Скачать книгу

almıştır. Yeni yönetime büyük bir tehlike teşkil etmese de beş oğlunun idamını izlemeye mecbur edildikten sonra Mavrikios’un da başını vurdurmuştur. Bedenleri denize atılırken kafaları çürüyene kadar dışarıda sergilenmiştir.

Phokas’ın Sonu

      Phokas’ın başlangıçtaki popülaritesi giderek azaldı. Bizans, İran ve Balkanlar’dan gelen saldırılarla karşı karşıya geldi. Doğu vilayetlerinde Hıristiyanlara ve Yahudilere yaptığı zulümler birçok ayaklanmaya sebep oldu.

      M.S. 608’de de Kuzey Afrika’da önemli bir görevli olan Heraklius ayaklandı. İki yıl sonra ordusuyla Konstantinopolis’e doğru yürümeye başladı. Heraklius imparator ilan edildi ve Phokas’ın kendi damadının yönettiği imparator muhafızları firar etti. Phokas Heraklius’un önüne çıkarıldı ve imparatorluk kıyafetleri ve tacı alındıktan sonra eski püskü kıyafetler giydirilerek zincirlendi. Heraklius’un “Böyle mi hüküm sürdün, seni zavallı?” sorusuna “Sen mi daha iyisini yapacaksın?” diye cevap verince Heraklius Phokas’ı tekmeleyerek yere serdi.

      Phokas’ın önce sağ eli kesilip boynu vurulduktan sonra karnı deşildi. Eli ve başı mızraklara geçirilip şehrin sokaklarında gezdirildi. Bedeni ise ikiye ayrılıp sokaklardan süründürüldükten sonra halka açık bir meydanda yakıldı. Heraklius sonrasında otuz yıl boyunca hüküm sürdü.

      Ortaçağ

      M.S. 500 – 1450

      VİKİNG ÇAĞI’NIN BAŞLANGICI

      Vikingler, İskandinavya’dan gelen kaşif, savaşçı ve tüccar bir halktı. Sekizinci yüzyılda Avrupa’ya ve ardından Kuzey Amerika ve Asya’ya da yayılmaya başladılar.

Kuzey’den Gelen Akıncılar

      Vikingler’in İngiltere’ye yaptığı kayda geçen ilk baskın M.S. 793 yılında Northumberland kıyılarında bulunan Lindisfarne Adası’ndaki manastıra yapılan baskındı. Anglosakson Kronolojisi’nin kayıtlarına göre gelişleri şimşekler ve “gökte uçan kıpkırmızı ejderhalar” tarafından haber edilmişti. Vikingler, doğrudan kıyıya çekilebilen yelkenlileri sayesinde manastır rahiplerini hızlıca etkisiz hale getirip “Tanrı’nın kilisesinde insanı ağlatacak derecede zarara sebep oldular”. Daha sonra rahipler katledildi, değerli eşyaları yağmalandı. İngiltere’yi bu şekilde yağmalamaya iki yüz yıl boyunca devam ettiler. 11. yüzyılın başlarında “Büyük Knud” adıyla da anılan Kral Knud, İngiltere ile birlikte Danimarka ve Norveç’i de yönetiyordu.

Kan Kartalı

      Vikingler aldıkları bölgelerde kalıcı egemenlik kurmakta da ustaydılar ve yeni vatandaşlarını yönetmek için koydukları yasalar oldukça sertti. Hırsızlık ve cinayetin cezası genelde uçurumdan atılmaktı, fakat en vahşi uygulamaları “Kan Kartalı” cezasıydı. Bu ceza yenilen liderlere ve krallara ya da bir Viking’i öldürmeye cüret edenlere uygulanıyordu. Kurbanın sırtı bir balta ile yarılarak kaburgaları kırılıp omurgadan ayrılıyordu. Akabinde ciğerleri açık yaradan dışarı çıkarılıp tuzlandıktan sonra kurbanın sırtına kanlı kanatlara benzeyecek şekilde yerleştiriliyordu. Neyse ki boğularak, kan kaybından ya da şoktan olsa gerek kurban çabuk ölüyordu.

      Sekizinci ve dokuzuncu yüzyılda Viking fetihleri

      İNGİLTERE’NİN SON ANGLOSAKSON KRALI

      Harold Godwinson tahta 1066 yılının Ocak ayında geçti. Selefi, çocuğu olmayan kayınbiraderi Günah Çıkarıcı Aziz Edward’dı. Edward iddiaya göre tahtı Normandiya dükü I. William’a vadetmişti. Norse Vikinglerinden gelen Normanlar İngiltere’de nüfuzlu bir kitleydi. Aynı zamanda William’ın büyük teyzesi olan Edward’ın annesi de Norman’dı. Edward da kral olmadan önce Normandiya’da birkaç yıl geçirmişti. Danışmanları ile destekçileri arasında da çok Norman vardı. Bu yüzden varisi olarak William’ı seçmek Edward’a olağan gelmişti, fakat ölüm döşeğinde fikrini değiştirdi.

      William hakkını aramak için İngiltere’ye saldırı planları yapmaya başlarken Harold aynı sorunu bir de Norveç kralı ile yaşadı. Norveçliler Eylül’de Yorkshire’a saldırdılar, ama Harold onları Stamford Köprüsü’nde yendi. Köprüyü tek elle tutan Norveçli savaşçının ölümüyle savaş Harold’un lehine dönmüş olmasına rağmen kutlamaya vakit yoktu. William’ın ordusu kanalı geçtiği için zaten bitap düşmüş ordusunu bu sefer güneye yönlendirmesi gerekiyordu. İki ordu birbiriyle 14 Ekim’de Hastings yakınlarında karşılaştı. Üstünlük Harold’daydı ve Norman saldırılarına başarıyla karşı koyuyordu. Başlangıçta çarpışma sonuçsuz kalacakmış gibi görünüyordu ama William, ordusunu geri çeker gibi yapıp İngiliz birliklerinin ordu düzenlerini bozunca ve düşman güçleri kendisini takip etmeye zorlayınca işler değişti ve bu noktadan sonra Normanlar öne geçti. William’ın okçuları İngilizlerin üstüne oklarını yağdırmaya başladılar. Birçok tarihçi bu oklardan birinin Harold’u gözünden vurarak ölümüne neden olduğuna inanır. Bazıları ise Harold’un Norman şövalyeleri tarafından atından düşürülüp paramparça edildiğini savunur. Olay her nasıl olduysa sonunda William Londra’ya ulaşıp tahta çıktı ve bundan sonraki İngiltere kralları onun torunları oldu.

      Hastings Muhaberesi esnasında Harold’ın yaralanışı

Granada Katliamı

      1066’da İspanya’da bulunan Granada, Kral Badis tarafından yönetilen Müslüman bir emirliğin başkentiydi. Fakat tahtı asıl yöneten kişi Yahudi veziri Joseph ibn-Nagrella’ydı. Bu da yerli Berberi halkının hiç hoşuna gitmiyordu. Yavaş yavaş Joseph’in Badis’i öldürüp doğrudan tahta geçmek istediğine dair bir dedikodu yayılmaya başladı. 30 Aralık’ta bir grup sarayı basıp Joseph’i yakaladıktan sonra çarmıha gerdi. Şiddet, krallıkta çok fazla güç kazandığına inanılan Yahudi halkına karşı artarak devam etti. Toplamda üç bin kişi öldürüldü. Bu olay mağribi İspanya’da bir dönüm noktasıydı. Yahudilere karşı genel tolerans yerini ara ara yükselen Yahudi karşıtı şiddete bırakmıştı. 1492’de Katolik kraliyet çifti Fernando ile ısabel tüm Yahudileri İspanya’dan sürdü.

      LONDRA KULESİ

      İngiltere’deki Norman işgalinden sonra “Fatih William” adıyla da anılan I. William otoritesini dayatmaya başladı. Bu otoritenin en kalıcı sembolü Londra Kulesi’ydi.

İdam Sehpası: Köylüler Ayaklanıyor

      1381’de İngiltere halkı, ülke tarihinin en büyük ayaklanmasını gerçekleştirdi. İngiltere genelindeki huzursuzluk en çok ülkenin güneydoğusunda kendini hissettiriyordu. Köylülerin lideri Wat Tyler Londra’ya giderek taleplerini genç Kral II. Richard’a iletirken bir yandan da başka bir grup köylü Londra Kulesi’ni basıp kraliyet odalarını yağmalıyordu. Hem Canterbury Başpiskoposu hem de Lordlar Kamerası Başkanı olan ve pek sevilmeyen Simon Sudbury şapelden sürüklenerek çıkarıldıktan sonra kafası taşa yatırıldı. Celladın deneyimli olmamasından olsa gerek, kafasını kesmek için sekiz vuruş gerekti. Sudbury, piskoposluk tacı başına çivilendikten sonra kesik başı sokaklarda gezdirildi. Ayaklanma Tyler’ın kralla olan görüşmesi esnasında Londra belediye başkanı tarafından öldürülmesiyle yatıştı.

Kule’deki Prensler

      1483 yılının Nisan ayında IV. Edward’ın ardından on iki yaşındaki oğlu V. Edward tahta çıktı. Amcası Gloucester Dükü Richard, kendisini Edward’ın koruyucusu olarak atadı ve Edward ile erkek kardeşini Londra Kulesi’ne hapsetti. Haziran’da Richard kendini kral

Скачать книгу