Скачать книгу

tür olarak trajedi, Antik Yunan’da ortaya çıkmıştır. İlk trajedilerin en güzelleri City Dionysia adıyla bilinen büyük festivalde sahnelenmiştir. Binlerce Yunan vatandaşı, Dionysos Tiyatrosu’nda Eshilos’un Oresteia’sı gibi trajedi üçlemelerini izlemek için toplanırdı. Antik Yunan’da tiyatroya gitmek bugün sosyal anlamda modern bir tiyatroya gitmektense futbol maçına gitmeye daha yakındı.

      Seyircilerin sayısı çok fazla olduğu için oyuncular, en uzaktaki seyircinin bile oyunu rahatça takip edebilmesi için karakterlerini simgeleyen maskeler takardı. Latincede bu tür maskelere persona (karakter) denirdi. Bu yüzden bugün İngilizcede yeni bir kişiliğe bürünerek, gerçek anlamda olmasa da mecazen bir maske takmayı kast ederken “adopting a persona” deyimi kullanılır. Bir oyunda yer alan karakterlerin listesine de aynı sebepten “dramaris personae” denir.

      Yunanistan’da düzenen City Dionysia Festivali, oyunların sahnelendiği; şarap, bereket ve mahsul tanrısı Dionisos için keçilerin kurban edildiği diğer eski bereket festivallerine göre çok daha büyüktü. Keçi kurban etmenin şehri günahlarından arındırdığı düşünülürdü. Yahudi-Hıristiyan toplumlardaki “günah keçisi” kavramı da bu düşünceyle benzerlik göstermektedir. Trajedi ise toplumu arındırma amacıyla ortaya çıkmıştır. Bu amacın dile yansımasını, kökeninin muhtemelen Yunancada “keçi şarkısı”na dayanmasından görebiliyoruz.

      Psikanalizin babası Sigmund Freud’un, her erkek çocuğunun bilinçaltında Oidipus’un yapmak istediğini arzuladığını öne süren “Oidipus Kompleksi”, Oidipus hikâyesine dayanmaktadır.

      Antik Yunan’ın en çok sevilen trajedilerinden biri Sofokles’in Kral Oidipus’udur. Bilmeden babasını öldürüp annesiyle evlenerek hayatı boyunca kaçtığı kehaneti gerçekleştiren Thebes kralını konu alır. Trajedide, bir şey yapması gereken (her zaman olmasa da çoğu zaman birini öldürmesi gerekir) trajik bir kahraman olmalıdır. Kahraman yapması gerekeni yaptıktan sonra düşüşe geçer. Bu düşüş de kahramanın ölümüyle veya Kral Oidipus’ta olduğu gibi kendi gözlerini çıkarmasıyla sonlanır. (Freud bunu sembolik bir kısırlaştırma olarak görerek altında birçok anlam yattığını düşünmüştür.)

      O dönemlerde Yunan trajedilerinin amacı, izleyenlerin kendi düşünceleri ve davranışlarını gözden geçirip Oidipus’unki gibi bir kaderden kaçınmalarını sağlamaktı. Oidipus babasını öldürüp annesiyle evlenmekten kaçamamış olabilir ama Laios’la (babası olduğu ortaya çıkan kişi) aralarındaki anlaşmazlığa gururu neden olmuştur. Bu kadar gururlu olmasaydı yolda karşılaştığı adamı asla öldürmezdi, annesi dul kalmazdı, kehanet de asla gerçekleşmezdi. Ama Yunanların olacakların hepsinin kaderde önceden yazıldığını düşünmeleri durumu adaletsiz kılıyor: Oidipus istese de istemese de kehaneti bir şekilde gerçekleştirecekti. Öyleyse Yunan trajedilerinden alınacak ders: Hayat adil değil. Kurban edilen onca keçiye söylenen şarkılar boşunaymış.

      Satirler

      Trajedi ve komediyi hepimiz biliriz. İki türün de kökleri Yunan tiyatrosuna dayanmaktadır. Ancak daha az bilinen üçüncü bir tiyatro türü de satirdir.

      Tanrı Dionysos’la bağlantılı olarak penis, bereketin ve gücün popüler bir simgesiydi. Satir, kayışlarla üzerlerine büyük penis figürleri bağlı olan oyuncuların sahne aldığı müstehcen ve satirik bir oyun veya vodvildi. Satirler, satirik bir tondadır ancak satirik oyunlarla aralarında bir bağlantı yoktur. Satir, adını oyunlarda yer alan yarı insan yarı keçi efsanevi yaratıktan almıştır.

      Bilinen ilk satir oyun MÖ 500 yılı civarında yazılmıştır, ancak daha basit satirler çok daha önceleri sahnelenmiş olabilir. Euripides, Sofokles ve Eshilos bu yıllardan kısa süre sonra yaşamış ve eser üretmiştir. Yani komedi ve trajedi, satir oyundan veya satirin ilk örneklerinden geliştirilmiş bile olabilir.

      Satir oyunlarda genellikle Yunan mitlerinden hikâyeler değiştirilerek parodiye çevrilirdi. Kısa oyunlarda keçi insan melezi satirlerden oluşan gruplar şarkı söyleyerek dans ederdi. Çeşitli oyunların sahnelendiği City Dionysia’da oyun yazarları trajik üçleme oyunlar sahneler, finallerini de satir bir oyunla yapardı. Bu oyun yazarlarından biri festivalin kazananı olarak seçilirdi. Festival, Dionysos’a adanmıştı ancak bu gelenek mahsuller, bereket ve yeniden doğmaya adanmış dini geleneklerin dışında gelişmişti.

      Yalnızca bir satir oyun tam olarak günümüze ulaşmıştır: Euripides’in Tepegöz adlı oyunu. Tepegöz, Odisseas’ın tek gözlü canavar Polyphemos’un (penis şakası yapmayacağım) mağarasında tutsak kalmasını anlatan hikâyeye odaklanmıştır. Tepegöz’den sonra en iyi korunmuş satir oyun Sofokles’in Ichneutae’sidir (Takipçiler).

      Duygusal anlamda oldukça güçlü olan önemli trajedi üçlemelerini kısa ve komik bir vodville bitirmek bize garip geliyor. Ancak bu gelenek yok olmamıştır, biraz değişerek Shakespeare’in zamanına kadar gelmiştir. Elizabeth dönemi tiyatrolarında da Romeo ve Juliet’in trajik ölümünün veya Macbeth’in kanlı sonunun ardından eski bir İngiliz dansı olan cig eşliğinde kısa ve komik bir skeç gelir ve öğleden sonra eğlencesi böyle sona ererdi.

      Romalı Gatsby

      1920’lerden beri Batı edebiyatının en önemli üç eseri T. S. Eliot’tan Çorak Ülke, James Joyce’tan Ulysses ve F. Scott Fitzgerald’dan Muhteşem Gatsby olmuştur. Bu eserlerin üçü de klasik Roma döneminden günümüze parçalar halinde ulaşan muazzam bir edebi eserden izler taşımaktadır. Bu eser görüşünüze göre ya yazılan ilk romanlardan biridir ya da skandal yaratan, ucuz bir pornografiden ibarettir. “Satirlerinkine benzer maceralar” anlamına gelen adı Satyricon’dan içinde yer alan müstehcenliği tahmin edebilirsiniz.

      Eserin yazarı Petronius da bir o kadar ilgi çekici. Birinci yüzyılda Elegantiae Arbiter, yani Güzel Sanatlar Eleştirmeni unvanıyla İmparator Nero’nun saray mensubuydu. Tarihçi Tacitus, Nero’nun her düşüncesini önce Petronius’a onaylattığını yazmıştır. Maalesef Nero’nun Petronius’a duyduğu saygının bir sonu vardı: Nero, Petronius’un yapabileceği en güzel şeyin intihar etmek olduğu fikrine vardı. Petronius’un yüksek statüsünü kıskanan, Tigellinus adlı entrikacı rakibi dolap çevirerek Nero’yu güvenilir Güzel Sanatlar Eleştirmeni’nin vatan haini olduğuna inandırdı. Nero da sonunda eski gözdesini ölüme mahkûm etti. Petronius bu hükmü bizzat gerçekleştirmeyi tercih ederek bileklerini kesmiş, arkadaşlarıyla hafif bir yemek eşliğinde şiir hakkında konuşurken yavaş yavaş kan kaybederek ölmeyi seçmiştir. Böylelikle ölümü bile bir sanat eserine dönüşmüştür.

      F. Scott Fitzgerald, Muhteşem Gatsby’ye “West Egg’in Trimalchio’su” diyerek sık sık parti veren zengin Jay Gatsby ile Petronius’un eserindeki varlıklı ev sahibi arasındaki bağlantıya işaret etmiştir.

      Romanı Satyricon’un adı çift anlamlıdır: Yunan mitlerinden esinlenen müstehcen satirleri (kayışlarla takılan devasa penisli olanları) kastetmekle birlikte kitabın satirik tonuna da işaret etmiştir. Satyricon, sarhoşluğun ve ahlaksızlığın yaygınlığından, sanat ve eğitime dair ateşli tartışmalardan ve tuvalete yapılan ziyaretlerden oluşan bir menippos satiridir (belirli kişileri veya kurumları yermektense genel tavrı hedef alan satir türü). Eserin günümüze ulaşan bölümü (muhtemelen eserin onda biri, belki daha da azı) anlatıcı olan Encolpius adlı eski gladyatör ile hizmetçi bir erkek çocuğu olan âşığı Giton’u konu almaktadır. Günümüze ulaşan parçalarının çoğunda aşırı derecede zengin eski bir köle olan Trimalchio’nun savurganlıkla verdiği ziyafetler anlatılmaktadır.

      Satyricon harika bir sanat eseri midir yoksa heyecan verici pornografik bir eser midir? Edebiyatın bu sonu gelmez tartışma konusu Petronius’un

Скачать книгу