Скачать книгу

oydu. Çirkindi ama hızlı bir koşucuydu ve atlar onun için dünyadaki her şeyden daha önemliydi. Dolon ayağa kalkıp “Atlar ile Peleus oğlu Akhilleus’un at arabasını vereceğinize dair ant içerseniz Agamemnon’un kulübesine kadar görünmeden gider, onları dinler ve Yunanların savaşa devam edip etmeyeceğini öğrenmeye çalışırım,” dedi. Dünyadaki en iyi atların ona verileceğine dair ant içilince Dolon yayını aldı, gri kurt postunu omuzlarına attı ve Yunan gemilerine doğru koştu.

      Dolon’un gelişini gören Ulysses, Diomede’ye dönüp “Geçmesine izin ver, sonra da oklarınla onu gemilere doğru sürer Truva’dan atarsın,” dedi. Böylece Ulysses ve Diomede savaşta ölen askerlerin arasına uzandı, Dolon da onları geçip Yunan askerlerine doğru koşmaya devam etti. Ardından ikisi ayaklandı ve iki tazı bir yabantavşanını kovalarken onlar da Dolon’u izledi. Dolon gözcülerin yanına gelmişti ki Diomede haykırdı: “Olduğun yerde kal, yoksa ok fırlatacağım!” dedi ve Dolon’un omzunun tam üzerine bir ok fırlattı. Dolon hareketsiz kaldı, korkudan beti benzi atmıştı, dişleri birbirine çarpıyordu. İkisi yaklaştığında Dolon ağlıyordu. Babasının zengin olduğundan ve fidye karşılığında onlara altın, bronz ve demir ödeyebileceğinden söz etti.

      “Kendine gel ve ölümü aklından çıkar da neden buraya geldiğini söyle bize,” dedi Ulysses. Dolon Yunanları gizlice dinlemesi karşılığında Hektor’un ona Akhilleus’un atlarını vaat ettiğini söyledi. Ulysses “Ne büyük beklentilerin varmış,” dedi. “Akhilleus’un atları dünyadan değil, daha kutsal bir yerden geliyor. Onlar tanrının hediyesidir. Sadece Akhilleus onlara binebilir. Şimdi söyle bana, Truvalı askerler bizi gözetliyor mu ve Hektor atlarına binip nereye gitti?” Ulysses’e göre Hektor’un atlarıyla uzaklaşması büyük bir tehlikenin habercisiydi.

      “Hektor komutanlarla birlikte; Ilus’un mezarında meclis toplandı,” dedi Dolon, “Ancak düzgün bir güvenlik önlemi alınmadı. Truvalı halk ise işaret ateşi etrafında bekliyor, çünkü eşlerinin ve çocuklarının güvenliğini düşünmek zorundalar.” Sonra da Priam için savaşan farklı halkların nerede olduklarını söyledi ve “At çalacaksanız en iyileri Trakların Kralı Rhesus’undur. Bu gecelik bize katıldılar. O ve adamları en arka sırada uyur, atları şimdiye kadar gördüklerim arasında en iyisidir. Uzun, kar gibi beyaz ve rüzgâr gibi hızlı. At arabaları altın ve gümüşle işlenmiştir, atın zırhı altındandır. Şimdi beni tutsağınız olarak geminize götürün ya da bağlayıp arkanızda bırakın. Yalan söyleyip söylemediğimi göreceksiniz.”

      “Olmaz,” dedi Diomede, “canını bağışlarsam gelip yine casusluk yapabilirsin.” Kılıcını çekti ve Dolon’un başını uçurdu. Kasketini, okunu ve mızrağını sonradan kolayca bulabilecekleri bir yere sakladılar ve gece boyu hiç ateş yanmayan ve hiçbir korumanın bulunmadığı Kral Rhesus’un karanlık ordugâhına doğru ilerlediler. Ardından Diomede sırayla uyumakta olan erkekleri kalbinden bıçaklıyor, Ulysses ise ölüleri ayaklarından tutup atlar korkmasın diye bir tarafa fırlatıyordu ki atların ölü askerlerden korkup kaçtığı bir durum hiçbir savaşta yaşanmamıştı. Son olarak Diomede, Kral Rhesus’u öldürdü ve Ulysses kralın atlarını serbest bırakıp at arabasından kırbacı almayı unuttuğundan onları elindeki yayla kamçıladı. Sonra Ulysses ve Diomede atların sırtına atladılar çünkü at arabasını yanlarında taşıyacak zamanları kalmamıştı. Gemilere doğru dörtnala koşturdular, Dolon’un mızrağını, okunu ve kasketini almak için durdular. Prenslere doğru ilerlediler, prensler onları içtenlikle karşıladı. Beyaz atları görünce ve Kral Rhesus’un öldüğünü duyunca hep birlikte keyif içinde güldüler. Artık Rhesus’un ordusunun dağılıp eve, Thrace’e geri döneceğini tahmin ediyorlardı. Devam eden savaşta onlardan haber alamadığımız için eve dönmüş olmalılar. Yani Ulysses ve Diomede Truvalıların binlerce askerden mahrum kalmasına neden olmuştu. Diğer prensler kafalarında güzel düşüncelerle uyumaya gittiler. Ulysses ve Diomede ise denizde yüzüp kaplıcaya gittiler, gül rengindeki şafak gökyüzünü kaplarken kahvaltı ettiler.

      VI

      Gemi Savaşları

      Şafak sökünce Agamemnon uyandı, kalbindeki korku gitmişti. Zırhını giydi ve at arabalarının önünden yürüyecek komutanları sıraya dizdi. Komutanları ordunun mızrakçıları, okçuları ve sapancıları izleyecekti. Büyük kara bir bulut kapladı gökyüzünü ve buluttan kırmızı bir yağmur döküldü. Truvalılar bir tepede toplanmıştı. Zırhı parıldayan Hektor sağa sola, ileri geri dolanıyordu, tıpkı bulutun arkasına bir gizlenip bir ortaya çıkan yıldız gibi.

      Ordular karşı karşıya geldi ve bir orağın uzun mısır tarlasını kesip geçmesi gibi askerler de birbirlerini devirdiler. En cesur Truvalı askerlerin miğferleri Yunan ordusundaki rütbelilerin ellerine geçmişti. En cesur Yunan askerlerin kılıçları da Truvalıların ellerindeydi ve aynı zamanda oklar yağmur gibi yağıyordu üzerlerine ama iki taraf da pes etmiyordu. Ancak ağaçları kesmekten yorulan oduncuların sessiz tepelerde yemek molası vermesi gibi öğle vakti Yunan askerlerin ilk sırası taarruza geçti, önlerinde Agamemnon ilerliyordu. Agamemnon iki kişiyi mızrakla vurdu, onların göğüs zırhlarını alıp at arabasına yükledi. Sonrasında Hektor’un bir kardeşini mızrakla vurup diğerini kılıcıyla yere serdi. Boşu boşuna savaş tutsağı olmayı talep eden iki kişiyi daha öldürdü. Piyade erleri başka piyade erlerini öldürdü; at arabası süren askerler de diğerlerini. Yunanlar rüzgârlı bir günde ormana düşen yangının ağaçlara sıçraması, uğuldaması ve hızla ilerlemesi misali Truvalı askerlerin arasına daldılar. Sahipsiz at arabalarını çeken atlar arazide deli gibi koşuşturuyordu. At arabalarını süren askerler ölmüştü. Devasa kanatlarını çırpan açgözlü akbabalar askerlerin üzerini sarmıştı. Agamemnon devam etti ve en gerideki Truvalıları da vahşice katletti ancak geri kalanlar geçitlere ve geçitlerin dışındaki meşe ağacına kadar çekildiler, sonra da durdular.

      Hektor savaşmıyordu ama emri altındaki askerlerin düşmana karşı gelip bir sıra oluşturması ve rahatlaması için onları cesaretlendiriyordu çünkü ovanın ta karşısından Yunan duvarından geri çekilmişlerdi. Eski kral Ilus’un mezarının bulunduğu tepeyi ve incir ağacının olduğu yeri arkalarında bırakmışlardı. Truvalı askerleri yeniden harekete geçirmek için Hektor’un pek çok şeyle uğraşması gerekiyordu ve biliyordu ki askerler yeniden toparlanırsa onları hiçbir kuvvet yenemezdi. Bunun doğru olduğunu da kanıtladı. Truvalılar yeniden bir araya gelip sıraya girdi. Agamemnon Kral Rhesus’tan önce savaşmak için Truva’ya gelen Trak komutanını öldürdü. Fakat komutanın abisi mızrakla Agamemnon’u kolundan vurdu ve Agamemnon da ona karşılık verdi. Komutanın yarası çok fazla kanıyordu, dayanılmaz acılar içindeydi. Sonunda at arabasına atladı ve araba onu gemilere taşıdı.

      Hektor askerlere taarruz emrini verdi. Truvalı askerlerin hattına doğru koşturdu ve ilerlerken öldürmeye de devam etti. Öldürdüğü dokuz Yunan komutanı gezinen dalgaların etkisiyle dağılan dalgalar gibi mızrakçıların üzerine düştü ve onları etrafa dağıttı.

      Yunan askerler dağılmıştı artık. Ulysses ve Diomede dört Truva liderini öldürmek için merkezde durmasaydı askerler gemilere doğru sürülür ve acımadan öldürülürdü. Truvalıların tarafında savaşan Hektor onlara saldırsa da Yunanlar geri dönüp düşmanlarıyla yüz yüze gelmeyi düşündü yeniden. Fakat Diomede mızrağıyla Hektor’un miğferine doğrudan nişan aldı ve miğfere sertçe çarptı. Mızrağın ucu miğferi delip geçmese de Hektor sersemledi ve yere yığıldı. Kendine geldiğinde at arabasına bindi ve yaveri onu at arabasıyla Yunan ordusunun sol kanadında bulunan Nestor ve Idomeneus’un yanına götürdü. Sonra Diomede eski kral Ilus’un mezarının olduğu tepeciğin üstündeki sütunun yanında duran Paris’le dövüşmeyi sürdürdü ve Paris onun ayağına okunu sapladı. Ulysses yere oturan Diomede’nin yanına

Скачать книгу