Скачать книгу

politik güç, en sonunda kuzeydeki Akad şehri Babil’e kaydı. Öyle ki bu dönemde tüm bölge Babil adıyla anıldı. İlk büyük Babil Hanedanlığı, M.Ö. 1894 yılından gücünün zirvesine çıktığı Kral Hamurabi (y. M.Ö. 1795-1750) dönemine kadar 300 yıl boyunca hüküm sürdü.

      Hamurabi döneminde, Babil İmparatorluğu’nun sınırları Sümer de dahil olmak üzere Güney Mezopotamya’nın tamamını ve Asur’un kuzey bölgelerini içine alacak biçimde genişledi. Hamurabi, kendi adıyla bilinen dünyanın ilk kanunlarını çıkarmasıyla (Hamurabi Kanunları), bilimi ve bilim insanlarını desteklemesiyle ün kazanmıştı.

      Hamurabi’nin ölümünün ardından Babil gerilemeye başladı. M.Ö. 1595 yılından itibaren Hitit egemenliği (aşağı bakınız) altına girdi. Hititleri, 400 yıllık bir hanedanlık kuran, Babil’in doğusundan gelmiş dağlı Kas-sitlerin hükümranlığı izledi. Bu süreçte Asur Babil’den ayrıldı. Babil’in kontrolü için yüzlerce yıl sürecek olan bir mücadele başlıyordu. M.Ö. 9. yüzyılda Asur kralları Babil’i yönetmeye başladılar. Bu dönem M.Ö. 7. yüzyılın sonlarına kadar devam etti.

      1 Antik İmparatorluklar: Afrika ve Ortadoğu y. M.Ö. 3500-M.Ö. 60

      Daha sonra Babil, haklarında pek az şey bilinen semitik bir halk olan Keldanilerin kontrolüne geçti. Özellikle II. Nebukadnezar (M.Ö. 604-532) döneminde imparatorluk yeniden yükselmeye başladı. II. Nebukadnezar, Asur ve Filistin’i egemenliği altına aldı, Babil şehrini yeniden canlandırdı ve Babil’in ana tanrısı olan Marduk Tapınağı’nı yeniden inşa etti. Nebukadnezar ünlü “Babil’in Asma Bahçeleri”nin yapılmasını emretti. M.Ö. 539 yılında Babil, Büyük Kiros komutasındaki Persler tarafından istila edildi (Bkz. sayfa 33). Bu olay Babil İmparatorluğu’nun sonu oldu. Buna karşılık M.Ö. 4. yüzyıla kadar Babil şehri önemini korumaya devam etti.

Hitit İmparatorluğu

      Bronz Çağı’nın en büyük güçlerinden biri olan, Hititler adıyla bilinen savaşçı halk, günümüz Türkiye’sinin büyük bir bölümünü ve Suriye’yi yaklaşık bin yıl boyunca yönetti. En geniş sınırlarına M.Ö. 1450 – M.Ö. 1200 yılları arasında ulaşan Hititler, Babil ve Asur İmparatorlukları ve Antik Mısır ile mücadele etti.

      Hititlerle ilgili bilgilerimizin büyük bölümü 1906 yılında Türkiye’deki Hattuşaş’ta keşfedilen çivi yazılı on bin adet kil tabletten gelmektedir. Diğer antik şehirlerinden geriye kalanlarla birlikte bu tabletler, Hititlerin M.Ö. 3000 yıllarından sonra Karadeniz’in kuzeyindeki bir bölgeden Anadolu’ya (Bir başka deyişle Küçük Asya’ya) geldiklerini ortaya koymaktadır. Bu bölge günümüzde Türkiye’nin Asya topraklarını teşkil etmektedir. Hititler ata binip, at arabaları kullanıp bronz hançerler kuşanıyorlardı. Hitit dominyonları, M.Ö. 2000’de bir imparatorluk çatısı altında birleştiler. Başkentleri Hattuşaş oldu. İlk Hitit krallarından olan I. Hattuşili (M.Ö. 1650-1620) Suriye’yi işgal etti. Halefi I. Mursili, Babil’i yağmaladı. Ne var ki Mursili öldürüldükten sonra Hitit istilası başarısız oldu.

      M.Ö. 1450’de Hitit İmparatorluğu’nun yükselişi başladı. M.Ö. 1380’de büyük Hitit Kralı Şuppiluliuma, Suriye’den günümüzde İsrail sınırları içerisinde yer alan Kenan bölgesine dek uzanan bir imparatorluk yarattı. Onun soyundan gelen Muwatallis zamanında Mısır ve Hitit İmparatorluğu Suriye’de egemenlik kurmak için birbirleriyle mücadele ettiler. Bu süreçte, Mısır Firavunu II. Ramses’le Muwatallis arasında Kadeş’te yaşanan çok şiddetli savaş, tarihte önemli bir üne sahiptir (y. M.Ö. 1300).

      Hititlerin, demiri büyük ölçeklerde üreten ve üretilen demiri alet ve silah yapımında kullanan ilk medeniyet olduğu düşünülmektedir. Bu özellikleriyle Hititler, Demir Çağı’nı başlatmışlardır (Demir, birkaç yüzyıl sonra bile birçok medeniyet tarafından hâlâ kullanılmamıştı). Aralarında Ege denizi halklarının (Doğu Akdeniz kökenli göçmenlerin nasıl oluşturulduğu tam bilinmeyen koalisyonu) da bulunduğu göçmenlerin yaklaşık olarak M.Ö. 1193 yılında bölgeyi istila etmeleri ile birlikte Hititler aniden çöküş sürecine girdiler.

Asurlular

      M.Ö. 14. yüzyılda Asurlular, Babil’den (Bkz. sayfa 17-19) ayrılarak asıl merkezi Kuzey Mezopotamya’daki Asur şehri olan bağımsız bir imparatorluk kurdu.

      Kuzeyden ve güneyden gelen işgalcilerle yaptıkları aralıksız mücadeleler, Asurluları usta savaşçılar haline getirmişti. Çoğunlukla zalimlikleriyle ün kazanmışlardı. Kültürlerini büyük ölçüde özümsedikleri Babillilerin dili ile kendi dilleri neredeyse aynıydı. Özellikle silah teknolojisi alanında son derece yenilikçiydiler. Çeşitli kuşatma silahları geliştirmişlerdi. Atlara araba çektirmek yerine onları süvari birliklerinde kullanan ilk kavim oldukları düşünülmektedir.

      En ünlü Asur Kralı II. Sargon (M.Ö. 722-705), başkenti Ninova’ya taşıdı. Şam ve İsrail’in de içinde bulunduğu birçok bölgeyi fethetti. 30 bin İsrailliyi sürgüne gönderdi (İsrail’in “On Kayıp Kabile” efsanesinin temeli bu olaya dayanmaktadır).

      M.Ö. 7. yüzyılda, Asur dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük imparatorluk halini almıştı. Büyük Asur krallarının sonuncusu olan Asurbanipal (M.Ö. 668-627) Pers Körfezi’nden Mısır’a dek uzanan büyük bir imparatorluğa hükmetti. Asurlular böyle bir imparatorluğu yönetebilmek için, yollar ve son derece etkili bir posta servisi kurdular. Asurbanipal Ortadoğu’nun ilk düzenli kütüphanesini Ninova’da kurdu. Burada binlerce metin ve kil tablet bulunuyordu. Bu çiviyazılı tabletlerin 20.720 tanesi, günümüzde British Museum’da saklanmaktadır.

      Asur Devleti, M.Ö. 612 yılında Medler (Perslerle bağlantılı Hint-Avrupa kökenli bir halk) ve Keldanilerin oluşturduğu bir koalisyon tarafından yenilgiye uğratıldı. Asurlular, sonraki yüzyıllar boyunca Babil, Pers İmparatorluğu, Büyük İskender (Adını “Suriye” olarak değiştirdi), Partlar ve Romalılar tarafından idare edilmiştir.

Fenike

      M.Ö. 2000’de Doğu Akdeniz sahilinde çok sayıda halk yaşıyordu. Bu bölge günümüzde Lübnan, Suriye ve İsrail’i kapsamaktadır. Bu dar sahil Asya, Afrika ve daha ileride kalan bölgeler için doğal bir iletişim noktası konumunda bulunuyordu. Sahil şeridinde yaşayanlar, aralarında sedir ağacı (bina yapımında), zeytin, şarap ve giysi gibi birçok ürünün bulunduğu çeşitli ticari mallar üretiyorlardı. Bu ürünler Mısır, Kıbrıs, Girit ya da Türkiye’nin batısında bulunan Truva gibi bölgelerin halklarına satılıyordu.

      M.Ö. 1500’lerde, bölgede Ugarit ve Biblos şehirlerine ek olarak yeni yerleşim yerleri inşa edilmeye başlandı. Ugarit M.Ö. 4000, Biblos ise M.Ö. 3000’de kurulmuştu. Çevre imparatorlukların gerilemesine paralel olarak, Fenike’nin en bilinen ve süslemeleriyle ünlü olan Tire, Sidon ve Berot şehirleri M.Ö. 1000 civarında altın çağlarını yaşamaya başladı.

      Ticaret Fenike refahının temel unsuru olmaya devam etti. Özellikle altın ve gümüş işlemeleri, güzel cam ürünleri ve işlenmiş fildişi gibi lüks maddelerin üretimi ve ticaretinin bu refahın oluşumundaki payı büyüktü. Fenike boyaları ve özellikle mor dokumaları çok rağbet görüyordu (Mor kumaşlar o dönemde yüksek bir sosyal statünün göstergesiydi). Nitekim Fenike adı bile Yunanca “mor” kelimesinden türetilmişti.

      Denizci bir güç olan Fenikeliler, M.Ö. 9. yüzyılın sonlarından başlayarak Kıbrıs’ta ve Kuzey Afrika sahili boyunca koloniler inşa etmeye başladılar. M.Ö. 814 yılında Tunus’ta Kartaca’yı kurdular (Bkz. sayfa 41-42). Fenike, M.Ö. 322 yılına kadar Asur ve Pers imparatorluklarının kontrolü altında büyümeye devam etti. Bu tarihte başkentleri Tire yağmalandı ve Fenike Büyük İskender’in Yunan

Скачать книгу