Скачать книгу

oturdu.

      Adı Jörgen Berglund’du ve Landskrona’nın dışındaki bir çiftlikten geliyordu. Wallander bazen onun lehçesini anlamakta güçlük çekiyordu.

      “İki bloğu temizledik,” dedi. “Birinde, haftalardır kayıp olan on üç yaşındaki kaçak kızları bulduk. İçlerinden biri o kadar kötü kokuyordu ki burnumuzu tutmak zorunda kaldık. Bir diğeri tam kaldıracağımız sırada Persson’u bacağından ısırdı. Neler oluyor bu ülkeye? Sen neden yoktun?”

      “Hemberg çağırdı,” dedi Wallander. İsveç’te olanlarla ilgili yorumuna ise verecek cevabı yoktu.

      Paltosunu alıp çıktı. Danışmada, telefonlara bakan kızlardan biri durdurdu.

      “Bir mesajın var,” diyerek cam bölmeden ona bir not verdi. Üzerinde bir telefon numarası vardı.

      “Bu nedir?” diye sordu.

      “Birisi aradı ve uzaktan bir akrabanız olduğunu söyledi. Onu hatırlayacağından bile emin değildi.”

      “Adının ne olduğunu söylemedi mi?”

      “Hayır, ama yaşlı gibiydi.”

      Wallander telefon numarasını inceledi. Bir alan kodu vardı: 0411. Bu doğru olamaz, diye düşündü. Babam arayıp kendisini uzaktan bir akraba olarak tanıtıyor, hatta hatırlayamayacağım biri olarak.

      “Löderup nerede?” diye sordu.

      “Sanırım orası Ystad emniyetinin bölgesi.”

      “Polis bölgesini sormuyorum. Nerenin alan kodu?”

      “Ystad.”

      Wallander notu cebine koyup çıktı. Arabası olsaydı, doğrudan Löderup’a gider ve babasına bu cümleyle ne demek istediğini sorardı. Cevabını alınca da hak ettiği karşılığı verirdi. Bu noktadan sonra da bir daha görüşmeyeceklerini söylerdi. Artık ne poker akşamları ne de telefon görüşmeleri olurdu. Wallander çok uzak olmadığını umduğu cenaze törenine geleceğine de söz verirdi. Ve tüm söylemek istediklerini söylemiş olurdu. Wallander, Fiskehamns Caddesi boyunca yürüdü. Sonra Slotts Caddesi’ne döndü ve Kungs Parkı’na devam etti. İki sorunum var, diye düşündü. En büyüğü ve en önemlisi Mona. Diğeri babam. Her iki sorunu da en kısa sürede çözmeliyim.

      Bir banka oturup su birikintisi içinde yıkanan gri serçeleri izledi. Sarhoş bir adam çalıların arkasında uyuyordu. Aslında onu kaldırmalıyım, diye düşündü Wallander. Banka oturtmalı ya da buradan uzaklaşıp başka bir yerde uymasını istemeliyim. Ama şimdi onunla uğraşamam. Olduğu yerde kalabilir.

      Banktan kalkıp yürümeye devam etti. Parktan ayrılıp Regements Caddesi’ne çıktı. Hâlâ aç hissetmiyordu. Buna rağmen, Gustav Adolf Meydanı’ndaki bir sosisli sandviç tezgâhında durup sosisli aldı. Sonra emniyete döndü.

      Bir buçuktu. Hemberg müsait değildi. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Öğleden sonra yapması gereken iş için Lohman’la konuşmalıydı. Ama yapmadı. Bunun yerine Helena’nın ona verdiği listeleri çıkardı. Yine isimlere göz attı. Yüzlerini canlandırmaya, yaşamlarını hayal etmeye çalıştı. Denizciler ve mühendisler. Doğum bilgileri kenarlara not edilmişti. Wallander listeleri tekrar bıraktı. Koridordan alaycı bir kahkahayı andıran bir ses duydu.

      Wallander, Hålén’i düşünmeye çalıştı. Komşusu, bahis kuponları yapıyor, fazladan bir kilit taktırıyor ve ardından kendini vuruyor. Her şey Hemberg’in teorisine işaret ediyordu. Hålén nedense Alexandra Batista’yı öldürmüş, sonra da kendi canına kıymıştı.

      Wallander’in düşüncesi buydu. Hemberg’in teorisi mantıklı ve açıktı. Yine de Wallander içinin boş olduğunu düşündü. Dışarıdan bakınca uyuyordu ama ya içeriden bakınca? Hâlâ çok bulanıktı. En azından, bu fikir Wallander’in komşusu hakkındaki izlenimine pek uymuyordu. Wallander onda asla şiddet ya da tutku namına bir şey görmemişti.

      Elbette en çekingen insan bile belirli koşullar altında öfke ve şiddet patlaması yaşayabilirdi. Ama Hålén’in muhtemelen ilişkisi olduğu bir kadının canına kıydığını düşünmek gerçekten mantıklı mıydı?

      Bir şeyler eksik, diye düşündü Wallander. Bu iddianın altı boş.

      Daha derin düşünmeye çalıştı ama bir yere varamadı. Dalgın dalgın masadaki listelere baktı. Bu düşüncenin nereden geldiğini bilmeden, aniden kenarlardaki tüm doğum bilgilerine bakmaya başladı. Hålén kaç yaşındaydı? 1898’de doğduğunu hatırladı. Ama hangi tarihte? Wallander danışmayı aradı ve Stefansson’a bağlamasını istedi. İlk çalışında telefonu açtı.

      “Ben Wallander. Merak ettim de, Hålén’in doğum tarihi elinizde var mı?”

      “Doğum gününü mü kutlamayı planlıyorsun?”

      Benden hoşlanmıyor, diye düşündü Wallander. Ama zamanla ona, ondan çok daha iyi bir polis olduğumu göstereceğim.

      “Hemberg bir şeyi araştırmamı istedi,” diye yalan söyledi Wallander.

      Stefansson ahizeyi bıraktı. Wallander kâğıtları karıştırdığını duyabiliyordu.

      “17 Eylül 1898,” dedi Stefansson. “Başka bir şey?”

      “Başka bir şey yok,” dedi Wallander ve telefonu kapattı.

      Sonra listeleri tekrar gözden geçirdi.

      Üçüncü sayfada, bilinçli olarak aramadığı şeyi bulmuştu. 17 Eylül 1898 doğumlu bir mühendis. Anders Hansson. Wallander, Artur Hålén’le baş harfleri aynı, diye düşündü.

      Aynı gün doğmuş başka kimse olup olmadığına bakmak için geri kalan tarihleri gözden geçirdi. 19 Eylül 1901 doğumlu bir denizci buldu. En yakını buydu. Wallander telefon rehberini çıkarıp kendi bölgesinin kilise numarasına baktı. Hålén ile aynı binada yaşadıklarından, aynı kiliseye kayıtlı olmaları gerekirdi. Numarayı çevirip bekledi. Bir kadın cevap verdi. Wallander kendisini komiser olarak tanıtmaya devam edebileceğini düşündü.

      “Adım Wallander, Malmö emniyetinden arıyorum,” diye başladı. “Birkaç gün önceki bir cinayetle ilgili aramıştım. Cinayet masasından arıyorum.”

      Hålén’in adını, adresini ve doğum tarihini verdi.

      “Ne bilmek istiyorsunuz?” diye sordu kadın.

      “Hålén’in daha önce farklı bir isim kullanıp kullanmadığına dair herhangi bir bilgi.”

      “Soyadını değiştirmek gibi mi demek istiyorsunuz?”

      Lanet olsun, diye düşündü Wallander. İnsanlar ilk isimlerini değiştirmezler, sadece soyadlarını.

      “Bir bakayım,” dedi kadın.

      Wallander yanlış yaptığını düşündü. Yeterince düşünmeden harekete geçtim.

      Kapatsam mı acaba diye düşündü. Ama kadın aramanın kesildiğini düşünüp merak edebilirdi, sonra da emniyeti arayıp onu isterdi. Bekledi. Kadının tekrar konuşması uzun zaman aldı.

      “Ölümüyle ilgili kayıt işlemleri yapılıyor,” dedi. “Bu yüzden biraz uzun sürdü. Ama haklıymışsınız.”

      Wallander oturdu.

      “Adı daha önce Hansson’muş. 1962’de adını değiştirmiş.”

      Doğru, diye düşündü Wallander. Ama yine de yanlış.

      “İlk ismi neymiş?”

      “Anders.”

      “Artur olmalıydı.”

      Sürpriz gibi bir cevap geldi.

      “Öyleymiş.

Скачать книгу