Скачать книгу

beni yargıladılar. Yapılacak olan saldırıdan nasıl kurtulacaklarını bilselerdi beni hemen oracıkta bıçaklayarak öldürürlerdi. Aralarında epey tartıştıktan sonra beni öldürmenin çok tehlikeli olacağına karar verdiler. Ama Garcia’dan sonsuza kadar kurtulmak niyetindelerdi. Beni bağladılar. Murillo ben adresi verinceye kadar kolumu büktü. Garcia için bunun ne anlama geleceğini bilseydim, yemin ederim, kolumu koparsalar bile ağzımı sıkı tutardım. Lopez benim yazdığım notun üzerine adresi ekledi, mühürledi ve hizmetkârlardan Jose ile yolladı. Onu nasıl öldürdüler bilemiyorum ama darbeyi indiren Murillo olmalı; çünkü Lopez’i yanıma dikmişti. Sanıyorum yolun kıvrıldığı yerdeki karaçalıların arasına gizlenip o geçtiği sırada üzerine saldırdı. Asıl niyetleri, onu eve çağırıp olaya bir soygun süsü vermek ve sonra da onu öldürmekti. Ama sonra bunun, soruşturma sırasında kendi kimliklerinin ifşa edilmesine sebep olacağını düşündüler ve daha başka saldırılara meydan vermemek adına bundan vazgeçtiler. Garcia’nın ölümüyle diğer takipçilerin korkacağını ve bu eylemlerini sona erdireceklerini düşündüler.

      Eğer yaptıklarından haberdar olmasaydım her şey onlar için yolunda gidebilirdi. Şüphesiz benim hayatım da birçok defa tehlikeye girdi. Odama kapatıldım, onların en iğrenç tehditleriyle korkutuldum, hatta hevesimi kırmak için beni hırpaladılar. Omzumdaki bıçak izine bakın, bunlar da kollarımdaki yaralar. Bir keresinde pencereden sesimi duyurmaya çalışmıştım. Hemen ağzımı tıkamışlardı. Tutsaklığım beş gün boyunca sürdü. Bana yeterince yiyecek de vermiyorlardı. Bugün öğleden sonra çok güzel bir öğlen yemeği getirilmişti; ama bitirdikten sonra uyuşturulduğumu anladım. Yarı iteklenip, yarı taşınarak arabaya götürüldüğümü, sonra da trene bindirildiğimi hayal meyal hatırlıyorum. İşte o zaman, tam trenin tekerlekleri harekete geçeceği sırada özgürlüğümün kendi ellerimde olduğunu anladım. Ok gibi fırladım. Sürükleyerek geri getirmeye çalıştılar. Beni arabasına götüren bu iyi niyetli adam olmasaydı onların elinden asla kurtulamazdım. Tanrı’ya şükür, şimdi onların ellerinden çok uzaktayım.”

      Bu olağanüstü açıklamayı hepimiz pürdikkat dinlemiştik. Sessizliği ilk bozan Holmes olmuştu.

      “Henüz tüm engellerin üstesinden gelemedik.” dedi kafasını sallayarak, “Polisi ilgilendiren kısmı bitti belki ama şimdi yasal işlemler başlıyor.”

      “Evet.” dedim, “İyi bir avukat olayı nefsi müdafaa olarak mahkemeye sunabilir. Geri planda yüzlerce işlenmiş suçları var belki ama sadece bununla yargılanabilirler.”

      “Haydi, haydi!” dedi Baynes neşelenerek, “Ben kanunlara sizden fazla güveniyorum galiba. Nefsi müdafaa ayrı ama bir adamı soğukkanlılıkla tuzağa düşürüp öldürmek başka bir şey… Hayır, hayır bir sonraki Guildford Mahkemesi’nde Büyük Kubbe’nin sakinlerini görünce haklı olduğumu göreceksiniz.”

      Ancak San Pedro Kaplanı’nın hak ettiği cezayı bulması için biraz daha zaman geçmeliydi. O ve arkadaşı, Edmonton Caddesi’nde bir pansiyona girip Curzon Meydanı’na açılan arka kapıdan çıkarak takipçilerine izlerini kaybettirdiler. O günden sonra bir daha İngiltere’de görülmediler. Altı ay sonra Madrid’de, Escurial Otelinde, Montalva markisi ile sekreteri Sinyor Rulli odalarında ölü bulundular. Suç nihilistlerin üzerine atıldı ve katiller asla tutuklanamadı. Dedektif Baynes bizi Baker Caddesi’nde ziyarete gelmişti. Yanında getirdiği resimlerden sekreterin koyu tenli yüzünü ve patronunun otoriter görünüşü ile gür kaşlarını tanımamak imkânsızdı. Şüphesiz adalet gecikmeli de olsa yerini bulmuştu.

      “Çok karmaşık bir davaymış Sevgili Watson.” dedi Holmes akşam piposunu içerken, “Bunu her zamanki gibi kısaca anlatıp geçemeyeceksin. İki kıtayı kapsıyor, esrarengiz kimselerden oluşan iki grubu ilgilendiriyor ve onurlu arkadaşımız Scott Eccles’ın varlığı ile daha da karmaşık bir hâl alıyor. Merhum Garcia parlak zekâlı ve kendini koruma açısından iyi gelişmiş içgüdülere sahip biriydi. Bunca karmaşa arasında değerli ortağımız dedektif ile birlikte en önemli ipuçlarını yakalayıp o eğri büğrü sarmal yolda ilerleyebilmemizdeki başarı şaşılacak şey doğrusu. Senin anlayamadığın bir nokta kaldı mı?”

      “Melez aşçının geri dönme sebebi.”

      “Sanırım mutfaktaki o tuhaf şey bunu açıklayabilir. San Pedro’nun geri kalmış bölgelerinden gelen canavar ruhlu, ilkel bir adammış. O şey de onun putuymuş. Birlikte önceden ayarlanmış bir sığınağa kaçarken -ki şüphesiz orada onları bekleyen bir suç ortağı vardı-arkadaşı, böylesine riskli bir eşyayı arkalarında bırakmaları için onu ikna etmiş olsa gerek. Ama melezin aklı onda kalmıştı ve tekrar almak için ertesi gün döndüğünde pencereden içeriyi incelerken Memur Walters’ın orada nöbet tuttuğunu gördü. Üç gün daha bekledi. Ama ona olan sevgisi ve batıl inancı, onu tekrar oralara sürükledi. Her zamanki zekâsı ile Dedektif Baynes bana olayı kısaca anlattı. Durumun önemini fark edince ona bir tuzak hazırladı ve o yaratık da kolayca tuzağa düştü. Başka bir şey var mı Watson?”

      “Parçalanmış kuş, kanla dolu kova, kömürleşmiş kemikler, o tuhaf mutfağın gizemi… İşte bunları merak ediyorum.”

      Holmes gülümseyerek defterinden bir sayfa açtı.

      “Bir sabahımı İngiliz Müzesinde geçirdim. Bunu ve başka notları araştırdım. Eckermann’ın ‘Vuduculuk ve Zencilerin Dinleri’ kitabından sana bir alıntı okuyacağım: Gerçek bir vudu müridi masum olmayan tanrılarını yatıştırmak için belli başlı kurbanlar vermek zorundadır. Aşırı durumlarda bu ayinlerde insan kurban edilir ve ayin onun etini yemekle son bulur. Genelde canlı canlı yolunmuş ve parçalanmış beyaz bir horoz veya boğazı kesilerek vücudu yakılmış bir keçi kurban verilir.”

      “Gördüğün gibi vahşi arkadaşımız pek inançlıymış. Çok tuhaf Watson!” diye devam etti Holmes defterini yavaşça kapatırken, “Ama şunu da söylemeliyim, bazen ‘tuhaflığın’ bir adım ötesi dehşet olabiliyor.”

      Karton Kutu

      Arkadaşım Sherlock Holmes’un olağanüstü zihinsel özelliklerini gösteren birkaç tipik vakayı seçerken az ses getiren olayları sunmaya çabaladım elimden geldiğince; ama aynı zamanda yeteneklerini en çok açığa çıkaranları seçtim. Oysaki suçlu ile ses getiren olayları birbirinden tamamen ayırmak maalesef imkânsızdır ve bu durumda da tarihçi ikilem içinde kalır. Ya hikâyesi için önemli ayrıntıları kurban ederek problem konusunda yanlış bir izlenim uyandıracak ya da seçim yerine tesadüfleri ön plana çıkaracak. Bu ufak önsözden sonra, tuhaf ve oldukça korkunç olaylarla dolu notlarıma geri dönebilirim.

      Bunaltıcı bir ağustos günüydü. Baker Caddesi fırın gibiydi ve karşı taraftaki evin sarı tuğlalarına vuran kızgın güneş, insanın gözünü alıyordu. Kış aylarının kasvetli sisi arasında beliren duvarların, aynı duvarlar olduğuna inanmak oldukça zordu. Perdelerimiz yarı kapalıydı ve Holmes sabah postasıyla aldığı bir mektubu kanepenin üzerinde kıvrılarak tekrar tekrar okudu. Bana gelince… Hindistan’da yapmış olduğum hizmetlerden dolayı soğuktan çok sıcağa dayanıklıydım ve termometrenin 32 dereceyi göstermesi benim için bir sıkıntı değildi. Ancak sabah gazetesinde okumaya değer bir şey olmaması can sıkıcıydı. Sadece Parlamento tatile girmişti. Herkes şehir dışındaydı ve ben New Forest’ın ormanlık alanlarına veya Büyük Okyanus’un parıltısına özlem duyuyordum. Tükenmiş bir banka hesabı tatilimi ertelememe sebep olmuştu. Arkadaşıma gelince… Ne kır havası ne de deniz onun için en ufak bir cazibe arz etmiyordu. Her tarafa uzanarak, insanların arasında dolaşarak, çözüme ulaşmamış suçlar hakkında duyduğu en ufak dedikodu ve şüpheye karşı duyarlı davranarak, beş milyon insanın ortasında yaşamayı tercih ederdi. Sahip olduğu onca yeteneğin arasında doğaya değer verme

Скачать книгу