopuyordu. Orada, artık her şeyin sona erdiğini düşünürken bir ses duyduk. Bay Kleiman’ın sesiydi bu, “Açın kapıyı, benim.” diyordu. Hemen açtık. Ne olup bitmişti öyle?
Kitaplığın ucuna kanca sıkıştığı için kimse kapıyı açamamış ve ustanın geleceğini söyleyememiş meğer. Adam aşağı indikten sonra Bay Kleiman, Bep’i çağırmış ama dolabı bir türlü oynatamamışlar. İçimin nasıl rahatladığını anlatamam. Gizli yerimizi bulmaya çalışan adam kâbusum olmuştu. Gözümde öyle büyümüştü ve dünyadaki en zalim faşist oydu. Oh be! Neyse ki her şey yoluna girdi.
Pazartesi günü çok eğlenceli geçti. Miep ve Jan akşam bizimle vakit geçirdiler. Giesler bizim yatağımızda uyusunlar diye Margot’la birlikte annemlerin yanına gittik. Onların burada oluşuna özel, çok lezzetli yemekler yapıldı. Bir ara babamın lambası kısa devre yaptığı için bir süre karanlıkta kaldık. Ne yapacağımızı bilemedik. Binada sigortamız vardı ama onu açmak için karanlık ambarı dolanmak lazımdı ki bu geceleyin biraz sıkıntılı olurdu. Ama yine de erkekler bir cesaretle gittiler. On dakika sonra da biz, mumları yerine koyduk.
Bu sabah erkenden uyandım. Jan çoktan giyinmişti. Sekiz buçukta gitmesi gerektiği için saat sekizde kahvaltısını ediyordu. Miep içeride giyinmekle meşguldü. İçeri girdiğimde onu fanilasıyla gördüm. Onda da ben bisiklet sürerken kullandığım uzun çamaşırdan vardı. Margot’la birlikte giyindik ve yukarıya normalden erken çıktık. Güzel bir kahvaltının ardından Miep aşağı indi. Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmur vardı ve bugün bisikletle işe gitmek zorunda olmadığına seviniyordu. Babam ve ben yatakları topladık. Sonra ben, Fransızca dersi için beş tane düzensiz fiil öğrendim. Nasıl çalışkanım ama!
Margot ve Peter bizim odada kitap okuyorlardı. Mouschi de sedirin üzerine, Margot’un arkasına kıvrılmıştı. Kelimeleri ezberledikten sonra ben de onlara katıldım ve Ormanlar Sonsuzluğa Şarkı Söylüyor isimli bir kitap okudum. Çok güzel bir kitaptı ve fazla ilginçti. Bitirmeme az kaldı.
Bep de sonraki hafta kalmaya gelecek.
29 Ekim 1942, Perşembe
Sevgili Kitty,
Çok endişeliyim. Babam hastalandı. Her yerinde benekler çıkmaya başladı ve ateşi çok yüksek. Kızamığa benziyor. Düşünsene, doktor bile çağıramıyoruz! Annem, iyileşmesi umuduyla babamı bol bol terletiyor.
Miep’in söylediğine göre bu sabah Almanlar, van Daanların Zuider-Amstellaan bölgesindeki evlerini boşaltmışlar. Bayan van Daan’ın bundan haberi yok, zaten son zamanlarda heyheyleri üzerinde. Bir de arkasında bıraktığı porselenleri ve çok sevdiği kanepeleri için sızlanmasını kaldıramayız. Biz de arkamızda pek çok sevdiğimiz şey bırakmak zorunda kaldık. Sızlanmak bunları geri getirmiyor.
Babam, Hebbel ve diğer tanınmış Alman yazarların kitaplarını okumamı istiyor.