Скачать книгу

bekleyemeyeceğimi söyledim. Böylece onu öğleden sonra eve çağırdım.”

      “Buraya mı? Bu eve mi?” gürledi Paşa.

      “Evet, Paşa Efendi “ dedi kadın. “Böylece Hoca buraya geldi, ona kahve ve sigara ikram ettim. Sonra sohbet ettik. Ve dakikalar saniyeler gibi, saatler dakikalar gibi geçti gitti. Sonra sen kapıyı çaldın. Ben de hocaya dedim ki: Eyvah, Paşa geldi! Eğer seni burada görürse öldürür!”

      “Ben de öldüreceğim zaten!” diye bağırdı Paşa. “Söyle, nerede o?”

      “Sakin ol Paşa Efendi” dedi kadın “Anlatacağım. Sen kapıyı tekrar çalınca o anda aklıma sandık geldi ve Hoca’yı sandığa sakladım.”

      “Göster onu bana!” diye gürledi Paşa. “Kafasını koparacağım onun!”

      “A, Paşa Efendi” dedi kadın. “Bu alımlı genci öldürmek için ne kadar da acelecisin! O senin elinde artık, senden kaçamaz. Onu şu sandığa koyup kilitledim ve anahtar da cebimde.”

      Kadın Paşa’ya doğru yürüyüp anahtarı çıkardı ve Paşa’ya uzattı. Paşa anahtarı alırken de kadın haykırıverdi:

      “Lades!”

      “Off be!” dedi Paşa suratını buruşturarak. Anahtarı fırlattı ve kapıyı çarparak haremi5 terk etti.

      O gittikten sonra kadın anahtarı alıp sandığı açtı ve korkudan tir tir titreyen Hoca’yı çıkardı.

      “Var şimdi tezgâhına git Hoca” dedi. “O yazıyı da sök ve yerine şunu yaz: Kadının fendi erkeği yendi! Kadının zekâsı erkeğin iki katıdır; çünkü ben kadın halimle bir günde iki erkeği birden kandırdım!”

      HANIM VE ADALETSİZ KADI

      O zamanlar İstanbul’un bazı bölgelerinde var olan bir âdete göre, bazı adamlar ellerinde bir tahta kürek, sırtlarında sepetle sokak sokak dolaşıp “Çöpçü geldi!” diye bağırırdı.

      Bir Çöpçü beş yıllık gayretli çalışmasının karşılığında, çok da önemli olmayan, 500 kuruş biriktirmişti. Parasını yanında taşımaya korkuyordu. Bu adam İstanbul kadısının çok güvenilir biri olduğunu duydu ve saklaması için parasını ona vermeye karar verdi.6

      Kadıya gidip şöyle dedi: “Sen okumuş ve dürüst bir adamsın. Ben beş yıldır çalışıyorum. Fakirlerin de, zenginlerin de pisliklerini temizliyorum. 500 kuruş kadar bir dünyalık biriktirdim. Allah’ın da yardımıyla iki seneye kadar bir 100 kuruş daha biriktirirsem, o zaman inşallah memleketime dönüp karımla çocuklarıma tekrar kavuşacağım. O zamana kadar şu paramı benim için saklamayı kabul ederseniz bendenize büyük bir ihsanda bulunmuş olacaksınız.”

      Kadı karşılık verdi: “Sen en doğrusunu yaptın evladım; paran saklanacak ve istediğinde sana geri verilecektir.”

      Zavallı adam çok memnun oldu ve parasını bırakıp gitti. Ama bir süre sonra birkaç memleketlisinin birleşip de memlekete gideceklerini öğrenince, 500 kuruşun da şimdilik yeterli olacağını düşündü ve onlarla birlikte memlekete dönmeye karar verdi. Ayrıca “İki yıla kim öle kim kala!” dedi ve arkadaşlarına katılmaya kesin karar verdi.

      Sonra kadıya gitti ve fikrini değiştirdiğini ve bir an önce memleketine dönmek istediğini söyleyerek parasını istedi. Kadı ona “Defol köpek!” diye bağırdı ve uşaklarına onu hemen dövüp dışarı atmalarını emretti. Heyhat! Zavallı Çöpçü ne yapsın! Umutsuzluk içinde ağladı ve sevdiklerini tekrar görmesi için geçirmesi gereken yılları hesaplamaya çalıştı.

      Bir gün bu adamcağız bir Paşa’nın konağından çöplerini alırken öyle dertli bir iç çekti ki sesini yakınlarda olan konağın hanımı bile duydu. Hanım pencereden uzanıp niye onun böyle derinden ah çektiğini sordu. O da bunun üzerine çok dertli olduğunu, ama kendi derdiyle Hanım’ı üzmek istemediğini söyledi. Bu söz Hanım’ın çok hoşuna gidince kadın ısrar etti ve ısrarların ardından adamcağız gözyaşları içinde talihsizliğini anlattı. Hanım birkaç dakika düşündü ve ertesi gün kadıya gitmesini ve hiçbir şey olmamış gibi parasını istemesini söyledi.

      Bu sırada Hanım birkaç yüz lira değerindeki bir sürü değerli ziynet eşyasını topladı ve en güvendiği hizmetçisine onunla birlikte Kadı’nın yanına gelmesini söyledi. Oraya gittiklerinde de Hanım içeri girerken kızın dışarıda kalmasını emretti. Eğer gariban çöpçünün gelip de parasını aldığını görecek olursa telaşla Kadı’nın odasına girecek ve şunları söyleyecekti: “Kocanız Mısır’dan geldi hanımım ve konakta sizi bekliyor.”

      Hanım elinde ziynet eşyalarının içinde bulunduğu çantayı taşıyarak Kadı’nın yanına gitti. İçten bir selamın ardından şöyle dedi:

      “Ah Kadı Efendi, yıllardır Mısır’da olan kocam oraya gidip onunla kalmamı ve bu ziynet eşyalarını da yanımda götürmemi istiyor. Ama bunlar çok değerli. Böyle tehlikeli ve uzun bir yolculukta bunları yanımda götürmekten çekiniyorum. Eğer ben dönene kadar bunların sizde kalmasına rıza gösterirseniz, ya da benim geri dönmemem durumumda, bunları benden bir yadigâr olarak kabul ederseniz, size ömür boyu duacı olurum!”

      Hanım tam değerli ziynet eşyalarını göstermeye başlamıştı ki Çöpçü içeri girdi ve eğilerek konuştu: “Efendimiz, bendeniz memleketime dönmek için size verdiğim paraları geri istiyorum.”

      “A, hoş geldin, hoş geldin!” dedi Kadı, “Hemen gidiyorsun ha?” Ve hemen hazinedara Çöpçü’ye 500 kuruş verilmesi için emir verdi.

      “Görüyorsunuz” dedi Kadı, Hanım’a “İnsanların bana olan güveni ne derece yüksek! Makbuzsuz, şahitsiz ne zamandır bende olan paralar bile insanlar istendiği anda hemen ödeniyor.”

      Tam parasını alan Çöpçü odadan çıkmıştı ki Hanım’ın hizmetçisi telaş içinde odaya daldı: “Kocanız Mısır’dan geldi hanımım ve konakta sizi bekliyor.”

      Hanım çok heyecanlanmış gibi yaptı, tüm ziynet eşyaları topladı ve Kadı’ya uzun ömürler dileyerek çıkıp gitti.

      Kadı donakalmıştı. Sakalını kaşırken düşünceli bir şekilde söylendi: “Allah, Allah! Kırk yıllık kadıyım, hiç böyle bir iş görmedim!”

      BEDESTEN ESNAFI HACI’NIN BAŞINA GELENLER

      Hacı evli bir adamdı, ama evli Türk erkekleri bile diğer kadınların albenilerine duyarsız değildir. Bir gün, muhtemelen gücü gittikçe artan resmi nikâhlı karısının etkisinin zayıf olduğu bir anda, çekici bir hanım dükkânına çeşitli baharatlar satın almaya geldi. Güzel ziyaretçisinin gitmesinin ardından Hacı onun görüntüsünü ve çekici gücünü aklından çıkaramamıştı. Besbelli ki dükkânına gelen Hanım’ın unuttuğu, içinde on iki buğday tanesi olan küçük siyah bir keseyi görünce daha da şaşırdı.

      Hacı belki Hanım veya hizmetçilerinden bir tanesi kese için gelir ve bu ona Hanım’ı tekrar görme veya onun nerede yaşadığını öğrenme fırsatı verir diye o gece geç bir saate kadar dükkânında kaldı. Fakat hayal kırıklığına uğradı ve zihni iyice meşgul bir şekilde evine döndü. Karısının sorularını yanıtsız bırakarak, düşüncelere daldı ve karısı ile ziyaretçisi arasında birtakım karşılaştırmalar yaparak evinde oturdu.

      Hacı günden güne kederlendi ve

Скачать книгу


<p>5</p>

“Harem” burada, “eski evlerde yabancı erkeklerin girmesine izin verilmeyen yer” anlamında kullanılmaktadır. (ç.n.)

<p>6</p>

O zaman bankalar bilinmediği için halk parasını ya bir yere gömer ya da çok güvendiği birilerine emanet ederdi. (ç.n.)